6-8 Eylül 1985 tarihinde Söğüt'te yapılan "704"üncü Ertuğrul Gazi'yi Anma Törenleri'ne giderken bir "Dram" yaşamış; "Millet olma" tecrübemize yakışmayan bu vefasızlığımıza şaşmıştım. Mihal Gazi'nin vefalı torunu Tahsin YAPRAK beni o yolculuğa çıkmaya ikna etmek için olacak, Osmanlı ceddimizin "Beğlik" olduğu, "Devlet" olduğu, peşinden "İmparatorluk" ve "Devletebed müddet" olduğu toprakları gezdireceğini; Şeyh Edebalî, Ertuğrul Gazi, Mihal Gazi, diğer "Er" ve "Eren"lerle tanıştıracağını vaadetmişti... Meğer bu vefasızlıkları kimselere duyuramamaktan dili bin defa yanmış bulunan değerli dost, acısına bizi de ortak etmek istiyormuş, öyle oldu... Eskişehir'in17 km. yakınındaki İtburnu'na uğrayıp, Şeyh Edebalî'nin dergâhını görmek istedik.
Söğüt'e giderken Akköy, İnhisar, Hisarcık, Çaltı, Sırhoca, Küre gibi, kuruluşun acı-tatlı günlerinin yaşandığı Sakarya havzasını baştanbaşa dolaştık... O günlerden kalmış bir tek "Kılıç", "Üzengi", "Oba", "'Otağ-çadır" kalıntısı bulamadık... Bu topraklar elin olsa, buralar "Millî park"lar haline mi getirilirdi; dokunulmaz alanlar mı, neler yapılmazdı diye az hayıflanmadık... Yazık...
BİR KADİRŞİNASLIK
Aradan 6 ay geçmeden duyduk ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Mihal Gazi Türbesi'ni "Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı" olarak tescil etmiş... Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerini bu kadirşinaslık dolayısıyla kutluyorum. Onlar kadar da, bu konudaki müracaatı yapan Harmankaya'lı Tahsin YAPRAK ve dâvaya sahip çıkan Bilecik Valisi'ni... Şimdi sıra, millî kültür meselelerine şefkatim çok iyi bildiğimiz Eskişehir Valimizde... Şeyh Edebalî dergâhı da kendilerinin himmet ve hizmet alanında...
BİR YANLIŞLIK MI?
Gözler Tarık BUĞRA'nın "Osmancık" romanının TRT tarafından çekimini beklerken, "Bir yanlışlık mı yapılıyor?" diye ayağa kalktık... 16 Nisan 1986 Çarşamba günü televizyonda "Osmancık"ın ilk çekimlerinin Eskişehir, Kütahya ve İsparta'da yapılacağı söylendi. Eskişehir ve Kütahya'yı anladık; İsparta'ya da birşey demiyoruz ama, "Bilecik" niye yok?!.
Osmanlı'nın kuruluşu anlatılırken, Ertuğrul Gazi'nin 400 çadırı ile gelip ilk defa yerleştiği, "ilk Osmanlı Başkenti" Söğüt ve çevresi unutulacak öyle mi?..
Acaba yanılıyor muyuz?.. Koca Osmanlı çınarı ilk defa Söğüt toprağında yeşermedi mi?.. Dursun Fakı'ların, Turgut Alp'ların, Aykut Alp'ların, Gündüz Alp'ların, Abdurrahman Gazi'lerin "Müslüman-Türk" mayası katarak yoğurdukları ilk topraklar Söğüt ve çevresi değil mi? Eskişehir'in de, Kütahya'nın da, İsparta'nın da, hattâ bütün Anadolu'nun da Türkleşmesi, müslümanlaşması, Söğüt teknesinde yoğurulan mayanın aşılanmasıyla olmadı mı?.. Maya tutmuşsa bu, o mayanın sağlamlığından değil mi?..
Bu yanlışlığa Ertuğrul Gazi'nin, Şeyh Edebalî'nin, Köse Mihal'in, Akçakoca'nın, Samsa Çavuş'un, Karamürsel'in, cümle "Alp" ve "Eren"lerin isyan etmesinden korkulur. Hâlâ bir "Hisar" görüntüsü veren ulu "Harmankaya", vebalden bir dağ gibi üzerimize yıkılır. Bu isyanın, bu vebalin önünde kimse duramaz...
Televizyonda dinlediğimiz inşallah bizim bir yanlışımızda. Ne Tarık BUĞRA, ne Yücel ÇAKMAKLI, ne de diğer ilgililer bu konuda bizden daha az hassas değiller. "Sinemacılığa daha uygun mekân" gibi zaruretler bu yanlışlığı mazur göstermez.
İlgililerin bu kararı verirken, yukarıda saydığım bölgeleri, Sakarya havzasını, hele de muhteşem ve ulu Harmankaya'yı görmemiş bulunduklarını sanıyorum. Bu bölge, çok iyi okuduğumu zannettiğim Osmancık romanında anlatılan olaylar için, "Tabiat" olarak bir "Müze" gibidir. Zira, olayların bizzat yaşandığı tarihî yerlerdir. Bölge halkı da öyledir, örf ve âdetleri ile, kılık-kıyafetleri ile, fizik ve ruh yapılarıyla bizi o devirlere götürecek gönüllüler ordusudur.
Tarihî hadiseler bizzat yaşandıkları mekânlarda daha tabiî, daha inandırıcı, daha tutarlı canlandırılırlar. Bugüne kadar görmediğimiz, takdir ve iştirakla beklediğimiz bir büyük organizasyona gölge düşmesini kim ister?.
Kültür ve Turizm Bakanlığının "Mihal Gazi" için gösterdiği kadirşinaslığı, TRT'nin de, Osmancık filminin çekiminde Söğüt ve çevresi için göstermesini beklemek hakkımızdır diye düşünüyoruz...