Çevre sağlığı problemi yine gündemde bulunuyor. Temiz hava, temiz su. temiz çevre, gürültüden uzak bir dünya, insanlığın hızla kaybetmekte olduğu nimetler... Şehirler büyüdükçe, nüfus arttıkça, insanların çoğalmasından doğan problemler de artmakta, tabiatın dengesi bozulmaktadır. İnsanoğlu yalnız değil, toplu yaşamak zorunda olduğuna göre, çevre ile ilgili problemler gün geçtikçe artacaktır.
İnsanın, "-Çevresini istekleri doğrultusunda düzenleyebilen canlı" diye de bir tarifi var... Düşünen, konuşan, aklı ile çevresine tertip ve düzen veren insanoğlu tabiatın dengesini niçin bozuyor? Demek problem tabii ve zarurî bir sonuç değil. Her problemde olduğu gibi bu da bir akıl, tedbir, terbiye mes'elesi... Tamamen öyle. Koca İzmir'i, İstanbul'u bir düşünün... 200, 300 metrekaresine bir köyü içine alacak dev apartmanlar kondurulmuş. Bir şehirde biriken nüfus, bir ülkenin nüfusunu oluşturan sayıyı çoktan aşmış... Şimdi siz, 3 milyon, 5 milyon nüfusu barındıran bu dev apartman, mahalle ve şehirlerin pislikten nehirler oluşturan kanalizasyonlarının dünya güzeli koy ve denizlerimize akıtıldığına inanır mısınız?
Birkaç yıl önce, karayolu ile Batı Trakya'daki soydaşlarımızı ziyaretten dönüyorduk. İstanbul'a girerken, bir yerde dinlenmek, kısa bir süre de olsa hasret kaldığımız denizimizin, kıyımızın tertemiz havasını teneffüs etmek istedik. Kıyıya doğru yürüdükçe, bizi kötü bir koku karşıladı. Orada bulunan ve şaşkınlığımızı anlayan arif birisi, bize sahilin kuzey kıyısını gösterdi. "-Su karşıdaki koca apartmanlar ve onlardan oluşan koca şehir var ya, işte o şehrin kanalizasyonları bu denize akar!" dedi. Yurt dışından dönen insan dağımıza, denizimize, toprağımıza bir değişik bakar. Psikolojisinde dışarı ile bizi mukayese arzusu vardır, iyi bir şeyler görüp, "Bak biz daha iyiyiz!.." demek ister. Bizde de mutlaka bu duygular vardı... Birbirimizin yüzüne bakmaya bile cesaret edemeden oradan uzaklaştık.
İZMİR VE EDİRNE MİSALİ
Bir süre önce İzmir'e gitmiştik. Ankara'da yaşayan insanda deniz ve tabiat açlığı vardır. Ankara bozkırından kalkıp, 50 dakika sonra İzmir cennetine konunca, biz de baharın yeşerttiği tabiata; İzmir'in tarih dolu denizine ve koylarına bu duygularla bakıyorduk. Yolun denize paralel en güzel sahilinden geçerken, yine o bed koku ile karşılaştık. Mihmandarımızın yüzüne baktık. Suç kendisininmiş gibi, sükût etti... Neden sonra ise "-Kanalizasyonlar..." diyebildi, inanılması güçtü...
1976 yılı Ramazanında, 90 bin görevlimizle karayolundan F.Almanya'ya gitmiştik. Giderken "Ordu-yu Hûmayun"un asırlarca gelip-geçtiği yolları, toprakları temaşa ettik. Gururlandık ve üzüldük... Dönüşte ise vatan hasreti galipti. Mikrofonu eline alan herkes yurt dışında gördüğü temizlik, intizam ve ihtişam ile beraber, hattâ ondan önce, iklimimizi, dağımızı, denizimizi, güneşimizi anlatıyordu. Kapıkule'yi geçtikten bir süre sonra Selimiye bir güzel, bir ihtişamlı görünür. Bu yolu yapan mimar öyle bir güzergâh seçmiş ki, Selimiye bütün ihtişamıyla uzun süre ufkunuzu süsler, işte bu manzara, millî duygularımızı zirve noktaya ulaştırdı. Bu millî duyguları, muhteşem Selimiye'yi ziyaret ile taçlandırmak istedik. Yol programımıza Selimiye ziyaretini de ekledik. Heyhat... Şehrin sokakları, Selimiye çevresi, Avrupa'da gördüklerimizle mukayese edilemezdi. "Edirne", hayalimizde kurup- büyüttüğümüz şehir değildi.,.
Ankara'dan uçakla İstanbul'a, Samsun'a, İzmir'e, Elazığ- Van ve Diyarbakır'a her gidişimde kurak topraklarımızı, bozkırlarımızı ibret ve dehşetle seyrederim. Anadolu "Sina" veya "Gobi" çölü değil ki, yeşertmek imkânsız veya zor olsun... 1978 yılında yaptığımız Batı Türkistan seyahatimizi hatırlıyorum.
Bizim kuraklık sebebiyle terkettiğimiz toprakları 1000 (bin) kilometre uzaktan kanallar açmak suretiyle yeşil bir cennet haline getirmişler. Biz ise yeşil bir cennet olarak teslim aldığımız Anadolu'yu işte bu hale getirmişiz.
NİÇİN BÖYLEYİZ
Çevre problemlerimiz; sahil ve denizlerimizin kirlenmesinden, yeşil alanlanmızın hızla erimesinden ibaret değil. Sokaklarımız kirli. Genel tuvaletler başta olmak üzere umuma açık yerlerimiz utanılacak halde. Çarşı- pazar âdabı yok. Toplu yaşama terbiyesi kalmamış. Apartmanlarda, açık dinlenme ve eğlence yerlerinde başkalarını rahatsız etmeme duygusunu arasanız da bulamazsınız.
Çevre sağlığının insan sağlığı ile doğrudan ilgili olduğu söylenir. Ankara başta olmak üzere bazı şehirlerimizin kirli havası sebebiyle kitle ölümlerini bekler hale gelmişiz.
Niçin böyleyiz? Bizim dinimiz temizliğe ve insan sağlığına, beşeri ve ilâhî hiçbir sistemde bulunmayan genişlikte yer verir. Çevrenin kirletilmesini, yerlere tükürülmesini çirkin bulur. Ammenin huzuruna, haklarına âzami riayeti emreder. Ağacı, yeşili, yeşilliği korumayı ibadet sayar. Sadece beden değil; çevre, kafa ve düşünce temizliği konusunda da teklifler, disiplinler getirir. O halde niçin böyleyiz? ,
Milli, hatta beynelmilel bir problem haline gelmekte olan "çevre sağlığı" konusunu ele alırken, olaya bir eğitim, millî terbiye mes'elesi olarak bakmaya mecburuz...