Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
GALİP HOCA - 22 Temmuz 1986

“İnsan” yetiştirmek kolay değildir. Eskilerin "rical" dedikleri; yokluğunu, kıtlığını ise "kaht-i rical" diye ifade ettikleri büyük "dev­let adamı" yetiştirmek daha da zordur. Bu ancak "millet" olma seviyesine yükselmiş toplumların kârıdır.

Bir "cuma" günü kaybet­tiğimiz, diğer "cuma" günü ise "toprak-ana"ya tevdi ede­ceğimiz Celâl Bayar nasıl bir "insan"dı; "devlet rica­li"nden idi, hepsi yazıldı-çizildi. "Komitacı" Mahmut Celâl, "hoca" Mahmut Ce­lâl, "bakan''- "başbakan" Celâl Bayar, "demokrasi savaşçısı" Celâl Bayar, "cumhurbaşkanı" Celâl Ba­yar, "sanık" Celâl Bayar, ni­hayet "emekli" Celâl Bayar hepsi uzmanlarınca yazıldı, daha da yazılacak.

Biz bu sohbette Celâl Bayar'ın "kader"i üzerinde du­racağız. Bir kader ki, kendi­sini nereden nereye getirmiş, onu işleyeceğiz.

Mahmut Celâl, 1877-78 Türk-Rus Savaşı (mahut 93 Harbi)'ndan sonraki "büyük bozgun"la Plevne'den Ana­dolu 'ya hicret eden Abdullah Rahmi Efendi'nin oğlu.

Abdullah Rahmi Efendi, bu hicret sonunda Bursa'nın Umurbey köyünde iskân et­miş. Umurbey Rüştiyesi'ne öğretmen olmuş. Rüştiye'de öğretmenlik yaparken, aynı zamanda köyün camiinde "imamlık", "vaizlik" yap­mış. Bir ara Gemlik Müftü­lük makamında da bulun­muş.

Merhum Bayar'ın kendi sesinden ifade ettiğine göre, babası Abdullah Efendi, fo­toğrafını çektirmeyecek ka­dar aşırı bir dinî hassasiyete sahipmiş. Bu sebeple bugün elimizde merhumun bir hatı­ra fotoğrafı bile yok. İkindi namazı ile akşam namazı arasında her gün bir cüz Kur'ân-ı Kerîm okurmuş. Her Rumeli göçmeni gibi "çile" çekmiş: "Büyük bozgun"u görmüş bir Osmanlı olarak, "Rüştiye-cami -ev"i arasında, hep ağır, vakur, önüne bakarak yürür; okul­da çocuklara, camide cema­ata çileli Türk tarihini, zen­gin Türk kültürünü, dünya ve ahiretin imarını emreden ulu Müslümanlığı anlatır; çocuk­larının üzerlerine titrer; mil­letin bahtı ile beraber, çocuk­larının da bahtları-istikbâlleri için dua eder-dururmuş...

BİR VASİYET

Çocuklarının istikbâlde büyük adam olmaları için dualar eden Abdullah Efendi, onların "zinhar" si­yasete girmemelerini de san­ki kendisine bir şeyler malûm olmuş gibi vasiyet edermiş.

Bir gün genç Mahmut Celâl'in "İttihat-Terakki Cemi­yeti" ne girdiğini öğrenmiş. Oğluna haber göndermiş; "Siyasetin sonu darağacıdır. Bu işlerden vazgeçsin... Yok­sa babalık hakkımı helâl etmem!.." demiş.

İşte o babanın, bu oğlu!.. "Siyasete girerse hakkımı he­lâl etmem!" ihtarına, vasiye­tine rağmen, baştan sona "si­yaset" dolu bir hayat!.. İttihat-Terakki'de komitacı, Millî Mücadele'de milis, önce "Galip Hoca", sonra "efe", bilâhare "mebus", "bakan vekili", "bakan", "başba­kan", "parti genel başkanı", "muhalefet lideri", "cum­hurbaşkanı", "Yassıada" ve devamı.. Hep politika ve "Si­yasetin sonu darağacıdır" di­yen arif babanın kerametvâri keşfi: 10 defa ölümle ran­devu!..

Babanın oğlum istikbalde "büyük adam olsun" duası kabul olmuş, genç Mahmut Celâl devletin en üst makamı­nı "hak" ederek, alnının te­riyle yükselmiş; fakat baba­nın "endişesi" de yerini bul­muş... "Siyasetin sonu darağacıdır" keşfiyle, "Siya­sete girerse hakkımı helâl et­mem!" ihtarı tahakkuk et­miş; Celâl Bayar (1) değil (10) defa darağacına kadar git­miş... Hiç şüphe etmeyin, onu darağacının altına ka­dar geldikten sonra, her de­fasında ipten kurtaran, yine o "baba"nın "dua"sıdır. Bir "hadîs-i şerif"e göre ana-babanın "intizar"ından korkmalıdır ama, şu da bili­nir ki, o "intizar" kolay kolay tutmaz. Zira ana-baba çocuğuna gönülden ilen­mez...

TAKDİR VE İBRET

“Kader”, tek ve yalın sonuç doğuran bir vakıa değildir. "Kader", tecelliler yanında "ibreft"er de doğu­ran ilâhî takdirdir.

Celâl Bayar'ın "çile"li, inişli çıkışlı hayatı işte bu te­celliler, bu ibretlerle doludur.

"Defni" konusundaki destanlık tecellî ve ibret üzerinde durmuyoruz.

Millî Mücadele'nin "Ga­lip Hoca"sı bir asrı aşan inişli çıkışlı hayat yolculuğu­nun sonuna ulaştı ve hiç bit­meyecek olan asıl hayata döndü.

Arkasında "ibret"ler bıra­karak.