Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“TÜRKİYE’DE İSLAM GERÇEĞİ” - 11 Ekim 1985

Son haftalarda "laik­lik" ve Türkiye'de laik­liğin akıbeti üzerinde tar­tışmalar arttı. Bu konuda­ki söz düellosu devam ededursun, Diyanet Vakfı "Türkiye'de İslâm Gerçe­ği" adlı dökümanter bir video-film yaptı, piyasaya sürdü. Sessiz, sadâsız... Filmi seyredince, "Bir iş, çok lâftan yeğdir" sözü­nün haklılığını bir daha anladım.

"Türkiye'de islâm Gerçeği"nin metnini Yavuz Bülent BAKİLER hazır­lamış. Seslendirmesini de o yapmış. Çekimleri ise "Ajans 1400" gerçekleş­tirmiş.

Metin bir fikir, edebiyat, san'at şaheseri... Cami, minare, kubbe, mektep, medrese, saray, kervansaray, bedesten, imaret, kümbet, han, hamam, kütüphane, çeşme, sebil, şifahe üzerine; Anadolu'yu "Biz" yapan, "Bizim" yapan ecdat yadigârı bu tarihi eserler üzerine destanlar yakılmış... Yavuz Bülent'i, ifade sanatının ulaşabileceği zirvelere tırmanan bu şaheserinden dolayı; T.Diyanet Vakfı'nı da, çok lâf edilip az iş yapılan bir ülkede sessiz-sadasız gerçekleştirdiği bu himmeti sebebiyle tebrik ediyorum. Bir de merak ettiğim konu var: Türkiye'yi İslâm âlemine, dünyaya, özellikle yeni yetişenlerimize en iyi tanıtan bu himmetler, bakalım kültür ve tanıtımdan sorumlu hangi kuruluşlarca, nasıl "taltif" ve teşvik edilecek? Öteye beriye bol-bol plaketler sunulan bir ortamda doğrusu merak etmeye değer.

ANADOLU BİR MABED

Allah'ın yarattığı arzı  baştanbaşa mabed yapma ideali, Anadolu'da hedefine ulaşmış... Bakiler'in ifadesiyle ruh kadar eski, ruh kadar güzel, ruh kadar canlı bu mübarek toprak. Doğu ve Batı ara­sında bir altın köprü, bir yeni medeniyetin beşiği olmuş. Bu beşiğe, "Bismillâh"larla beraber, "Gül-ü Muhammedi" düşmüş... Yunus'lu, Mevlana'lı, Hacı Bayramı Velî'li, Emir Sultan'lı kurmaylar ordusu, bu himmetti top­rakları aydınlık bir İslâm hasadına kavuşturmuş­lar...

"CAMİ"ler; Kur'an sesleriyle kubbelerinde çi­çekler açan cennet bahçe­leri, mü'min gönüllerin anlatılmaz sevdasını Ka­be'ye bağlayan irtibat me­kanları olmuş... Elif gibi ince, gül gibi yumuşak, dua gibi sımsıcak hat­larla, taştan yapıları bir bahar ülkesi haline getir­mişiz. İçeride göz nurumuzla işlediğimiz kendi gök kubbemizde, dışarıda sonsuz ve muhteşem gök kubbe altında huzura dur­muş, huzur bulmuşuz...

Taşı-mermeri şiirleşren ince-zarif "MİNARE"ler; ufuklarımızı bek­leyen inanmış nöbetçiler. Allah için çekilen gazâ kılıçları olmuş...

Sedeften dantellerle is­lenen "TÜRBE"ler; ölü­mü sevdiren, ölümü güzel­leştiren asude bahar ülkeleri haline getirilmiş...

Bilgi ve san'atın birleş­mesiyle Bizans salta­natını yıkan "KÜLLİYE"ler; mektepleri, meddereseleri, hanları, ha­mamları, bedestenleri, kütüphaneleri, imaretleri, hastaneleri, iratlı vakfiye­leri ile bir rüya cenneti, rüya saltanatı kurmuşlar.

Hastaları gül bahçelerinde musikî nameleri ile şifaya kavuşturmuşuz.

Ölümü hayatın öteki yüzü bilmiş, bir kadife gibi yu­muşatmış, ölümle hayatı iç-içe yaşatmışız. Çocuk­larımızı ölüm korkusunu öldürmenin huzuruyla büyütmüşüz. Boğaziçi medeniyetinin sedef çer­çeveli ruh güzelliğini çil-çil kubbelerle süslenen in­şâ medeniyetiyle, cihan devletinin kıt'alar öteki mekânlarına yaymışız..

Mukaddes kitabı, kutsal emeklerle yaptığı­mız sedef kakmalı, altın yaldızlı, gül kokulu mahfazalarda muhafaza etmiş, kelebek kadar zarif rahlelerde okumuşuz.

Taşı, mermeri, ağacı bin bir nakışla bezeyerek dile getirdiğimiz gibi "Aklâm-ı Sitte"yi ipekten kâğıt­larla barıştırmış, hatlarla barıştırmış, hat san'atını ilâhî namelerle konuşturmuşuz. Hazine­ler hazinesi kütüphaneler bu himmetlerle doğmuş.

Âyet ve hadislerle övü­len "su"yu "aziz" bil­miş, çeşmelerle, sebillerle, şadırvanlarla abideleştirmişiz...

Yedi düveli "KERVANSARAY"larda mi­safir etmiş, doyurmuş, uğurlamışız.

Kutsal emanetleri bize tevdi edilmiş en büyük manevî emanetler bilmi­şiz. Yüzyıllardan beri tekbirlerle açmış, tekbirlerle öpüp-baştacı etmiş, tekbirlerle bohçalayıp başında nöbet tutmuşuz.

TAZE HİMMETLER

Bu himmetler Cumhuri­yet döneminde de -bazı inkıtalarla- devam etmiş... Türkiye'de bugün din eği­tim ve hizmetleri tarihi­miz itibariyle de. İslâm ül­keleri itibariyle de zirve denilecek bir vüs'at ve se­viyede...

Her yıl 500 yeni cami yapılıyor. Cami görevlisi sayısı 50 bine ulaşmış.

3400 Kur'an kursunda 114 bin; 375 imam-hatip lisesinde 350 bin öğrenci din tahsili yapıyor. Kur'­an kurslarında 5300, imam-hatip liselerinde 12 bin tedris elemanı mev­cut. İlahiyat fakültelerinin sayısı son 5 yılda "l"den "8"e yükselmiş. İlk, orta ve lise sıraların­da mecburi dinbilgisi dersleri verilir olmuş.

Diyanet İşleri Başkan­lığı, yurt içinde ve yurt dışında, tarihinin en fonk­siyonel hizmetlerini yük­lenmeye hazır bir potan­siyele ulaşmış.

Son yıllarda artarak gelişen bu himmetler, ev­liya yurdu Anadolu'nun dünü ve bugünü arasında sağlam köprüler kuruyor.

İslâmiyet...    Pırıl-pırıl aydınlık, merhamet, incelik, yücelik manzumesi... İlmin, tekniğin, san'atın som altından parıltısı... En ince adalet ölçüsü, sevgi ve kardeşlik yumağı... İnsanlığın tek kurtuluş   yolu...   Mübarek Anadolu'da bizi ayakta tutan kuvvet...  Onunla yaşadık, onunla yüceldik. Ebediyete kadar onunla yaşayacağız...
"Türkiye'de İslâm Gerçeği" ni kaleme alıp seslendiren Bakiler'e; yurdu karış karış dolaşarak çekimi gerçekleştiren “Ajans 1400”e; bu sahadaki boşluğu keşfedip dolduran  Türkiye  Diyanet Vakfı'na millet olarak teşekkür borçluyuz...