(Onu çok erken kaybettik. Belçika dönüşünde "Din Hizmetleri Müdürü" olarak tayinine çocuklar gibi sevinmişti. "Artık koca Türkiye'nin irşad hizmetlerinin başındayım" demiş, kolları sıvamıştı. Çok geçmedi, sıvanan o kollara kefen giydirmek zorunda kaldık. Allah'ın rahmeti onunla olsun...)
Tercüman gazetesi, 20 Eylül 1985 Cama günü sayısında bir vefat haberi yayınladı. Bu, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Şubesi Müdürü İbrahim ÖZDEMİRİn irtihali haberi idi.
Radyo ve televizyonda sık-sık "İstiklal Harbi Gazileri"nin vefat haberleri yayınlanır. Buna dair her haberde içim burkulur; harp-darp görmüş az sayıdaki bu insanların artık tükenmekte olduklarını düşünür; bunun acısını tâ içimde hissederim.
Merhum Özdemir'in vefatına dair haberi okuyunca aynı duygulara kapıldım. "1945 doğumlu bu istikbali parlak çocuk, hepimizden önce nasıl gider?" diye düşündüm. Emir büyük yerdendi.. Ne denirdi?..
İ.Özdemir 40'ına henüz yeni basmıştı. Yurt içinde ve dışında ulaştığı başarılar çok az insana nasib olacak başarılardı.
15 yaşında "hafız" olmuş... Hafızlıktan sonra, hakkı olan bir cami hocalığına intisab etmek ve kısa yoldan hayata atılmak varken, uzun ve muhataralı bir yol seçmiş. 7 yıllık İmam-Hatip Lisesi'ni. 4 yıllık Yüksek İslâm Enstitüsü'nü bitirmiş. Hayata bu yüksek tahsilden sonra başlamış...
Henüz öğrenci iken "Köy kalkınmasında imamın rolü"nü belirten dokümanter bir filmde "başrol" oynamış... Bu filmde, bir köy imamının köylünün önüne düşüp, nasıl okul, cami, sağlık ocağı yaptırdığını; yol-su-elektrik getirttiğini göstermiş...
KIBRIS GAZİSİ
İbrahim, 1973 yılında "Din görevlisi" olarak "Kıbrıs"a gönderilmiş... Kendisine, mücahitlerin ve Türk nüfusun morallerini, anavatana bağlılıklarını takviye vazifesi verilmiş... Lârnaka Sancaktarı ve mücahitler, birlikte "gizli" bir verici radyo istasyonu kurmuşlar. Bu gizli radyo istasyonundan "'Hayatımın en güzel hizmeti" dediği konuşmalar, yayınlar yapmış... Mevzilerinde biteviye bekleyen mücahitlerin ve dağınık Türk nüfusun direnme güçlerini ayakta tutmaya çabalamış.
Kıbrıs Harekâtı sırasında "esir" düşmüş... Tam 46 gün esarette kalmış. Esaret günlerinde, arkadaşlarını ele vermemek için ölümü göze almış. "Sizin dininizde insanları yurdundan sürmek var mı?" diyen Yunan subayına, "Ya sizin dininizde, masum yavruları, suçsuz insanları katletmek var mı?!.." diye gürlemiş... "Hz.İsa munis bir insandı" diyerek, onlara dinlerini ve peygamberlerini anlatmış...
O kadar genç ve taze imiş ki, Rum makamları O'nun "din adamı" olabileceğine inanamamış... " Bizde ruhbanlık yok. Herkes dinin adamıdır" gibi esprilerle onlara Müslümanlığı da tanıtmış...
Kendisine verilen "gazilik" beratını, "Allah'ın huzuruna bununla çıkacağım" diye, hayatı boyunca itina ile sakladı...
BELÇİKA'DA ÖĞRETMENLİK
Merhum Ozdemir, hep stratejik görevlere koşuldu. Kıbrıs'tan döndü, Diyanet İşleri Başkanlığı merkezinde "Koordinasyon-Değerlendirme Dairesi"nin kurulmasında görev aldı. 1980 yılında ise Belçika'ya "öğretmen-din görevlisi" olarak gönderildi. Belçika'da Türk işçilerine "2'nci sınıf vatandaş" gözü ile bakılmasından rahatsız oldu. Bütün gücü ile Türk vatandaşlarının kültür seviyelerini artırmaya yöneldi. 4 ayrı okulda öğretmenlik, merkezi bir camide imamlık yaptı. Her gün bu 5 ayrı yer arasında koşturmaktan hiçbir zaman yorulmadı. Flamanca'yı öğrendi, Türk işçileri ile mahallî makamlar arasındaki problemleri çözmek için çalıştı.
Kendisini mahalli makamlara o kadar sevdirdi ki, Belçika hükümeti, "Kayd-ı hayat şartıyla Belçika'da kalabileceklerine dair bir belge" ile Özdemir ailesini taltif etti. "Ben banları senin kayıp hanene yazıyorum. Nasıl oldu da, Avrupalı'ya kendini bu kadar sevdirdin?" diye takıldığımda bana, "Hocam, bunun için Müslüman olmak, Müslümanlığın istediği insan olmak yetmez mi?" cevabını verdi. İ.Özdemir işte böyle bir '"Müslüman", böyle bir "insan"dı...
YAZDIKLARI
Özdemir, kalem ve uslûp sahibi bir genç adamdı. Belki rahmete vesile olur diye, onun hakkında bu sohbet yazısını hazırlarken, Diyanet Gazetesi sayılarını sondan geriye doğru söyle bir karıştırdım. 40 kadar makalesine rastladım "Dünden Bugüne Kıbrıs" başlıklı seri yazıları bir şaheser. Görgü, müşahede ve tarih bilgisine dayalı seri yazılar... işte birkaçının başlığı: "Ummü Haramdan Hala Sultana", "Mabed ve ölülerden alınan intikam", "Hilali Bombalayan Kin", "Paryalar", "Vahşetin Böylesi", "Yunan mı, Yılan mı?", "Darbenin Altında Yatan Gerçek", "Düşmez Sanılan Girne", "Barış Harekatında Mehmetçik", "Fetih ve Kıbrıs"..
"Kolye-I", "Kolye-II" diye iki de hikâyesine rastladım, Özdemir'in diğer yazıları da, insan aklına geniş ufuklar işaret eder mahiyette...
Hastalığı ve cenazesi ile, bazı subayların bizden çok ilgilendiklerini gördüm. Sordum: "Hocamızdı" dediler. Meğer, Genelkurmay Başkanlığı mescidinde cuma günleri va'zedermiş. Ayrıca Sağlık Bakanlığı'ndan, PTT Genel Müdürlüğü'nden özel ilgiler vardı, İmam-Hatip Lisesi sıralarında kendisine her yıl "İftihar belgesi" veren okul müdürü onun için şöyle dedi: "-1967 yılında Ankara İmam-Hatip Lisesi'ne müdür olarak geldiğimde, temiz giyimli, güzel yüzlü bir çocuk dikkatimi çekti. Bu İ.Özdemir'di. Okulu 1'incilikle bitirdi. O günden bu yana kendisini takip ederim. Milli ve dinî hizmetlerde hep başı çekti."
Böbrek lazımmış. Biz toplanıp karar verdik. Hangimizinki uyarsa, kan ve böbreğimizi ona vereceğiz dediler... Çocukları çok severdi.. Bizim yapamadığımızı, inşallah onlar yapacak derdi..."
Onu öğrenciliğinde, yurt dışındaki hizmetlerinde, savaş ve esaretinde hep destekleyen muhterem eşi yıkılmışa benzemiyordu: " Evliliğimizin ilk gününde birbirimize söz vermiştik. Aramızda hiçbir kırgınlık geçmedi. Hastaneye yatırdığımızda, mahallenin çocukları toplanıp geldiler. İbrahim amcaya kan lazımmış. Onu çok erken kaybettik. Belçika dönüşünde "Din Hizmetleri Müdürü" olarak tayinine çocuklar gibi sevinmişti. "Artık koca Türkiye’nin irşad hizmetlerinin başındayım" demiş, kolları sıvamıştı. Çok geçmedi, sıvanan o kollara kefen giydirmek zorunda kaldık.
Allah'ın rahmeti onunla olsun...