Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
ÇEVRE SAĞLIĞI PROBLEMLERİ - 26 Temmuz 1985

Çevre sağlığı problemi yine gündemde bulunuyor. Te­miz hava, temiz su. temiz çevre, gürültüden uzak bir dünya, insanlığın hızla kay­betmekte olduğu nimetler... Şehirler büyüdükçe, nüfus arttıkça, insanların çoğalmasından doğan problemler de artmakta, tabiatın dengesi bozulmaktadır. İnsanoğlu yalnız değil, toplu yaşamak zorunda olduğuna göre, çev­re ile ilgili problemler gün geçtikçe artacaktır.

İnsanın, "-Çevresini istek­leri doğrultusunda düzenleyebilen canlı" diye de bir ta­rifi var... Düşünen, konuşan, aklı ile çevresine tertip ve düzen veren insanoğlu tabia­tın dengesini niçin bozuyor? Demek problem tabii ve za­rurî bir sonuç değil. Her problemde olduğu gibi bu da bir akıl, tedbir, terbiye mes'elesi... Tamamen öyle. Koca İzmir'i, İstanbul'u bir düşü­nün... 200, 300 metrekaresi­ne bir köyü içine alacak dev apartmanlar kondurulmuş. Bir şehirde biriken nüfus, bir ülkenin nüfusunu oluşturan sayıyı çoktan aşmış... Şimdi siz, 3 milyon, 5 milyon nüfu­su barındıran bu dev apart­man, mahalle ve şehirlerin pislikten nehirler oluşturan kanalizasyonlarının dünya güzeli koy ve denizlerimize akıtıldığına inanır mısınız?

Birkaç yıl önce, karayolu ile Batı Trakya'daki soydaş­larımızı ziyaretten dönüyorduk. İstanbul'a girerken, bir yerde dinlenmek, kısa bir sü­re de olsa hasret kaldığımız denizimizin, kıyımızın terte­miz havasını teneffüs etmek istedik. Kıyıya doğru yürü­dükçe, bizi kötü bir koku karşıladı. Orada bulunan ve şaşkınlığımızı anlayan arif birisi, bize sahilin kuzey kıyısını gösterdi. "-Su karşıdaki koca apartmanlar ve onlar­dan oluşan koca şehir var ya, işte o şehrin kanalizasyonla­rı bu denize akar!" dedi. Yurt dışından dönen insan dağımıza, denizimize, toprağımıza bir değişik bakar. Psi­kolojisinde dışarı ile bizi mu­kayese arzusu vardır, iyi bir şeyler görüp, "Bak biz daha iyiyiz!.." demek ister. Bizde de mutlaka bu duygular var­dı... Birbirimizin yüzüne bakmaya bile cesaret edeme­den oradan uzaklaştık.

İZMİR VE EDİRNE MİSALİ

Bir süre önce İzmir'e git­miştik. Ankara'da yaşa­yan insanda deniz ve tabiat açlığı vardır. Ankara bozkı­rından kalkıp, 50 dakika sonra İzmir cennetine konunca, biz de baharın yeşerttiği ta­biata; İzmir'in tarih dolu de­nizine ve koylarına bu duy­gularla bakıyorduk. Yolun denize paralel en güzel sahilinden geçerken, yine o bed koku ile karşılaştık.  Mih­mandarımızın yüzüne bak­tık. Suç kendisininmiş gibi, sükût etti... Neden sonra ise "-Kanalizasyonlar..." diye­bildi, inanılması güçtü...

1976 yılı Ramazanında, 90 bin görevlimizle karayolun­dan F.Almanya'ya gitmiş­tik. Giderken "Ordu-yu Hûmayun"un asırlarca gelip-geçtiği yolları, toprakları te­maşa ettik. Gururlandık ve üzüldük... Dönüşte ise vatan hasreti galipti. Mikrofonu eline alan herkes yurt dışın­da gördüğü temizlik, intizam ve ihtişam ile beraber, hattâ ondan önce, iklimimizi, dağı­mızı, denizimizi, güneşimizi anlatıyordu. Kapıkule'yi geç­tikten bir süre sonra Selimi­ye bir güzel, bir ihtişamlı gö­rünür. Bu yolu yapan mimar öyle bir güzergâh seçmiş ki, Selimiye bütün ihtişamıyla uzun süre ufkunuzu süsler, işte bu manzara, millî duy­gularımızı zirve noktaya ulaştırdı. Bu millî duyguları, muhteşem Selimiye'yi ziya­ret ile taçlandırmak istedik. Yol programımıza Selimiye ziyaretini de ekledik. Hey­hat... Şehrin sokakları, Seli­miye çevresi, Avrupa'da gör­düklerimizle mukayese edilemezdi. "Edirne", hayalimiz­de kurup- büyüttüğümüz şe­hir değildi.,.

Ankara'dan uçakla İstan­bul'a, Samsun'a, İzmir'e, Elazığ- Van ve Diyarbakır'a her gidişimde kurak toprakla­rımızı, bozkırlarımızı ibret ve dehşetle seyrederim. Anado­lu "Sina" veya "Gobi" çölü değil ki, yeşertmek imkânsız veya zor olsun... 1978 yılında yaptığımız Batı Türkistan seyahatimizi hatırlıyorum.

Bizim kuraklık sebebiyle terkettiğimiz toprakları 1000 (bin) kilometre uzaktan ka­nallar açmak suretiyle yeşil bir cennet haline getirmişler. Biz ise yeşil bir cennet olarak teslim aldığımız Anadolu'yu işte bu hale getirmişiz.

NİÇİN BÖYLEYİZ

Çevre problemlerimiz; sahil ve denizlerimizin kirlen­mesinden, yeşil alanlanmızın hızla erimesinden ibaret de­ğil. Sokaklarımız kirli. Genel tuvaletler başta olmak üzere umuma açık yerlerimiz uta­nılacak halde. Çarşı- pazar âdabı yok. Toplu yaşama ter­biyesi kalmamış. Apartman­larda, açık dinlenme ve eğ­lence yerlerinde başkalarını rahatsız etmeme duygusunu arasanız da bulamazsınız.

Çevre sağlığının insan sağ­lığı ile doğrudan ilgili olduğu söylenir. Ankara başta ol­mak üzere bazı şehirlerimizin kirli havası sebebiyle kitle ölümlerini bekler hale gel­mişiz.

Niçin böyleyiz? Bizim dini­miz temizliğe ve insan sağlı­ğına, beşeri ve ilâhî hiçbir sistemde bulunmayan genişlikte yer verir. Çevrenin kir­letilmesini, yerlere tükürülmesini çirkin bulur. Amme­nin huzuruna, haklarına âza­mi riayeti emreder. Ağacı, yeşili, yeşilliği korumayı iba­det sayar. Sadece beden de­ğil; çevre, kafa ve düşünce temizliği konusunda da tek­lifler, disiplinler getirir. O halde niçin böyleyiz? ,

Milli, hatta beynelmilel bir problem haline gelmekte olan "çevre sağlığı" konusu­nu ele alırken, olaya bir eğitim, millî terbiye mes'elesi olarak bakmaya mecburuz...