Allah’ın Rahmeti O’nunla Olsun
Necmeddin Erbakan Hocamızın irtihalini bu hüzünlü yazıya başlamadan biraz önce TRT 1’deki rutin sohbetinde Fehmi KORU’nun rahmet dilemesi üzerine öğrendik. Evimizin içinde bir yas başladı.. Ruhunu teslim edeli 1 saat kadar olmuştu..Cenab-ı Hak taksiratını affeylesin..Kul kusursuz olmaz ama biliyoruz ki O, Üniversite hocalığından; sivil ve siyasi hayatından geriye çok zengin ve kalıcı bir miras bırakmıştır..
Sağınıza ve solunuza bir bakın: Üniversitelerimizde, bürokraside, basında ve siyasi hayatımızda ülkemizi omuzlayanlar hemen tamamiyle ya Alpaslan Türkeş’in ya da Necmeddin Erbakan’ın tedrisinden geçen “Rical”den oluşmaktadır.. Birini kaybetmiştik, şimdi ötekinden de mahrumuz..Her ikisi de, Türkiye içinde ve dışında büyük milletimizin dua halkası içerisindedirler..
Kendisini 1960’lı yıllarda Adana İmam-Hatip Okulu’nda okurken tanımıştım..İstanbul Teknik Üniversitesi’nde hoca idi ama “Gümüş Motor” adıyla bir yerli motor sanayii kurulmasına öncülük etmiş ve “Hisse Senet”leri dağıtarak, bu yerli sanayiin güçlenmesine çalışıyordu..Rahmetli Faruk AKKÜLAH hocamızın delaletiyle ailece biz de o hisse senetlerinden satın aldık ve bu yeni atılıma ortak olduk..
O’nu, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne yazıldıktan sonra daha yakından tanıdım..Beyoğlu yamaçlarında Fındıklı’daki okulumuza sık-sık gelir, hocalarımızla ve talebelerle sohbetler ederdi.. Hocamız değildi ve okulumuzla organik bir bağı yoktu ama Türkiye’nin bu “İlk” Yüksek İslam Enstitüsü’ne gelişleriyle ve içtenlikli sohbetleriyle sanki içindeki bir hasreti giderir-gibiydi..
1960’lı yılların sonlarında Ankara İmam-Hatip Okulu’nda öğretmenlik yaparken kendisini “Odalar Birliği Başkanı” olarak gördük ve o eski hayali yerli motor sanayiini gerçekleştireceği hususunda bir daha ümitlendik..Fakat ümidimiz boğazımızda kaldı..Zira –hatırladığım kadarıyla- Trakya bölgesinde bir yerde görev seyahatında iken, bizzat o günün Başbakanı tarafından “Odalar Birliği Başkanlığı”dan alındığını ve durumun telgrafla kendisine ulaştırıldığını öğrendik..
O artık “Politika”da idi ve sonrasında siyasi hayatı başladı..1969 seçimlerine “Bağımsız” aday olarak girdi ve seçildi..Peşinden “Milli Nizam Partisi”ni kurdu ve bilinen “Selamet-Refah-Fazilet-Saadet” Partileri serüveni başladı..
Maksadım O’nun siyasi hayatını anlatmak değil, “Kişiliği” üzerinde durmak..Görüldüğü gibi, inişli-çıkışlı hayatında farklı ama birbirinin devamı üç önemli dönem mevcut:
BİR. Üniversite hayatı..Türkiye’nin ideolojik; içe dönük; çağın gelişimlerinden ve şartlarından uzak kısır-döngüsünden kurtulması ve bugünlere geliş macerasını araştıranlar, Necmeddin ERBAKAN’ın İstanbul Teknik Üniversitesi’nde başlattığı akademik kadrolaşmayı en başlara alacaklardır.. O’nun kendi kürsüsüne aldığı ve Türkiye’nin gelişimine ve dönüşümüne kazandırdığı elemanlar, kendilerine yeni bir mecra açarak-bugüne kadar gelen öze dönüş yolculuğunun kahramanları olmuşlardır..
İKİ. Erbakan Hoca bir yandan “Akademik” ve “Bilim”sel yolculuğumuzu düzene sokmak için çaba harcarken, diğer yandan gelişimin temelinin “Ekonomi”de ve “Sınai Atılım”da olduğunu görmüş; somut bir adımla “Gümüş Motor” imalatını başlatmıştır..Türkiye o dönemde hiç tekin değildi..Kendi deyimiyle “Mason” sermaye bu “Yerli” atılıma izin vermedi: Gümüş Motor imalatının daha ilk yılında, hangi cins ve tipten üretim yapılmışsa, o cins ve tipten ithalatta müthiş bir doping uygulandı ve yerli imalat -fiyatı dışındaki bütün avantajlarına rağmen- raflarda ve depolarda kaldı..Ekonominin dili ve kanunu bu idi ve yapacak bir şey yoktu..
ÜÇ. Yerli sanayiin gün yüzüne çıkamamasının perde arkasındaki gerçek sebebi, resmi politikaların yerli üretime sahip çıkmaması bir yana ve tam aksine “İthal” ve “Montaj” sanayii korumasıydı..Necmeddin ERBAKAN’ın önünde tek yol kalmıştı: Siyaset..Onu denedi ve ruhunu teslim ettiği “Bugün”e kadar geldi..Bundan gerisi herkesçe biliniyor..
Tarih O’nu –artıları, eksileri ile- değerlendirirken, değişmeyen vasfı olarak –hiç şüpheniz olmasın- bir “Mü’min Çile Adamı” olarak yazacaktır..Biz O’na şahidiz..Allah’ın rahmeti O’nunla olsun..