Hani şu TBMM Adalet komisyonunda halkı sokağa dökülmeye davet ederek, komisyonu terkeden hukukçu milletvekili..
“-Halka direnme hakkı; mahalle-mahalle, sokak-sokak direnme hakkı doğar” sözleri O’nun..
“Direnme hakkı” öyle mi?.Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin meşru zemininde bir tedvin çalışmasına karşı halkı sokağa dökülmeye ve “Direnme”ye davet etmek acaba hangi rejimin ve hangi kargaşa dönemlerinin mirasıdır?.
Konu, yüksek yargıda kesinleşmiş hükümlere karşı “İnsan Hakları Mahkemesi”ne yapılacak kişisel başvuruları azaltmak üzere “Anayasa Mahkemesi”nin devreye sokulması..Halkı kime karşı “Direnme”ye davet ediyorsunuz?.Anayasa Mahkemesi’ne karşı mı, kesinleşmiş dosyaları, başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’ne gönderecek olan Yargıtay ve Danıştay’a karşı mı?.Yoksa –dilim kurusun- “Kanun”a ve onu çıkaran “Türkiye Büyük Millet Meclisi”ne karşı mı?.
Sevgili Gök!.Bir “Hukukçu” olarak “Yargı”ya ve bir milletvekili olarak “Meclis”e halkın saygısını sizden başka kiminle sağlayacağız?.Siz ki çifte kanat sahibisiniz; hem hukukçu, hem de milletin vekili..
İSA BEY’E KEFİLİM
Ben O’na kefilim zira kendileri yakînimdir.. Hemşehrimdir, meslektaşımdır..O’nunla aynı davanın hasım iki tarafı olduk da, kendilerini daha yakından asıl o zaman tanıdım..Ödevini iyi yapar, dosyasına iyi hazırlanır, sıkı takipçidir..Ben İsa beyle müşterek o davanın daha ilk duruşmasında davadan çekildim..Yani istifa ettim ve Müvekkilim rahmetli Muzaffer ÜNSAL, benim yerime asker kökenli bir başka Avukatla yürüttü davasını..Hasım tarafın hırslı takibine karşı Muzaffer Bey’in o davayı kazanmış olduğunu da sanmıyorum..
Ne olursa olsun kazanmak mı, yoksa “Adalet”in yani hakkın, gerçeğin tecellisini amaçlamak mı?.Ben, hakkaniyetli sonucun, iki tarafın da salt “Adalet”i savunduğunda ortaya çıkacağına inanırım.. Avukat’ı da, “Hakim” ve “Savcı” gibi “Adalet Terazisi”nin 3’üncü ayağı olarak görürüm..İsa Bey bunları bilmez mi?.
Benim öyle bir huyum var işte!.Sonucundan emin olmadığım davayı almam; “Adalet”e ulaşma amacından sapan davanın hangi safhasında olursa olsun çekilirim..Buna dair ayrı ayrı yıllarda yaşadığım iki dramatik olayı Ankara Barosu’nun 2004 yılında neşredilen “Meslekte 30 Yıl” kitabında yayınladım..Ulaşabilenlerin okumalarını ne kadar isterdim!.
İSA BEY’DEN İNTERNETE DÜŞEN
BİR HABER DAHA
İsa Gök’ün, halkı sokakta “Direnme”ye davet ettikten sonra kutlu TBMM çatısı altındaki resmi komisyon toplantısını terkettiği gün, internete kendisiyle ilgili inanılmaz bir ses kaydı da düştü: Milletvekili olmadan önce yürüttüğü Mersin’deki 8 dosyayı Danıştay’dan bir isimle konuşuyor ( O ismi biliyorum da, Yüksek Mahkemeye olan saygımdan buraya yazamıyorum)..
Dosyalar “Mersin 2. İdare Mahkemesi”nden “Danıştay 6’ncı Dairesi”ne gelmiş..
“-Öne al!.” diyor..Ne zaman çıkabileceğini tahkik ediyor..Danıştay’daki ses ise mültefit; dosyaları kendisinin mi takip ettiğini soruyor..Evet cevabını alınca, “Esas No”larını istiyor..Dahası, “Onayabilmeleri için dosyaya bazı şeyler daha ilave etmesi”ni istiyor Danıştay’daki sıcak ses..
Al gülüm-ver gülüm, güzel diyalog..Ben mi, inanmış değilim internette dolaşan o habere..Ne hemşehrim, meslektaşım, seçilmiş parlamento üyesi, ilimiz milletvekili İsa Gök beye olan saygım elverir buna, ne de Yüksek yargıya ve adalete olan değişmez/kadim güven duygum..
Biz Hukuk Fakültesi’nde okurken ve Avukatlık stajı yaparken “İhsas-ı Rey” diye bir hukuki kavramdan söz ederlerdi..Bir Hakim, kendisiyle önceden görüşülen bir dosyanın duruşmasına katılamazdı..Yani hakimlik etiği ile bağdaşmazdı bu durum..Biz yaşlandık, bizden sonrakilere neler okutulduğunu; hangi mesleki ilkelerin onları bağladığını bilmiyorum..
Avukat İsa Bey için ise daha fazla bir şey söylemek istemiyorum..Dedim ya, iyi bir avukattır..Dosyasına iyi çalışır; ödevini iyi yapar; sıkı bir takipçidir..İnternete düşen ses kaydındaki Danıştay mensubu ile olan diyaloğu o sıkı takipçiliğe bağlıyorum..Hakkım olmayarak ve haddimi aştığımı bilerek “Müvekkillerine ne mutlu!” diyorum..
Bir seçmeni olarak ise, bizi TBMM’ye karşı “Direnme”ye çağırmasını beğenmedim..Yoksak TBMM değil de “Yüksek Yargı” mı?..Öyle olsa yine sitem ederdim..O’nun görevi Meclis’te bizi temsil etmek ve bizim adımıza “Yasama” görevi yapmak..Bize sokağı göstermek değil..
İsa Bey siyasete atılıp, kamuoyunun pür-denetimine kendi gani gönlüyle talip olmasaydı, kendisine olan saygımdan değil sadece, kendime mahsus kişisel ve ahlaki ilkelerim gereği de böyle konulara girmezdim şüphesiz..
Fakat gel-gör o makamlarda bulunanların eylem ve işlemleri kamuoyu denetimine tabidir ve kamuya malolmuş kişilerin fikir bazında eleştirilmeleri, “Doğru” olanı bulmanın da bir yol haritasıdır..Demo-Krasya denilen zanaat işte böyle bir şeydir..”Şiddet” ve sokak direnişleri ise gerilerde kalmıştır..
Dahası, hemşehrimin mensup olduğu siyasi ekol, ülkemizde “Fikir ve düşünce hürriyeti”ni diline pelesenk etmiş bir çizgi değil midir?.
Gerisini de biz ekleyelim:
BİR. Şiddet özgürlük getirmez, aksine özgürlükleri yok eder..
İKİ. Fikir hürriyeti, zehir hürriyeti değildir..