Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
YAPICI OLMAK - 27 Nisan 1984

YAPICI OLMAK (Hz. Peygamberin "-Farz­larla emrolunduğum gibi, in­sanlarla iyi geçinmekle de emrolundum" sözü, Müslü­man'ın davranışlarında yapı­cı olmasını âmirdir.)

İnsan vardır, karamsardır. Olaylara reaksiyoner gözle bakar. İnsan vardır, iyimser­dir. Olaylara daima iyi yö­nünden bakar. Cemiyet içe­risinde bu iki grup insana her zaman rastlarız. Birinin hareket noktası şüphe ve tepki psikolojisi, diğerininki iyiniyettir. Birinin temelinde güvensizlik, diğerinin teme­linde güven vardır

Günlük hayatta satıcı ile alıcı, otobüs biletçisi ile yol­cu, iş sahibi ile devlet me­muru... arasında çoğunlukta güvensizliğe dayalı davra­nışlar görürsünüz. Okullar­da, işyerlerinde, spor göste­rilerinde, sokakta, alışveriş­te... bu hazımsızlığa her za­man rastlar, üzülürsünüz.

Cemiyette hazımsızlık, güvensizlik, şüphecilik, dargörüşlülük, peşin fikirlilik hakimse bu, terbiye siste­mindeki bozukluğun sonu­cudur.

İyi yetişmiş insan daima geniş görüşlü, geniş ufuklu, geniş soluklu, müsamahalı,

anlayışlı, affedici insandır. Medenî olmanın en önemli şartı bu vasıflardır.

Müslümanlığın emri de budur. Müslüman "yapıcı"-insandır. Olaylara bakışın­da, davranışlarında, insan­larla münasebetlerinde iyi-niyet hakimdir. Zira insanda kötülük değil, iyilik esastır, iyilik kötülüğe daima galip­tir. Eşyada asıl olan “ibaha”

İnsanlararası münasebet­lerde asıl olan “beraet-i zimmet”tir.

Hz. Peygamberin "-Farz­larla emrolunduğum gibi, in­sanlarla iyi geçinmekle de emrolundum" sözü, Müslü­man'ın davranışlarında yapı­cı olmasını âmirdir. Eskiler buna "ilm-i siyaset" demiş­lerdir.

İlm-i siyaset, herkese an­ladığı dilden hitap etmek, söz ve davranışlarda yapıcı olmaktır. Eski terbiye ve ta'lim sisteminde çocuğa “Sarf”, “Nahiv”, “Hadis”, “Fıkıh”, "Kelâm", ”Bedir”, “Beyan”... okutulduktan sonra birde ilm-i siyaset öğ­retilirdi. Bu son ilim, insan­larla münasebetlerde nasıl davranılacağının metodunu gösterirdi. Şimdilerde buna "beşerî münasebetler" de­niyor.

"İlm-i siyaset" denilen şey, "beşerî münasebetler" adı ile bugün hangi üniversi­telerde okutuluyor bilmiyo­rum ama, cemiyet içerisin­de davranış bozukluklarının hâkim bulunduğu bir ger­çektir. Siyasî sertliklerin, meslekî ve nesebî asabiye­tin, günlük hayatta her za­man karşılaştığımız hazım­sızlıkların temelinde yatan realite budur.

Rivayet edilir ki, Allah'a şer'i ölçülere uymayan bir dille yalvarmakta olan çoba­na müdahale ettiği için Hz. Musa, Cenab-ı Hak tarafın­dan ikaz buyurulmuştur.

Hz. Hasan ve Hüseyin, yanlış abdest aldığını gör­dükleri kimsenin yanlışını onu ikaz ederek değil, önün­de abdest alarak düzeltmiş­lerdir.

Mimar Sinan, inşası biten minarenin eğri olduğunu söyleyen çocuğa aldırmaz­lık etmemiş, ip getirterek minareyi düzeltme (!) ihtiya­cını duymuştur.

"Müsbet insan" yetiştir­mek, her terbiye sisteminin görevidir. Cemiyeti onar­mak için yola çıkanlar, yapı­cı insan yetiştirmeye çalış­malıdırlar. İşi içtimaî yapıyı tahkim etmek olan herkes, öğretmen, din adamı, yöne­tici... buna mecburdur.