(“Küçük Ağa”, “Mesaj”, “Fethin Mucizesi”, “İpek Yollu” ve son olarak da “İslam ve İlim” adlı diziler TRT için bir yumuşama, ilerleme ve merhaledir. Türk-İslam geleneklerine ters düşen sahnelerin bulunduğu bazı yerli ve yabancı diziler karşısında bir telafi, bir onarmadır.)
Türkiye televizyonlarında uzunca bir suredir yayınlanmakta olan "İslâm ve İlim" dizisi, 7 Haziran Cuma günü ekranlara veda etti. Bu kalitede bir program bir daha ne zaman yayınlanır diye kimbilir ne kadar bekleyeceğiz?.. Belki de ilk ve sondur. Zira bir İspanyol televizyonu tutuyor, hiçbir ön fikir yürütmeden, hiçbir sapma yapmadan, İslâmiyet'in ilmi teşvik eden hükümlerini; Müslüman ilim adamlarının 20'nci asır medeniyetine kazandırdıklarını dizi-film haline getiriyor. "Bir daha kimbilir hangi Hıristiyan milletin televizyonu böyle bir himmette bulunur da bizi, bize tanıtır" dememiz bundan.
TRT yönetimini, böyle yabancı yapımı bir diziyi satan alıp iki aya yakın sabırla yayınlamaya devam ettiği için gerçekten tebrik etmek istiyorum. "İpek Yolu" da yeniden yayınlanacakmış. "Küçük Ağa", "Mesaj", "Fethin Mucizesi"... Geçmişe göre bunlar, TRT için bir yumuşama, ilerleme, merhaledir. Türk-İslâm geleneklerine ters düşen sahnelerin mebzulen bulunduğu bazı yerli ve yabancı diziler karşısında, denilebilir ki, bir telafi, bir onarmadır...
"İslâm ve İlim" dizisi, ölü saatlerde yayınlanmasaydı, yeni yetişenler de takip edebilecek, daha geniş bir kitle faydalanacaktı... "İpek Yolu" ve "Mesaj" gibi, yeniden yayına konulmasını beklemekten başka çare yok...
Dizi, bize şunu öğretti: Demek "Medeniyet" bir bütün... "Batı medeniyeti" denilen şey, sadece Batı'nın, Avrupa'nın, Avrupalı'nın malı değil... Hoş, bayrak bugün onların elinde ama, dün bizim; daha önce başkalarının elinde imiş... Yarın kimin elinde olacağı ise, kimin akıllı, planlı, sebatlı, dürüst çalışacağına bağlı...
BAYRAK ELDEN ELE
Dünya medeniyetini uzak geçmişte; yazılı tarih çağlarında "Yunan" ve "Bizans" temsil etmiş... Bunlar, uygulamadan çok, nazari bilgiler ama, yine de insan aklını o devirde ulaşabileceği ufuklara getirmişler...
Bayrak, bu kadim milletlerden Müslüman bilginlere geçmiş. Bağdat, Endülüs, Rey ve diğer İslâm merkezlerinde müthiş bir okuma, araştırma, uygulama, faaliyeti başlatılmış...
Özellikle Endülüs Emevileri devrinde tıp, astronomi, matematik, cebir ve mimari alanlarında o güne kadar görülmemiş bir ilim ve medeniyet atılımı sergilenmiş.
Harun Reşid zamanında Bağdat'ta çok sayıda şair, hukukçu, hekim, müzisyen, sanatkâr toplanmış. Me'mun zamanında Bağdat'ta bir "İlimler Akademisi" ve bir fen üniversitesi olan "Beytü'l-Hikme"; Bağdat ve Tedmür'de rasathaneler kurulmuş, hekimler, hakimler, müzisyenler, şairler, matematikçiler, astronomlar resmî himaye görmüşler...
Bu üniversite ve akademilerin kurulmasından sonra, İslâm dünyasında ilmi çalışmalar canlanmış. İbni Sina'lar, Birûnî'ler, Uluğ Beğ'ler, İbni Haldun'lar, İbrahim Hakkılar, Piri Reis'ler yetiştiren telâm irfanı da, bu aydınlık medeniyetteki yerini almış...
Bu ilmi gayret ve himmetler ki, ilk dispanserleri, şifahaneleri, ilk eczaneleri açanlar Müslümanlar olmuşlar.
Müslüman bilginler, kâinattaki "Sünnetülah" denilen değişmez düzene; determinist gerçekliğe eğilmişler; sonunda İslâm'ın cihanşümul "intizam" fikirine ulaşmışlar... Bu estetik duygusudur ki, Mimar Sinan'a Süleymaniye'yi; Bedefkâr Mehmet Ağa'ya Sultanahmed'i; İtri ve Dede Efendi'ye eşsiz bestelerini; ince hat ustalarına bu sanatın kalıcı, muhteşem eserlerini yaptırmış... Kıraati sanatlaştırarak eşsiz beste ve söyleyişleri; yazıyı sanatlaştırarak "Aklâm-ı Sitte"yi, kufi, sülüs, nesih, ta'lik. nesh-ta'lik, divani, rik'a hat çeşitlerini ortaya koyan, bu intizamlı, düzenli yaşama prensibi olmuş...
SADECE BUNLAR DEĞİL
İslâmiyet'in bilim ve sanata verdiği önem bunlardan ibaret kalmamış. İslâm sanatkarları, güzel sanatların her dalında, resimde, mimaride, plastik sanatlarda, hat ve musikide güzel eserler vermişler...
İslâmiyet'in bilim ve sanat anlayışı, cihanşümul kavrayıcıhğının ve âlemşümul estetik duygusunun tezahürü olmuş...
Bu çalışmalarıyla Müslümanlar bir yandan eşsiz bir medeniyeti; İslâm medeniyetini oluşturmuşlar; diğer yandan ilk çağların buluşlarını alıp geliştirerek, dünya medeniyetine kalıcı katkılarda bulunmuşlar... Bayrak 300-400 yıl ellerinde kalmış. Bir o kadar da başbaşa götürülmüş... Nihayet 16'ncı yüzyıldan itibaren Batı, bizimle arasındaki mesafeyi açmayı başarmış... Şimdi onlar önde...
Müslümanlığın ilim mevzuundaki "farz" emrine ve İslâm tarihindeki eşsiz medeniyet atılımına rağmen, sonraki devirlerde bu mirasa sahip çıkamamışız. Bu sebeple, enerjiyi işe tatbik eden; elektriği, telefonu, telgrafı bulan biz olmamışız... Güneş ışınlarını enerjiye çevirme, deniz suyunu tatlı su haline getirme, yosundan yiyecek yapma, hava ve suyu petrol yerine ikame çalışmalarını sürdüren de biz değiliz.
"İslam ve İlim" dizisinin "optik-fizik alanında yapılan çalışmalar, buluşlar ve optik-fiziğin telâm eserleri üzerindeki etkilerine ait son bölümü"nü seyrederken, kafamızda bu bilgiler tedai etti.
Bu çeşit dizileri asıl bizler, kendimiz yapmalıyız diye düşündük...