(Günümüzde insanların açlıktan ölmesi şunun için utanılacak bir durumdur: Dünya Bankası'nca hazırlanan raporlardan öğrendiğimize göre, gelişmiş ülkelerin çöplüklerine atılan yiyecek maddeleri, dünyada açlıktan ölen insanların 15 katını besleyecek miktardadır)
“Bayramda açlık” yahut “Bayram ve açlık” tâbirleri, Malthus'un, D. Ricardo'nun toprağını bol etmek veya Rene' Dumont'un kulaklarını çınlatmak için seçilmiş değil.
Nüfus artışı ile ziraî istihşalin gelişmesi arasındaki ahenksizliği mukayese eden ziraat yapılan toprak alanının sabit kalmasına karşılık dünya nüfusunun hızla artması karşısında dehşete düşerek dünyanın geleceğini kaçınılmaz "açlık" berzahı ile izah eden Malthus ve Ricardo'nun toprağı "bol" mu, yoksa aksi mi bilmem. Fakat Afrika'daki açlık dramı karşısında Rene" Dumont'un kulakları her gün, her an çınlıyor olmalı... Zira Dumont, kendisini Malthus ve Ricardo'nun karamsarlığına fazlaca kaptırmış, Afrika'da bugün mevcut açlık ve kitle ölümlerini çok önceden görmüş, bu konuda drama unsuru galip edebî kompozisyonlar çizmiş, senaryolar yazmıştı.
Şöyle diyordu: "-1972-73'te Afrika'nın kuzey kıyısında, 1974-75'te Bangladeş ve Hindistan'ın geniş bölgelerinde yüzbinlerce ölü, aldırmaz bakışlarımız önünde üstüste yığıldı. Güney Asya'nın nüfusu 1973'te 1.3 milyar idî. 2025 yılında 3.8 milyar olacak. 4 milyara yaklaşan bu nüfusun ihtiyacı olan tahıl açığı 500 milyon tonu geçecek. Bu açığı bütün dünya bir araya gelse kapatamaz. Dahası, bir hazır tahıl hazinesi bulunsa bile, bugünkü ulaşım imkânlarıyla bunun nakli mümkün değildir. Bu, şu demektir: 2025 yılına kadar 500 milyon çocuk açlıktan ölecektir. Dünya nüfusunun 2050 yılına kadar 14 milyara varacağı düşünülürse, felâketin boyutları kendiliğinden anlaşılır.
Bunlar Rene' Dumont'un çok yıllar önce söyledikleri. Hatırlayınız, ingiliz iktisatçısı Malthus ve iktisadî görüşleriyle onun yanında yeralan Ricardo, iktisat doktrininde kıyasıya tenkit edildiler ve "karamsar" ilim adamları olarak tarihe geçtiler. Rene' Dumont ise, yukarıda özetlediğim fikirlerini yazdığında kendisini kaale alan olmadı. Görüşleri hayal mahsulü, fikirleri edebî dramalar olarak kabul edildi.
ALINACAK DERS
İşte Dumont'un 2000’li yıl1ar için çizdiği hayali tablolar bugünden gerçek olmaya başladı, Moritanya, Gambiya, Senegal, Mali, Yukarı Volta, Çad, Gine, Nijerya, Somali, Sudan ve diğer bazı Afrika ülkelerinde korkunç bir açlık hüküm sürüyor. Kuraklık ve buna dayalı kıtlık sebebiyle çocuklar ölmekte, insanlar gıda yetersizliklerine bağlı hastalıklara maruz bulunmakta, hayvanlar telef olmaktadır. Televizyonda zaman zaman görüyoruz. Sabi yavrular bir deri bir kemik kalmış. El ayak cansız, gözler fersiz, hareket etmeye takatları yok.
Dünyanın bir bölümü refah içerisinde yüzerken, diğer bölümünde açlığın hüküm sürmesi, çocuk ve insanların kitleler halinde ölmeleri, hayvanların telef olması, doğrusu insanlık adına utanılacak bir durum.
Şunun için: Dünya Bankası'nca hazırlanan raporlardan öğrendiğimize göre, gelişmiş ülkelerin çöplüklerine atılan yiyecek maddeleri, dünyada açlıktan ölen insaların 15 (onbeş) katını besleyecek miktardadır.
Açlıktan insanların en çok öldükleri 1973-74 yıllarında dünyada istihsal edilen 1200 milyon ton tahılın 400 milyon tonunu zengin ülkeler hayvanlarına yem olarak yedirmişler. Bir yandan yüzbinlerce insan açhktan ölürken, diğer yandan, dünya tahıl istihsalinin üçte biri, kitle ölümlerine göz yummayı haklı çıkarmayacak yerlere harcanmış.
Bu miktara, boşa harcanan proteinli besinler dahil değil. Soya fasulyesi, yer fıstığı, koka, keten, kopra, palmiye meyvesi gibi proteinli bitkilerden elde edilen yaklaşık 60 milyon tonluk karışım da, aynı yollardan harcanmış. Buna yüz milyonlarca ton pamuk çiğitini de eklerseniz, bazı bölgelerinde açlıktan şikâyet edilen dünyanın, Allah'ın verdiği nimetleri yerli yerinde değil, verimsiz yollarla nasıl hovardaca harcadığı anlaşılır.
SUÇ KİMİN?
Bugünlere birden gelmedik. Birinci ve ikinci dünya boğazlaşmalarını düşününüz. 1'incisinde 10 milyon insan can vermiş. Kaybolanların sayısı 40 milyon... 2'ncisinde sadece ölenlerin sayısı 30 milyon... Hiroşima, Habil-Kabil kavgasından bugüne insanoğlunun yaratanına olan en büyük borç faturası...
Iran-Irak kördövüşü sebebiyle 14'ncü Hicret asrının son bayramına Müslüman kanı akıtarak girmiştik. Hayrettir, o günden bugüne 5'inci kurban bayramına giriyoruz, hâlâ Müslüman Müslüman'ın kanını akıtıyor. Lübnan kazanı kaynamaya, Afganistan yarası kanamaya devam ediyor.
Görünen odur ki, sadece nüfus ve savaş problemi değil, yarattığı kulun rızkını mutlaka verecek olan Allah'ın koyduğu nizama zıt tezahürler, insanlığın basma karmaşık felâketler örmeye müsait gelişmeler göstermektedir.
Müslüman Müslüman kanını akıtmaktan çekinmediğine; bir tarafta açlıktan "kitle ölümleri varken, diğer yanda fazla beslenmeden hastane yoluna düşenler mevcut bulunduğuna göre, Afrika'daki açlık fazla sürpriz olmasa gerek.
Birkaç gün sonra "bayram" yapacağız. Afrika'da çoğu Müslüman yüzbinlerce insan açhktan kırılırken, İran ve Irak mevzilerinde Müslüman Müslüman'ı kırarken. Yazık.
Bu yıl da "Kurban Bayramına dünya Müslümanları olarak "kan" ve "açlık"la giriyoruz.
Müslüman Türkiye olarak halimize bin şükür.