Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
MÜSTEHCEN Mİ MÜSTEKREH Mİ? - 24 Ocak 1986

“Müstehcen” konusu son günlerde yine gündemde... Geriye doğru şöyle bir göz atınız. Son yıllarda zaman zaman ele alınmış; hakkında büyük laflar edilmiş. Sadece bu köşede 10 kadar "Cuma Sohbeti"ne konu olmuş. Kimimiz "kanun boşluğu"ndan söz etmişiz, ba­zımız " Kanun var ama iş­letilmiyor" demişiz. Tica­ri maksattan bahseden ol­muş; ideolojik şartlandır­maya bağlayan bulun­muş… Dahası, "savunma"ya geçenler gö­rülmüş. Onlar da ileri -geri laflar etmişler. Bir kısmı "-Yasaklamayalım, yoksa artar... Zira insanda yasağa karşı meyil var" buyurmuş... Bir kısmı "müstehcen"den söz ede­ni "çağdışı" bulmuş.. Di­ğer bazıları ise "-San'at eserinde müstehcenlik aramayalım" demiş... Hü­lâsa, "müstehcen" üzeri­ne söylenecek bütün söz­ler söylenmiş...

Şimdilerde "hukuki tedbir"den sözediliyor. Ko­nu Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulmuş… De­mek, kanuni tedbirlere ih­tiyaç duyulmuş… Doğru olan da budur… Büyük Meclis'te her şey konuşu­lur, makûl sonuçlara ula­şılır, kimsenin - kimseye diyeceği kalmaz..

MEVCUT KANUN

Aslına bakarsanız, Türk Ceza Ka­nunu'nda bu konuda hü­küm var: "Müstehcen ve hayasız yazılmış her nevi kitap, gazete, risale, mecmua, varaka, makale, ilân, fotoğraf, kaset, plâk, film" ve benzerlerinin ba­sımı, imâli, dağıtımı…

Türk Ceza Kanunu'nun 426 ve 427'nci maddele­riyle yasaklanmış…

Yasaklanmış ama, ya­sak maddeleri bugüne ka­dar işletilememiş.. Niçin? Herhalde, kanun madde­sinde gecen "müstehcen" ve "hayâsızca" tabirleri­nin ne olduğu tarif edilme­diğinden... Zira bu tabirler insanın yetişme tarzına, kültür durumuna göre değişiyor.Birinin "hicab" duyduğunu, öbürü nor­mal karşılıyor. Birinin "ar" ve "haya" duygusu galip gelirken, diğeri, bu duygulara sahip çıkmıyor. Hattâ bu duyguları "çağdışı" buluyor.

Ya "San'at eseri?..". "San'at eserinde müsteh­cenlik aranmaz" deniyor. Hattâ bu son görüş hukuk doktrinine kadar da girmiş.

"San'at" denilen şey "nezih" olmak değil mi? San'atla kabalık, çirkin­lik, ayıp nasıl bağdaşır?

Sonra "-Hangi san'at?" "-Hangi maksatla san'at?" Şöhrete ulaşmayı soyun­mada bulan birtakım genç ve tecrübesiz heveslilerin üryan resimlerini gazete ve dergilerde teşhir et­mek, hangi nezih san'at çabasının mahsulüdür? Bu teşhir (aslında terzil demek lâzım), o üryan za­vallının şöhret (!) bulması maksadıyla mı, bunu ya­pan yayın organının tiraj kazanması için mi yapılı­yor? Yoksa her iki sebeple mi? Bu çıkarlardan hangi­si ulvi san'at maksadına matuf?

Yeni düzenleme yapılır­ken inşallah bir "tarif", bir "kriter" getirilir de, kapı, bulanık görüşlere açık bırakılmaz..

NİÇİN ZARARLI?

Her devirde milli bün­yeyi tehdit eden tehli­keler olmuştur. Zengin -fakir, ayrı bölge-ayrı ırk istismarıyla millet fertle­rinin birbirine düşman edilmesi; alkollü içki ve uyuşturucu alışkanlığı yayarak, çalışan - düşü­nen  kol ve kafaların uyuşturulması; eski-yeni kavgası çıkararak, kitlele­rin ilim-irfan- kalkınma mes'eleleriyle değil, abesle iştigalinin sağlanması gi­bi..

Son yıllarda yeni yeti­şenler "moda", "raks" düşkünlüğü ile gündelik, aldatıcı bir hayata çekiliyor derken, birden müs­tehcen ve ayıp yayıncılık sağanağına yakalandık. Tedbirsiz, paltosuz, şemsiyesiz yeni yetişenler bu sağnaklar bir illete ya­kalanmadan kurtarılabilecekler mi?..

Zor, çok zor.. Müsteh­cen neşriyat, özellikle ge­lişme çağındaki gençlerin gençlik heyecan ve duy­gularını tahrik etmekte; onların sadece ahlakını değil, fizik ve ruh sağlığı­nı da bozmaktadır, geleneksel Türk aile yapısı, ai­le disiplini bu yüzden tah­rip edilmektedir...

Gelişme halindeki bir kız ve erkek çocuğun gençlik heyecanını alarma geçirir; onun henüz olgun­laşmamış delikanlılık duygularını cinsi duygu­lara yönlendirirseniz, bu­nun körpe fizik, körpe ruh ve zihin sağlığı üzerinde menfi tesirleri olmaz mı?.. Henüz olgunlaşmamış meyvenin koparılması gi­bi, aslında meşru olan duyguları zamansız ko­parmış, bitirmiş olmaz mısınız?

Bir de görünüşü değil, kendisi müstehcen olaylar var. Bazı dizi ve filmlerde, genç kızının oğlunun, torununun gözü önünde yatak odasına yabancı alan sözüm ona anne- ba­balar gibi. Bu sapıklıklar, karakter hamuru bunları seyrederek yoğurulan körpe dimağlarda önce bağışıklık, sonra özenti-taklit ve alışkanlık doğur­maz mı?.

T.C. Anayasası'nın 5'in­ci maddesinde devlete "insanın manevi varlığı­nın gelişmesi için gerekli şartları hazırlama" görevi verilmiştir. 41'inci mad­dede "aile Türk toplumu­nun temeli" sayılmış; madde gerekçesinde, "ai­lenin ahlakî bir çevre", "mukaddes bir temel" ol­duğu belirtilmiştir. 28'in­ci maddede ise "genel ah­lâkın korunması" maksa­dıyla alınabilecek tedbir­lerden söz edilmiştir.

Müstehcen sınırını çok­tan aşıp, "müstekreh" ha­le gelen ayıp yayıncılığa karşı "hukuki" ve "idari" tedbirler getirmek, bir Anayasa emridir.