MEZHEPLER
İslâm Hukuku'nun ilk ana kaynakları Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyye'dir. Bu ana kaynaklar varken içma ve kıyasa niçin lüzum görülmüştür? Kur'-an ve sünnette bir noksanlık mı var ki, mezhebler doğmuştur?
Peygamber efendimizin sağlığında itikad, ibadet ve muamelât konularında herhangi bir ihtilâf yoktu. Sahabe-i Kiram, tereddüt ettikleri konuların cevabını Kur'an-ı Kerim'de arıyorlar; yoruma ihtiyaç bulunan hallerde ise Paygamberimize başvuruyorlardı. Böylece bütün soruların cevabını Kur'an'da, Peygamberimizin yaşayış ve sözlerinde buluyorlardı.Bu durum Sahabe-i Kiram'ın sağlığında da devam etti. Fakat İslâmiyet yayıldıkça ihtiyaçlar çoğaldı ve yeni-yeni olayları Kur'an ve sünnete dayanarak yorumlayabilenler azaldı. Bu iş giderek bir ilim ve ihtisas işi oldu.
2'nci Hicret Asrında ciddi çalışmalar yapılarak ayet, hadis, ashab ve tabiun fetvaları detayları ile incelendi. Usul ve tatbikatla ilgili bilgiler tedvin edildi. Bu tedvin sırasında "Usûl" farklılıkları ortaya çıktı.
İşte, Kur'an ve sünnetten sapmamak şartıyla bu kaynaklara dayanarak yapılan yorumlar ve yorumlardaki farklılıklar mezhepleri meydana getirdi.
Sözü edilen bu yorum işine "Kıyas": kıyas yoluyla yeni olaylara yorumlar getiren bilginlere "Müctehid"; her müctehidin içtihadı etrafında meydana gelen gidişe de "Mezheb" denildi. İtikadî konularda ictihadlar yapanlar itikadda mezheble-ri, amelî konularda ictihadlar yapanlar amelde mezhebleri oluşturdular.
Mezhebler bu ihtiyaçtan ve zaman içerisinde kendiliklerinden ortaya çıkmışlardır. Hiçbiri önceden plânlanmış organizasyonlar değildirler. Muctehidler hiçbir zaman "-Biz bir mezheb tesis ediyoruz. Bizim mezhebimize uyunuz!" dememişler; kendilerine sorulan suallere cevaplar vermişlerdir. Mezhebleri herkesin ictihad yapacak ilmî seviyede bulunmamasından doğmuşlardır.
Hak mezhebler, Müslümanlar için bir kolaylık olmuştur. Muhakkik derecesinde bulunmayan Müslümanlar, hangi müctehidin ictihadları kendileri için kolay geliyorsa o müctehidin ictihadlarına uymuşlardır.
İslâm Hukuku dinamik bir hukuktur. Temel esaslardan sapmamak şartıyla kendini yenileyen; yeni olaylara, yeni ihtiyaçlara cevaplar veren metodlara sahiptir. Bu özelliği sebebi iledir ki, bütün zamanlara hitabetmekte, bütün ihtiyaçları karşılamaktadır. İslâm Hukuku'nun dinamiğini sağlayan, bu özelliği olmuştur.