Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
BATI’NIN TÜRKİYE’YE BAKIŞI - 23 Kasım 1984

(Hayret değil mi? Amerikalı’nın bizim İslam dünyasına yakınlaşmamızla, laikliğimizle ne alakası olabilir? Eğer bizim dini ve milli iç yapımızı veya bu temele dayalı sandıkları dış alakalarımızı araştırıyorlarsa, o zaman söylenecek başka şeyler vardır.)

Yavuz DONAT bir süreden beri Amerika'da... Toplantı­lara katılıyor, Türkiye hakkında sorulara muhatap oluyor; bir dip­lomat ihtimamı ile ülkemizi tanı­tıyor, bizimle ilgili istifhamları ortadan kaldırmaya çalışıyor... Türkiye ile ilgili olarak gerçek­ten ince, hassas sualler sorulu­yor. Güney-dogu konusu. Meclis aritmetiği, iktidar partisinin ya­pısı, iktidarın alternatifi kim ola­bilir vb.

En ısrarlı soru ise. Türkiye'nin son yıllarda İslâm ülkeleri ile ya­kınlaşması konusu üzerine;

“-Türkiye'nin bugünkü siyasî çizgisi, giderek İslâm dünyasına yakınlaşmayı planlayan bir çizgi midir? Türkiye o tarafa doğru mu kayıyor?”

"-İktidar partisinin lâiklikten uzaklaştığı biçiminde değerlen­dirmeler var mı?"

“-Türkiye'nin yavaş - yavaş lâ­iklikten ayrıldığı, İslâm devleti­ne doğru yöneldiği konusunda bir yorum yapılabilir mi?”

"Özal... İslâm devletî... Lâik­likten vazgeçilmesi.." gibi ko­nular basın mensubları, basın kuruluşları, hattâ resmi zevat tarafından ısrarla araştırılıyor.

Dahası, ileride parti lideri ola­bileceği düşünülen bir kişiyi de şimdiden inceliyorlar:

"...İçki içer mi? Dansa gider mi? Tutucu mu? Namaz – niyaz bilir mi?"

Hayret değil mi? Amerikalı’nın bizim İslam dünyasına yakınlaşmamızla, laikliğimizle, siyasi tercihimizle ne alakası olabilir?

Merak ettikleri bizim “Doğu-Batı” tercihimiz ise, haklı oldukları düşünülebilir. Zira Batı ittifakının bir üyesiyiz. Aynı ittifak içerisindeki Yunanistan’ın hırçınlıkları karşısında nabzımızı yokluyorsa, bunda da haklıdırlar. İttifak içerisine tefrika girmesini istemezler. Piyasa, enflasyon, iç ticaret, dış ticaretimizle ilgileniyorlarsa, buna da hak veririz. “Güçlü bir müttefik istemeye hakları var” deriz.

Bunların hiçbiri değil de bizim dini ve milli iç yapımızı veya bu temele dayalı sandıkları dış alakalarımızı araştırıyorlarsa, biz de şu mukabil suali sorarız:

“-Bu tecessüsün sebebi nedir? Bu tamamen bize ait tercihler sizi niçin alakadar ediyor?”

Mantıklı düşünürsek:

“Alakadar eder... Dünyayı tanımayan, dünyadaki iç ve dış gelişmeleri takip etmeyen dünyada söz sahibi olamaz. Onlar dünyayı, dünyada olup- bitenleri işte böyle yönlendiriyorlar.”

TÜRKİYE VE İSLÂM ALEMİ

Bunlar dünyayı ikiye bölmüş­ler. Birine Doğu, diğerine Batı Bloku demişler... Bunun karşısında bir üçüncü blok iste­mezler.

Dünyada nüfusu bir milyarı aşan Müslüman devletler toplu­luğu var. Üstelik, dünyanın en stratejik coğrafyasında bulunu­yorlar. Dahası, petrolün, kauçu­ğun, bazı stratejik madenlerin çoğunluğu İslâm ülkelerine ayrıl­mış coğrafya üzerinde. Bu stra­tejik ve tabii yapısı zengin bölgede, bölge ülkeleri nezdinde itibar­lı ve güçlü bir Türkiye istemez­ler... Sadece Türkiye'nin değil, hiçbir İslâm ülkesinin başı çeken bir ülke olmasını istemezler.

Nasıl istesinler ki?.. Sanayile­rinin çarkları bu bölgenin ham­maddeleri ile dönüyor. Sivil ve askeri yatırımlarının zengin ye ahmak pazarı bu bölge ülkeleri.

Dikkat ediniz: Sevgili DONAT'ı sıkıştırmaları, "İslâm Konferansı Teşkilâtı Ekonomik ve Ticarî İşbirliği Daimi Komite­si" toplantısının İstanbul'da aktedildiği günlere rastlıyor.

Yunanistan'ın NATO içerisin­deki hırçınlıkları, Sovyetler'e kur yapması onları fazla endişelen­dirmiyor. Gariptir, Türkiye'nin 12 Eylül'den önceki sancılı iç ya­pısı da onları bu kadar ilgilendirmemişti.

Evhamlanmasınlar:

Türkiye'nin yaptığı ne lâiklik­ten uzaklaşmak, ne İslâm devle­ti kurma hazırlığıdır. Türkiye'nin İslâm Dünyası ile yakınlaş­ması şeklinde görülen son geliş­meler, her ülkenin, her zaman başvuracağı siyasi, bölgevi, kül­türel, biraz da iktisadî bir politi­kadır.

GEÇ BIRAKILMIŞ BİR POLİTİKA

Hıristiyan ülkelerle her za­man yapmaya teşne olduğu­muz, İslâm ülkeleri ile yapmaya niyet edince de hemencecik ya­dırgandığımız bu yakınlaşma, aslında geç bırakılmış bir politi­kadır. Bu ülkelerle komşu, hatta akrabayız... Batık dostlarımızın bölge ülkelerini üzerimize kışkır­tarak çizdikleri siyasî sınır, ya­kın akrabalardan bir kısmını o tarafa, bir kısmım da bu tarafta bırakmış.... Bir tarafın diğer ta­rafa gönlü, mülkü, toprağı kal­mış... Zira yüzyıllarca kültür, din ve vatan kardeşi olmuşuz.

Niçin endişe buyururlar?!. Si­yasî sınırların ayrı olması düş­man olmayı gerektirmez ki?!. Yunanistan'ın, Fransa'nın gizli, hileli kurlarından niçin korkul­maz da, Türkiye'nin önceden planlanmış, açık, resmî, ciddî yakınlaşmasından korkulur?

Yoksa bu bakış, Batı'nın Tür­kiye'ye uyguladığı kadim politi­kanın bir parçası mı?

17 Kasım 1984 tarihli "BAŞ­YAZI" ile TERCÜMAN konuya açıklık getirdi:

"Türkiye ekonomik, siyasi, kültürel her meselede bunaltıcı bir yalnızlığın içinden çıkmıştır. Yeni çizilen millî tarihî, biraz da geç kalmış politika, ehliyetli el­lerde serpilip yeşerecektir." Batılı dostlar hoş görürlerse...