Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
İBRAHİM ÖZDEMİR’İN ARDINDAN - 4 Ekim 1985

(Onu çok erken kaybettik. Belçika dönüşünde "Din Hizmetleri Müdü­rü" olarak tayinine çocuklar gibi sevinmişti. "Artık koca Türkiye'nin irşad hizmetlerinin başındayım" demiş, kolla sıvamıştı. Çok geçmedi, sıvanan o kollara kefen giydirmek zorunda kaldık. Allah'ın rahmeti onunla olsun...)

Tercüman gazetesi, 20 Eylül 1985 Cama günü sayısında bir vefat haberi yayınladı. Bu, Diyanet İş­leri Başkanlığı Din Hiz­metleri Şubesi Müdürü İbrahim ÖZDEMİRİn irtihali haberi idi.

Radyo ve televizyonda sık-sık "İstiklal Harbi Gazileri"nin vefat haberleri yayınlanır. Buna dair her haberde içim burku­lur; harp-darp görmüş az sayıdaki bu insanların ar­tık tükenmekte oldukları­nı düşünür; bunun acısını tâ içimde hissederim.

Merhum Özdemir'in ve­fatına dair haberi okuyun­ca aynı duygulara kapıldım. "1945 doğumlu bu istikbali parlak çocuk, hepi­mizden önce nasıl gider?" diye düşündüm. Emir bü­yük yerdendi.. Ne denir­di?..

İ.Özdemir 40'ına henüz yeni basmıştı. Yurt içinde ve dışında ulaştığı başarı­lar çok az insana nasib olacak başarılardı.

15 yaşında "hafız" ol­muş... Hafızlıktan sonra, hakkı olan bir cami hocalı­ğına intisab etmek ve kısa yoldan hayata atılmak varken, uzun ve muhata­ralı bir yol seçmiş. 7 yıllık İmam-Hatip Lisesi'ni. 4 yıllık Yüksek İslâm Ens­titüsü'nü bitirmiş. Hayata bu yüksek tahsilden sonra başlamış...

Henüz öğrenci iken "Köy kalkınmasında imamın rolü"nü belirten dokümanter bir filmde "başrol" oynamış... Bu filmde, bir köy imamının köylünün önüne düşüp, nasıl okul, cami, sağlık ocağı yaptırdığını;   yol-su-elektrik  getirttiğini  göster­miş...

KIBRIS GAZİSİ

İbrahim,  1973  yılında "Din görevlisi" olarak "Kıbrıs"a   gönderilmiş... Kendisine,   mücahitlerin ve Türk nüfusun moralle­rini, anavatana bağlılıkla­rını takviye vazifesi veril­miş... Lârnaka Sancaktarı ve  mücahitler,  birlikte "gizli" bir verici radyo is­tasyonu kurmuşlar. Bu gizli radyo istasyonundan "'Hayatımın en güzel hiz­meti" dediği konuşmalar, yayınlar yapmış... Mevzilerinde biteviye bekleyen mücahitlerin ve dağınık Türk  nüfusun  direnme güçlerini ayakta tutmaya çabalamış.

Kıbrıs Harekâtı sırasın­da "esir" düşmüş... Tam 46 gün esarette kalmış. Esaret günlerinde, arkadaşlarını ele vermemek için ölümü göze almış. "Sizin dininizde insanları yurdundan sürmek var mı?" diyen Yunan subayı­na, "Ya sizin dininizde, masum yavruları, suçsuz insanları katletmek var mı?!.." diye gürlemiş... "Hz.İsa munis bir insan­dı" diyerek, onlara dinle­rini ve peygamberlerini anlatmış...

O kadar genç ve taze imiş ki, Rum makamları O'nun "din adamı" olabi­leceğine inanamamış... " Bizde ruhbanlık yok. Herkes dinin adamıdır" gibi esprilerle onlara Müs­lümanlığı da tanıtmış...

Kendisine verilen "gazi­lik" beratını, "Allah'ın huzuruna bununla çıkaca­ğım" diye, hayatı boyun­ca itina ile sakladı...

BELÇİKA'DA ÖĞRETMENLİK

Merhum Ozdemir, hep stratejik görevlere koşuldu. Kıbrıs'tan döndü, Diyanet İşleri Başkanlığı merkezinde "Koordinasyon-Değerlendirme Dairesi"nin kurulmasında görev aldı. 1980 yılında ise Belçika'ya "öğretmen-din görevlisi" olarak gönderildi. Belçika'da  Türk  işçilerine "2'nci sınıf vatandaş" gözü ile bakılmasından rahatsız oldu. Bütün gücü ile Türk vatandaşlarının kültür seviyelerini artırmaya yöneldi. 4 ayrı okulda öğretmenlik, merkezi bir camide imamlık yaptı. Her gün bu 5 ayrı yer arasında koşturmaktan hiçbir zaman yorulmadı. Flamanca'yı öğrendi, Türk işçileri ile mahallî makamlar arasındaki problemleri çözmek için çalıştı.

Kendisini mahalli ma­kamlara o kadar sevdirdi ki, Belçika hükümeti, "Kayd-ı hayat şartıyla Belçika'da kalabilecekle­rine dair bir belge" ile Özdemir ailesini taltif etti. "Ben banları senin kayıp hanene yazıyorum. Nasıl oldu da, Avrupalı'ya ken­dini bu kadar sevdirdin?" diye takıldığımda bana, "Hocam, bunun için Müs­lüman olmak, Müslüman­lığın istediği insan olmak yetmez mi?" cevabını verdi. İ.Özdemir işte böyle bir '"Müslüman", böyle bir "insan"dı...

YAZDIKLARI

Özdemir, kalem ve uslûp sahibi bir genç adamdı. Belki rahmete ve­sile olur diye, onun hakkında bu sohbet yazısı­nı hazırlarken, Diyanet Gazetesi sayılarını son­dan geriye doğru söyle bir karıştırdım. 40 kadar makalesine rastladım "Dünden Bugüne Kıbrıs" başlıklı seri yazıları bir şaheser. Görgü, müşahede ve tarih bilgisine dayalı seri yazılar... işte birkaçı­nın başlığı: "Ummü Haramdan Hala Sultana", "Mabed ve ölülerden alınan intikam", "Hilali Bombalayan Kin", "Paryalar", "Vahşetin Böyle­si", "Yunan mı, Yılan mı?", "Darbenin Altında Yatan Gerçek", "Düşmez Sanılan Girne", "Barış Harekatında Mehmet­çik", "Fetih ve Kıbrıs"..

"Kolye-I", "Kolye-II" diye iki de hikâyesine rast­ladım, Özdemir'in diğer yazıları da, insan aklına geniş ufuklar işaret eder mahiyette...

Hastalığı ve cenazesi ile, bazı subayların bizden çok ilgilendiklerini gördüm. Sordum: "Hocamızdı" dediler. Meğer, Genelkurmay Başkanlığı mescidinde cuma günleri va'zedermiş. Ayrıca Sağ­lık Bakanlığı'ndan, PTT Genel Müdürlüğü'nden özel ilgiler vardı, İmam-Hatip Lisesi sıra­larında kendisine her yıl "İftihar belgesi" veren okul müdürü onun için şöyle dedi: "-1967 yılında Ankara İmam-Hatip Lise­si'ne müdür olarak geldi­ğimde, temiz giyimli, gü­zel yüzlü bir çocuk dikka­timi çekti. Bu İ.Özdemir'di. Okulu 1'incilikle bitir­di. O günden bu yana ken­disini takip ederim. Milli ve dinî hizmetlerde hep başı çekti."

Böbrek lazımmış. Biz top­lanıp karar verdik. Hangimizinki uyarsa, kan ve böbreğimizi ona verece­ğiz dediler... Çocukları çok severdi.. Bizim yapa­madığımızı, inşallah onlar yapacak derdi..."

Onu öğrenciliğinde, yurt dışındaki hizmetle­rinde, savaş ve esaretinde hep destekleyen muhterem eşi yıkılmışa benze­miyordu: " Evliliğimizin ilk gününde birbirimize söz vermiştik. Aramızda hiçbir kırgınlık geçmedi. Hastaneye  yatırdığımız­da, mahallenin çocukları toplanıp geldiler. İbrahim amcaya kan lazımmış. Onu çok erken kaybet­tik. Belçika dönüşünde "Din Hizmetleri Müdü­rü" olarak tayinine çocuk­lar gibi sevinmişti. "Artık koca Türkiye’nin irşad hizmetlerinin başındayım" demiş, kolları sıva­mıştı. Çok geçmedi, sıva­nan o kollara kefen giydirmek zorunda kaldık.

Allah'ın rahmeti onunla olsun...