YAPICI OLMAK (Hz. Peygamberin "-Farzlarla emrolunduğum gibi, insanlarla iyi geçinmekle de emrolundum" sözü, Müslüman'ın davranışlarında yapıcı olmasını âmirdir.)
İnsan vardır, karamsardır. Olaylara reaksiyoner gözle bakar. İnsan vardır, iyimserdir. Olaylara daima iyi yönünden bakar. Cemiyet içerisinde bu iki grup insana her zaman rastlarız. Birinin hareket noktası şüphe ve tepki psikolojisi, diğerininki iyiniyettir. Birinin temelinde güvensizlik, diğerinin temelinde güven vardır
Günlük hayatta satıcı ile alıcı, otobüs biletçisi ile yolcu, iş sahibi ile devlet memuru... arasında çoğunlukta güvensizliğe dayalı davranışlar görürsünüz. Okullarda, işyerlerinde, spor gösterilerinde, sokakta, alışverişte... bu hazımsızlığa her zaman rastlar, üzülürsünüz.
Cemiyette hazımsızlık, güvensizlik, şüphecilik, dargörüşlülük, peşin fikirlilik hakimse bu, terbiye sistemindeki bozukluğun sonucudur.
İyi yetişmiş insan daima geniş görüşlü, geniş ufuklu, geniş soluklu, müsamahalı,
anlayışlı, affedici insandır. Medenî olmanın en önemli şartı bu vasıflardır.
Müslümanlığın emri de budur. Müslüman "yapıcı"-insandır. Olaylara bakışında, davranışlarında, insanlarla münasebetlerinde iyi-niyet hakimdir. Zira insanda kötülük değil, iyilik esastır, iyilik kötülüğe daima galiptir. Eşyada asıl olan “ibaha”
İnsanlararası münasebetlerde asıl olan “beraet-i zimmet”tir.
Hz. Peygamberin "-Farzlarla emrolunduğum gibi, insanlarla iyi geçinmekle de emrolundum" sözü, Müslüman'ın davranışlarında yapıcı olmasını âmirdir. Eskiler buna "ilm-i siyaset" demişlerdir.
İlm-i siyaset, herkese anladığı dilden hitap etmek, söz ve davranışlarda yapıcı olmaktır. Eski terbiye ve ta'lim sisteminde çocuğa “Sarf”, “Nahiv”, “Hadis”, “Fıkıh”, "Kelâm", ”Bedir”, “Beyan”... okutulduktan sonra birde ilm-i siyaset öğretilirdi. Bu son ilim, insanlarla münasebetlerde nasıl davranılacağının metodunu gösterirdi. Şimdilerde buna "beşerî münasebetler" deniyor.
"İlm-i siyaset" denilen şey, "beşerî münasebetler" adı ile bugün hangi üniversitelerde okutuluyor bilmiyorum ama, cemiyet içerisinde davranış bozukluklarının hâkim bulunduğu bir gerçektir. Siyasî sertliklerin, meslekî ve nesebî asabiyetin, günlük hayatta her zaman karşılaştığımız hazımsızlıkların temelinde yatan realite budur.
Rivayet edilir ki, Allah'a şer'i ölçülere uymayan bir dille yalvarmakta olan çobana müdahale ettiği için Hz. Musa, Cenab-ı Hak tarafından ikaz buyurulmuştur.
Hz. Hasan ve Hüseyin, yanlış abdest aldığını gördükleri kimsenin yanlışını onu ikaz ederek değil, önünde abdest alarak düzeltmişlerdir.
Mimar Sinan, inşası biten minarenin eğri olduğunu söyleyen çocuğa aldırmazlık etmemiş, ip getirterek minareyi düzeltme (!) ihtiyacını duymuştur.
"Müsbet insan" yetiştirmek, her terbiye sisteminin görevidir. Cemiyeti onarmak için yola çıkanlar, yapıcı insan yetiştirmeye çalışmalıdırlar. İşi içtimaî yapıyı tahkim etmek olan herkes, öğretmen, din adamı, yönetici... buna mecburdur.