Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
MİLLİ KÜLTÜR PROJESİ - 17 Haziran 1986

Türkiye son birkaç yüzyıldır bir kültür arayışı içe­risinde: Tanzimat, Meşruti­yet, Cumhuriyet... Cumhuri­yet döneminde de belli aralarla askerî müdahaleler, onarma hareketleri... Her müdahale ve onarma girişiminden sonra yeni anayasalar, anayasa tadilleri... Za­man zaman ortaya çıkan sendika-işçi, üniversite-gençlik olayları, içtimaî çalkantılar... Anayasa ihlâli iddiaları, re­jim bunalımları, mangalda kül bırakmayan alenî, sivri, sert tartışmalar, ithamlar...

Bunların bir sebebi var. Çağın şartlarına ayak uydu­ralım derken, kültür arayışın­da ölçüyü kaçırmak, millî kimliğimizi inkâr etmek...

Her milletin diğer millet­lerden ayrı, kendine ait şart­ları, tarihî gerçekleri, sosyal dokusu var.  İdareye talip olanlar her şeyden önce, mensup oldukları toplumun sosyal dokusunu iyi bilmek; işleyiş mekanizmasını iyi ta­nımak zorundadırlar. Zira kalkınma, ıslahat tedbir ve teklifleri bu sosyal doku, bu işleyiş mekanizmasına göre tesbit ve tercih edilecektir. Doktor, evvelemirde hastanın hastalığını, sonra bünyesini iyi tanımak zorundadır. Bir hastalığa iyi gelen ilâç, diğer bir hastalığı artırabilir. Bün­yenin bir ilâca reaksiyonu olur da, onu kabul etmez. Sosyal bünye de öyledir. Is­lahat, inkılâp ve idareye ta­lip olanların en büyük güç­lüsü de budur.

AYDIN İHANETİ

Peyami Safa'nın bir "mü­nevver" tarifi var. Bu ta­rife göre münevver odur ki, mensubu bulunduğu milletin inançlarını, geleneklerini, ta­rihi gelişmesini, misyonunu bilir, ona inanır, kalkınma tekliflerini bu mi'yâra vurarak, bir doktor dikkati ile ortaya koyar.

"Millete rağmen", milletin tarihî misyonu, sosyal yapısı nazara alınmadan, başka milletlerin kendileri için ha­zırladıkları çözümleri "yenilik" olarak sunarsanız, millî bünye onu kabul etmeyebilir. Peşinden de sosyal çö­zülmeler, itimatsızlıklar, ide­olojik kamplaşmalar, kavga­lar ortaya çıkar. Son birbuçuk yüzyıldır Türk aydınının yaptığı budur. "Tanzimat", "Meşrutiyet",  "Cumhuriyet" gibi ıslahat hamlelerinde hep "iyi" yakalanmış, fakat ileriki uygulamalar bu "iyi" üzerine oturtulamamiştir. Temelde "İslâm medeniyeti"ne mensup Türk milletinin, talip olduğu "Batı medeniyeti "ne ait değerler sistemi içerisinde müstakâr yükselme çizgisini bir türlü yakalayamamasının sebebi budur. Türk milletinin son yüzyıllar kalkınma serüveni ince­lendiğinde, problemin bu "aydın ihaneti"nde odaklan­dığı görülür. Türk aydını hal­kına inanmayan, halkın da kendisine inanmadığı, mille­tinden kopuk, yabana hayra­nı bir "mutlu azınlık" intibaı sergilemiştir.

Bu, tarihte eşi az bulunur bir ihanettir. Bilmezliğe, moda heveslere dayanan bir ihanet. Beynelmilel kültür emperyalizminin bu ihanet­ten azamî ölçüde menfaatlandığını söylemek doğru olur.

BİR HANDİKAP Kİ!..

Dünyada şartlar değişiyor. "Dün" endüstri toplumu"ndan bahsedilirken, bu­gün "endüstri ötesi toplum"dan söz ediliyor. Her millet için, bu yeni şartlara, yeni ça­reler bulma zarureti vardır. Bu badirede bizim slogan ay­dınları "şekil"den, şekilcilik­ten öteye geçemediler, önce, birbirlerini kınayan iki gru­ba ayrıldılar: "İlericiler", on­lara karşı çıkanlar. Kendile­rine "ilerici" diyenler, millî bünyeye uymayacak elbiseler peşinde idiler, Onların "gerici" dediği muhalifleri ise, yabana formüllere, hat­tâ bilcümle yeniliklere karsı çıkmakla yetiniyorlar, millî bünyemize uygun makûl tek­lifler üretmiyor, üretemiyorlardı.

İkisi de yanlıştı. Dünyayı, dünyada gelişen şartları adım adım takip edeceksiniz. Bu şartlara uygun "yeni" çare­ler, çözümler bulacaksınız. O çözümleri millî bünyenize adapte edecek ve gecikmeden uygulayacaksınız. Aksi halde hâdiselerin gerisinde kalır, onlara "hâkim" değil, "tâbi" hâle gelirsiniz.

Kopya formüller aramak da, onlara karşı çıkmakla tat­min olup oturmak da çare değildir. Bizim yanlışımız bu olmuştur.

MİLLİ KÜLTÜR

Genç mütefekkir Muhammed Sarıtaş çareyi bir “Milli Kültür Projesi” hazırlamakta görüyor. (Türkiye Kültür ve San'at Yıllığı-1985, Yazarlar Birliği, sh. 73-84).

Sarıtaş'a göre, tahlilci ve objektif düşünüşten mahrum Türk aydını son yüzyıllar içe­risinde kendisini şema ve slo­ganlardan kurtaramamış; so­nunda, beynelmilel emperya­lizme ait provakasyonların birer figüranı haline gelmiş­tir.

Millet olarak ayakta kal­mak istiyorsak, bundan sü­ratle kurtulmak zorundayız. Bunun yolu "kültür farklı­laşmalarını sınırlayabilmek", "ortak kültür paydaları bul­mak", "bütünleştirici kültür faktörlerini araştırıp belirle­yerek, onları yaygınlaştırmak"tır.

Adına "Millî Kültür Projesi" denilecek bu ham­le, evvelemirde devletin bu iş­le mükellef kuruluşlarınca başlatılmalıdır. Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, TRT Kurumu Genel Müdür­lüğü, Diyanet İşleri Başkan­lığı başta olmak üzere, ilgili bakanlık ve kuruluşların bi­r araya gelerek hazırlayacak­ları "Millî Kültür Projesi" her dereceden okullarda, rad­yo ve televizyonda, tiyatro ve sinemalarda, cami ve salon­larda, basın-yayın organla­rında yapıcı bir üslûp ve ısrarla uygulanmalıdır.

Her kesimin kendini haklı görüp, diğer kesimleri "hain" ilan etmesi, ülkemiz­de sonuçsuz bir kördöğüş başlatmıştır. "Aydın"lar eliy­le ortaya çıkan bu illet, bu defa yine devletin bürokrat­larını teşkil eden münevver kesimce tedavi edilebilir.

Bu, aynı zamanda bir "ihkak-ı hak "tır.