“Selimiye derler, Edirne derler/ Tatlı bir gariplik duygusu gelir/ Minarelerden en tatlı ezanlar/ Dallardan güvercin hu-hûsu gelir/ Şu Selimiye'dir, şu Muradiye/ Çinilerden sümbül kokusu gelir/ Şurda abdest alır Hüdavendigar/ Suyu yerden, gökten havlusu gelir/ Dedeler adına Meriç demişler/ Sınırdan bir ana kuzusu gelir/ Arda'dan su içer turnalar akşam/ Tunca'ya Tuna'nın kuğusu gelir/ Türk'ün Trakya'da tapusu gelir/ Mihrabında bir teravih kılmaya/Denizler ardından yolcusu gelir/ Mahya olmak için Sultan Selim'e/. Göklerden yıldızlar ordusu gelir/ Yazık ki, yıkılmış Deliorman'dan/ Bugün artık ağıt kokusu gelir/ Şu köprü benim köprümdür geçeyim dersin/ Önüne yabanın namlusu gelir/ Yoluna bekleyen bir pusu gelir/ 'Nerdesin ey tarih!'desen gözüne/Cevap verememek korkusu gelir/ 'Hani torunum?' der şehit ruhları/ Sana bir imtihan kaygusu gelir/ Tüter...Buram-buram tüter topraklar/ Topraklardan barut kokusu gelir/ Silinir tepeler, silinir dağlar/ Filibe'si, Sofya'sı, Şumnu'su gelir/ Ve Kızanlıktan gül kokusu gelir."
BİR DAVET Kİ!
Değerli hukukçu-yazar Ergim GÖZE'nin davetine uyarak Edirne'ye koşanlar, Selimiye'nin dehşetli maneviyatında geçmişi ve geleceği birarada yaşadılar...
Ben sadece Emir Sultan’lı, Osman'lı, Orban'lı, Murad'lı Bursa'yı, Mecidiye, Aziziye, Hamidiye tabyalı, Nene Hatun'lu Erzurum'u tanırdım, feyizli bir ruhanîyetin insanları sardığı... Bir Edirne varmış meğer, maneviyatı ile sınırları bekleyen...
Edirne'yi Selimiye'den ibaret sanmayın. Selimiye, sınırları beklemeye tek başına yeter. Fakat Edirne'de ne Selimiye’ler, ne Beyazıd’lar, ne Muradiye’ler var!
O Selimiye ne muhteşem mabedmiş; o Koca Sinan'ın gönlündeki cihanşümul ideolocya ne sınırsız bir potansiyel imanmış ki, 400 yıl sonra bile, içine giren herkesi, tarih ve istikbal ufuklarında kanatlandırıp uçuruyor.
Ah bilmezlik!.. Ah görmezlik!.. Sen olmasaydın Türkiye çoktan cennet olurdu; cihan çoktan sulhta buluşurdu!..
BULGAR ZULÜMÜ VE...
Biz "Kin", "İntikam" nedir bilmeyen, düşmanlarına bile çiçekten buketler sunan bir milletiz! 31 Mayıs 1986 Cumartesi günü Selimiye'de dost-düşman bütün dünyaya bir dostluk eli daha uzattık. C.Hakk'a "Arz-ı hâl"de bulunduk.
Biz ki, 10 asır "Nizam-ı Alem'i temsil ettik. Cihan sulhundan kendimizi sorumlu saydık. Biz ki, istilâ ve talan için değil, sömürgeler edinmek için değil, "İ'lây-ı Kelimetüllah" için can verdik, kan döktük...
Gittiğimiz her yere medeniyetler götürdük. Sulh ve insanlık götürdük.
Hükümran olduğumuz bölgelerde azınlıkların "dinlerine, "dil"lerine, "örf ve âdet"lerine dokunmadık. Biz ya toprağı sürdük, insanları besledik, veya cepheye koştuk, ülkeyi bekledik. San'atı, zanaatı, ticareti azınlıklara bıraktık...
Müslüman-Türk tarihinde "Katliam" yoktur, baskı ve zulüm yoktur. Fakat bugün nerde bir Türk varsa, orada problem var, zulüm mertebesine varan baskılar var. Suriye'den, Musul ve Kerkük'ten bile iyi haberler gelmiyor. Bulgaristan olayları ise, tarihin belki de bir eşine daha rastlamadığı boyutlarda seyrediyor.
Eski dünyanın her yerinde Türk var. Özbekistan'da, Türkmenistan'da, Tacikistan'da, Kazakistan'da, Dağıstan'da, Sovyet ve İran Azerbaycanı'nda, Çin, Türkistanı'nda Batı Trakya'da, Suriye'de, Kerkük'te... Hepsinin de tek istinatgahları, tek kalpgâhları Türkiye...
Biz güçlü olursak, iktisaden, siyaseten, içtimaî-millî bünye olarak, sözü dinlenir, vazgeçilemez, müstekar bir ülke olursak, bize ümit bağlamış soydaşlarımızın kıllarına bile dokunamazlar!..
KONUŞULANLAR
Türkiye'nin her yanından kopup Selimiye'de buluşanlar, bir tek şey yaptılar: Bu "Bir"liği, "Bütün"lüğü, "Güçlü"lüğü konuştular. Bunun lüzumunda kanaat birliğine vardılar.
Cuma ve teravih va'zlarında, hutbe iradında konuşanlar, sadece Selimiye'de toplananlara değil, bütün Türkiye'ye seslendiler.
Camide Arif Nihat vardı, Mehmet Akif vardı... Kürsü de, minber de, mihrap da, onların kıt'aları, deyişleriyle tatlandı...
Tahsin YAPRAK, Selimiye'deki konuşmalarıyla büyüdü. O kadar büyüdü ki, konuştukları artık kendisinden değildi. Asla değildi... O'nun şahsında "Asr-ı Saadet" konuştu, "Tarih" konuştu... Edirne Müftüsü İbrahim KOÇAŞLI, büyük duayı yaparken, sanki melekler yeryüzüne dökülmüş, "Amin" diyordu...
TERCÜMAN kadrosu Göze'si ile, Abacıoglu ile, Esi ve Bulut'u ile Edirne'ye taşınmıştı... "TERCÜMAN bir mekteptir" derken boşa konuşmadığımı bir daha anladım.
Göze'nin göze gelmesini istemediğimiz "Edirne" ve "Selimiye" davetinin "Erzurum" için de, "Urfa" için de, "Bursa" için de tekerrürünü diliyoruz.
Bekliyoruz! "İşte Erzurum!", "İşte Bursa!", "İşte Urfa!" demek için bekliyoruz...
Selimiye, Türk tarihindeki millî heyecanı geri getirdi. Bu heyecan inşallah bütün Türkiye'ye yayılsın, bütün gönülleri kavrasın, tutuştursun.