Tekrara lüzum yok, ortalık toz-duman!. Kendi ifadeleriyle “Siyasetin Kıblesi” dedikleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni adam kurtarma operasyonları ve “Kanuna karşı hile” metotlarıyla Roma Neronlarının arenası haline getirmek istiyorlardı.. Olmadı, olamadı, olamazdı..
Nasıl olsun ki, her türlü “İç” ve “Dış” çeteleşmelere rağmen Türkiye hala bir “Hukuk Devleti” idi..
“Hukuk” değil, “Kanun” mu dediniz?.
Fark eder mi?. ”Kanun Devleti”ni “Hukuk Devleti” yapıncaya; yani kanunlarınızı adalet, hakkaniyet ve evrensel hukuk normlarına uyarlayıncaya kadar o kanunlara uymaya mecbursunuz.. “Kanun”ları evrensel kurallara uyarlamanın yeri ve zemini ise, işte o üzerinde oyun oynamaya kalkıştığınız “Meclis”tir..
CHP VE..
Tutuklu iki zanlı(!)sı tahliye edilip milletvekili yapılıncaya kadar, CHP Meclisi kilitleyecekmiş.. Kendisinin Meclis’in de, Devlet’in de kurucusu olduğunu iddia eden CHP’ye ne de güzel yakışır!.
Başka bir ifade ile kendisini “Dersim” dramından süzülüp gelen ya da o dramatik “Stockholm sendromu” ürünü bir genel başkana teslim eden CHP’ye bu ne azizlik?! Atatürk’ün, İsmet Paşa’nın Devlet (!) partisine?!.
..VE BDP
BDP destekli “Bağımsızlar” da, “Sanık”lar Meclise kabul edilmeden Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmeyeceklermiş.. Onlara hadi-hadi yakışır!.”İmralı”dan bir emir gelsin de, görürüm ben onların emredilen her yere tıpış-tıpış nasıl girip çıktıklarını..
Bunlarla mı “Mağdur (!) Kürt halkı”nın mağduriyetleri giderilecek; bunlarla mı Türkiye demokratikleştirilecek?. Bir avuç silahlı piyonun tehdit ve şantajlarıyla koca Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuşatılacak öyle mi?!.
Ben Altan Tan’ın, Şerafettin Elçi’nin, Sırrı Süreyya Önder’in ve diğer bazılarının o uzaktan kumandalı piyonların içinde nasıl barındıkları/barınacakları sorusunu hala çözebilmiş değilim..
MHP Mİ?.
MHP’ye bir şey demeye kıyamıyorum.. Sadece Alpaslan Türkeş’in, Dündar Taşer’in, Gün Sazak ve Faruk Akkülah’ın akıl yüklü yürekli çabalarıyla kurulan ve millete maledilen bir partiyi CHP ve BDP ile yan yana getiren –haşa- bu acı kadere sitemler ediyorum..
Ciddiyetin, Devlet terbiyesinin, meşru otoritenin timsali o otantik karizmayı, milletin reddettikleriyle aynı hizaya dizmek... Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı’na –hem de tarihi Çanakkale şehitlerinin huzurunda- saygısızlık eden bir rütbeli bürokratı omuzlama uğruna değer miydi? Kim kime yaslanıyor; kim kimin adına fedakarlık yapıyor?.
YSK’YA GELİNCE:
Duyduğuma göre, aralarında hukukçular da varmış..Aferin, iyi de “Hukuk”u ve hukukçuluğu hukuk devletinin katline alet etmek isteyenlere bu ne fırsat!.
Seçim güvenliği demek, yaptığı bir dizi sehiv ve hata ile meşru bir seçimi bütün bir dünya önünde tartışılır hale getirmek midir?. 4 yıldan-4 yıla yapılan bir seçimin müfredatını düzene koymak bu kadar mı zordu azizler?!.
Nereye baksak, karşımıza Nurettin Topçu üstadımızın “Aydın” tarifi geliyor..Elindeki emanete bakmadan, aklını ve gönlünü Londra’nın-Paris’in neonlarında kaybeden millet ve değerlerinden uzak okumuşlarımızın...