Cumhuriyet Gazetesi'nin 13 Kasım 1985 tarihli nüshasında "Dünya Merhaba Günü"nden söz ediliyordu. Çeşitli ülke insanlarının birbirleriyle diyalog kurup barış içerisinde yaşayabileceklerini isbat etmeyi amaçlayan "Dünya Merhaba Günü", 21 Kasım'da (dün) kutlandı. 12 yıldan bu yana tes'id edilen bu selamlaşma gününde, herkes birbirine "Merhaba" diyecek; inanç, kültür, hattâ milliyet farklılıklarına rağmen, insanlar arasında bu suretle bir diyalog kurulacakmış.
Habil-Kabil kavgasından bugüne, sulh sarayına yapılan bunca saldırıdan sonra, insanlığın "Dünya Merhaba Günü" kutlama seviyesine gelmesi, gerçekten güzel... 1986 yılının, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'nca "Dünya Barış Yılı" olarak ilân edildiğini de, son günlerde basından öğrendik. "Dünya Çocuk Yılı", "Dünya Gençlik Yılı" "Dünya Gıda Günü" gibi nice yıl, hafta ve günlerden sonra bir de "Dünya Barış Yılı" kutlamak, elbette faydadan hali değil... Ne zaman "Savaş" denilse, ne zaman "Barış" denilse, nice dünya savaşları, nice Hiroşima'lar, nice Nagazaki'ler birer kâbus gibi üzerimize gelmiyor mu?..O halde "Dünya Barış Yılı" da, "Dünya Merhaba Günü" de bir ihtiyacın, bir arayışın eseri... Arayan elbet bulur... İnsanlık da, araya araya elbet bir gün bulacaktır.
"SELÂMI YAYINIZ!"
"Dünya Merhaba Günü"nü kim, nasıl, niçin ortaya atmış; bugüne kadar "Merhaba"sız ülkelerde, "Merhaba"sız insanlardan kaçı birbirine merhaba demiş, araştırmaya değer... Son yılların, onyılların, yüzyılların içtimai gerilemeleri olmasaydı, karşılaştığımiz herkese "Merhaba" demeye davet eden bu kutlamanın doğrusu bizim için bir fantezi olduğu düşünülebilirdi... Zira "Merhaba"yı, "Selâm"ı biz 12 yıl önce Amerikalı Mc Cormack Kardeşler'den öğrenmedik... Yukarıda ara-başlık yapılan "Selâmı yayınız" cümlesi, bir hadis-i şerif...
Hayrettir, bu konuda Hz. Peygamber ısrar göstermiş, öyle ki, bazı Hadis kitaplarında "Kitabü-s Selâm" diye ayrı bölümler var...
Cumhuriyet Gazetesi'nde "Dünya Merhaba Günü"ne dair başlığı görünce, bir gazeteci esprisi ile karşılaştığımı sandım. Haberi okuduktan sonra ise, Hz. Peygamberin "Selamlaşma" konusundaki tavsiyelerini hatırladım. Elimin, altındaki en kolay müracaat kitabını "Riyazü-s Salihin"e baktım. Yanılmamıştım, onda da "Kitabü's- Selâm" adlı ayrı bir bölüm vardı. (Riyazü-s Salihin, Diyanet İşleri Başkanlığı Y.Semih Ofset M. Ankara,1079, C.2. Sh. 226-246)
Hz. Peygamber "Selamlaşma" konusunda açık seçik ciddi bir ısrar göstermiş. Bu konuda hadis kaynaklarında çeşitli olaylar ve bu olaylara ait çeşitli nakiller yer alıyor, Bunlardan birkaçını nakletmekte fayda var.
Peygamberimiz Efendimiz, çevresinde bulunan sahabe-i kirama şöyle buyurmuş:
"-Siz mü'min olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mü'min olamazsınız. Yaptığınız takdirde sevineceğiniz bîr şeyi size söyleyeyim mi?..Aranızda selâmı yayınız!.."
Bir adam Peygamberimize gelerek "-Hangi davranış daha hayırlıdır?" diye sormuş. Hz. Peygamber'in cevabı şu olmuş:
"-Yemek yedirmeniz, tanıdığınız ve tanımadığmız herkese selâm vermenizdir."
"Tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm ver" tavsiyesi, şu bizim nevzuhur "Merhaba Günü"nü tedai etmiyor mu?
Ebû Umare (R.) şöyle rivayet ediyor: "Hz. Resûlullah bize 7 şeyi; hastayı ziyaret etmeyi, cenazeyi teşyi etmeyi, hayır dilemeyi, zayıfa yardım etmeyi, mazlumu desteklemeyi, herkese selâm vermeyi, başkalarının yemininin ifasını temin etmeyi emretti."
Ebû Yûsuf Abdillâh bin Selâm da şunu anlatıyor: Hz. Resûlullah şöyle buyurdu:
"-Ey nâs!.. Selâmı yayınız. Yemek yediriniz. Akrabanızı ziyaret ediniz. Herkes uyurken siz namaz kılınız. Bunları yaparsanız, cennete girersiniz."
Bu konuda başka birçok hadis, hattâ bazı âyetler de mevcut.
Selamlaşmaya sahabe-i kiram arasında o kadar ehemmiyet verilmiş ki, hiç işi olmadığı halde, daha çok kişi ile selâmlaşmak üzere çarşı ve pazara çıkanlar bulunurmuş.
Demek bizde "Merhaba" ve "Selâm" konusu, 12 yıl önce Amerikalı Mc Cormack Kardeşlerin teklifi ile değil, 1400 yıl önce kutsal tebliğ ile başlatılmış.
KOMŞUNUN TAVUĞU
"Merhaba" ile, selamlaşma ile varılmak istenen hedef nedir? İnsanlar arasında ülfet, ünsiyet, diyalog, yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak değil mi?
Koca Müslümanlığın insanları birbirlerine yaklaştırmak için koyduğu prensipler "Selâmlaşma"dan ibaret değil ki!.. İslâmiyet’in "Muaşeret âdabı"nı düşününüz... "Güleryüz"ün sadaka olduğunu... Kul hakkını, komşuluk hukukunu, sıla-i rahmi... inanan-inanmayan farkı gözetmeksizin bütün insanları kuşatan, hattâ hayvanlara ve tabiata kadar uzanan sevgi, bağış, barış hedefini. Sonunda insan haklarının dokunulmazlığını sağlayan ebedi prensipleri...
Bizim, yüzyılların tecrübe imbiğinden süzülerek gelmiş nefis atasözlerimiz var. Bunlardan biri de şu: "Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür..."
1400 yıl önce tebellüğ ettiğimiz emri-bütün mukaddeslerimizde olduğu gibi-kulak arkası ettiğimize göre, bari Amerikalı kardeşlerin zararsız ütopyalarına kulak versek... Zira "İlmin Çin'de bile olsa alınması" yine bizim mukaddeslerimizden.. .
Birbirimize garazsız-ivazsız bir "Merhaba" diyelim de, gerisi belki sonra gelir.