Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“İSLAM VE İLİM” - 14 Haziran 1985

(“Küçük Ağa”, “Mesaj”, “Fethin Mucizesi”, “İpek Yollu” ve son olarak da “İslam ve İlim” adlı diziler TRT için bir yumuşama, ilerleme ve merhaledir. Türk-İslam geleneklerine ters düşen sahnelerin bulunduğu bazı yerli ve yabancı diziler karşısında bir telafi, bir onarmadır.)

Türkiye televizyonlarında uzunca bir suredir yayın­lanmakta olan "İslâm ve İlim" dizisi, 7 Haziran Cuma günü ekranlara veda etti. Bu kalitede bir program bir da­ha ne zaman yayınlanır diye kimbilir ne kadar bekleyece­ğiz?.. Belki de ilk ve sondur. Zira bir İspanyol televizyonu tutuyor, hiçbir ön fikir yü­rütmeden, hiçbir sapma yap­madan, İslâmiyet'in ilmi teş­vik eden hükümlerini; Müs­lüman ilim adamlarının 20'nci asır medeniyetine kazan­dırdıklarını dizi-film haline getiriyor. "Bir daha kimbilir hangi Hıristiyan milletin te­levizyonu böyle bir himmet­te bulunur da bizi, bize tanı­tır" dememiz bundan.

TRT yönetimini, böyle ya­bancı yapımı bir diziyi satan alıp iki aya yakın sabırla yayınlamaya devam ettiği için gerçekten tebrik etmek isti­yorum. "İpek Yolu" da ye­niden yayınlanacakmış. "Küçük Ağa", "Mesaj", "Fethin Mucizesi"... Geçmi­şe göre bunlar, TRT için bir yumuşama, ilerleme, merha­ledir. Türk-İslâm gelenekle­rine ters düşen sahnelerin mebzulen bulunduğu bazı yerli ve yabancı diziler kar­şısında, denilebilir ki, bir te­lafi, bir onarmadır...

"İslâm ve İlim" dizisi, ölü saatlerde yayınlanmasaydı, yeni yetişenler de takip ede­bilecek, daha geniş bir kitle faydalanacaktı... "İpek Yolu" ve "Mesaj" gibi, ye­niden yayına konulmasını beklemekten başka çare yok...

Dizi, bize şunu öğretti: De­mek "Medeniyet" bir bütün... "Batı medeniyeti" denilen şey, sadece Batı'nın, Avrupa'nın, Avrupalı'nın malı değil... Hoş, bayrak bu­gün onların elinde ama, dün bizim; daha önce başkaları­nın elinde imiş... Yarın kimin elinde olacağı ise, kimin akıl­lı, planlı, sebatlı, dürüst çalı­şacağına bağlı...

BAYRAK ELDEN ELE

Dünya medeniyetini uzak geçmişte; yazılı tarih çağ­larında "Yunan" ve "Bi­zans" temsil etmiş... Bunlar, uygulamadan çok, nazari bil­giler ama, yine de insan aklını o devirde ulaşabileceği ufuklara getirmişler...

Bayrak, bu kadim milletlerden Müslüman bilginlere geçmiş. Bağdat, Endülüs, Rey ve diğer İslâm merkezlerinde müthiş bir okuma, araştırma, uygulama, faaliyeti başlatılmış...

Özellikle Endülüs Emevileri devrinde tıp, astronomi, matematik, cebir ve mimari alanlarında o güne kadar gö­rülmemiş bir ilim ve medeniyet atılımı sergilenmiş.

Harun Reşid zamanında Bağdat'ta çok sayıda şair, hukukçu, hekim, müzisyen, sanatkâr toplanmış. Me'mun zamanında Bağdat'ta bir "İlimler Akademisi" ve bir fen üniversitesi olan "Beytü'l-Hikme"; Bağdat ve Tedmür'de rasathaneler kurul­muş, hekimler, hakimler, müzisyenler, şairler, mate­matikçiler, astronomlar res­mî himaye görmüşler...

Bu üniversite ve akademi­lerin kurulmasından sonra, İslâm dünyasında ilmi çalış­malar canlanmış. İbni Sina'­lar, Birûnî'ler, Uluğ Beğ'ler, İbni Haldun'lar, İbrahim Hakkılar, Piri Reis'ler yetiş­tiren telâm irfanı da, bu ay­dınlık medeniyetteki yerini almış...

Bu ilmi gayret ve himmet­ler ki, ilk dispanserleri, şifahaneleri, ilk eczaneleri açan­lar Müslümanlar olmuşlar.

Müslüman bilginler, kâinattaki "Sünnetülah" de­nilen değişmez düzene; de­terminist gerçekliğe eğilmiş­ler; sonunda İslâm'ın cihan­şümul "intizam" fikirine ulaşmışlar... Bu estetik duy­gusudur ki, Mimar Sinan'a Süleymaniye'yi; Bedefkâr Meh­met Ağa'ya Sultanahmed'i; İtri ve Dede Efendi'ye eşsiz bestelerini; ince hat ustaları­na bu sanatın kalıcı, muhte­şem eserlerini yaptırmış... Kıraati sanatlaştırarak eşsiz beste ve söyleyişleri; yazıyı sanatlaştırarak "Aklâm-ı Sitte"yi, kufi, sülüs, nesih, ta'lik. nesh-ta'lik, divani, rik'a hat çeşitlerini ortaya koyan, bu intizamlı, düzenli yaşama prensibi olmuş...

SADECE BUNLAR DEĞİL

İslâmiyet'in bilim ve sanata verdiği önem bunlardan iba­ret kalmamış. İslâm sanat­karları, güzel sanatların her dalında, resimde, mimaride, plastik sanatlarda, hat ve musikide güzel eserler ver­mişler...

İslâmiyet'in bilim ve sanat anlayışı, cihanşümul kavrayıcıhğının ve âlemşümul es­tetik duygusunun tezahürü olmuş...

Bu çalışmalarıyla Müslü­manlar bir yandan eşsiz bir medeniyeti; İslâm medeniye­tini oluşturmuşlar; diğer yandan ilk çağların buluşlarını alıp geliştirerek, dünya medeniyetine kalıcı katkılar­da bulunmuşlar... Bayrak 300-400 yıl ellerinde kalmış. Bir o kadar da başbaşa götürülmüş... Nihayet 16'ncı yüz­yıldan itibaren Batı, bi­zimle arasındaki mesafeyi açmayı başarmış... Şimdi on­lar önde...

Müslümanlığın ilim mev­zuundaki "farz" emrine ve İslâm tarihindeki eşsiz me­deniyet atılımına rağmen, sonraki devirlerde bu mirasa sahip çıkamamışız. Bu se­beple, enerjiyi işe tatbik eden; elektriği, telefonu, telg­rafı bulan biz olmamışız... Güneş ışınlarını enerjiye çe­virme, deniz suyunu tatlı su haline getirme, yosundan yi­yecek yapma, hava ve suyu petrol yerine ikame çalışma­larını sürdüren de biz değiliz.

"İslam ve İlim" dizisinin "optik-fizik alanında yapılan çalışmalar, buluşlar ve optik-fiziğin telâm eserleri üzerindeki etkilerine ait son bölümü"nü seyrederken, kafamızda bu bilgiler tedai etti.

Bu çeşit dizileri asıl bizler, kendimiz yapmalıyız diye düşündük...