Düzce’de bir kız Kur'an kursunun hizmete açıldığı törenin, Hürriyet Gazetesi’nin 11 Ekim 1986 tarihli sayısında veriliş uslübu, Kur'ân kursları çevrelerinde geniş yankılar yaptı.
Okuyucularımız da bizi arayarak "Hurriyet"in yayınını ağır dille protesto ettiler. Sanki yayının sorumlusu, muhatabı benmişim gibi...
Türkiye'de bazı hassas konular var. "Din" konusu da bunlardan... Belli ki geniş bir kamuoyu kitlesi, Hürriyet Gazetesi'nin yayınını bu hassasiyetle karşıladı, değerlendirdi.
Bize kadar gelen tepkiler üzerine; gazetenin anonsunu yeniden inceledim. Manşet şöyle idi:
"Bir Kur'ân kursu böyle açıldı. Cumhuriyet bakanı da oradaydı."
Manşetin altında ise, 3 ayrı resim var Biri Devlet Bakanı'nın, törene katılanlar arasındaki resmî, diğeri kız öğrencilerin özey kıyafetleriyle "Türk Bayrağı" altındaki toplu tören duruşları, üçüncüsü ise törene iştirak eden bir grup başörtülü hanımı gösteren resim. Hizmete açılan ve 500 milyon liraya malolduğu yayında belirtilen bina, törene katılan muhteşem kalabalık, bakan tarafından kurdelenin kesilişi değil de, başörtülü kız ve annelerinin resimleri tercih edilmiş, iste rahatsızlığın bundan doğduğu anlaşılıyor. Yoksa yayında tahkir veya küçültme ifade eden bir cümle yok. Sadece bu teşhir var...
Kur'an kursları çevreleri ve sade vatandaş anlaşılıyor ki, yayını şöyle anlamışlar:
"-Bir Kur'an kursunun açılışına bakınız! Küçücük kız çocukları, törene başörtüleri ve uzun pardesüleriyle katıldılar. Anneleri de öyle giyinmiş. Üstelik cumhuriyet bakanının gözleri önünde!"
Hiçbir "Tahkir" cümlesi yok ama, anons şekli okuyucuyu bu yoruma götürmüş, yoksa yazılanları şu şekilde anlamak ve yorumlamak da mümkündü:
"Hayırsever halkımız 500 milyon lira harcayarak güzel bir bina yapmış. 300 aile, kız çocuklarını bu binada Kur'ân-ı Kerîm okutmak üzere başvurmuş.Cumhuriyet hükümeti de, kendilerini seçen halkın bu maddî fedakârlık ve talebini cevapsız bırakmamış. Bu binayı resmen Kur'ân kursu haline getirmiş. Üstelik, açılış törenine de ilgili bakanını göndermiş. Devlet-millet işbirliği, devlet-millet bütünleşmesi böylece sağlanmış."
KURAN KURSU VE BAŞÖRTÜSÜ
Kur'ân kursunda adı üzerinde Kur'ân-ı Kerîm okunur. 7 Aralık 1981 gün, 17537 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan, Devlet Başkanı Kenan EVREN, Başbakan Bülend ULUSU ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarıyla yürürlüğe konulan "Kıyafet Yönetmeliği”nde "İmam-Hatip liselerinde kız öğrenciler, Kur'ân-ı Kerim dersi saatlerinde başlarını örtebilirler" hükmü yer almış.
Hürriyet Gazetesi, Kur'ân-ı Kerim dersleri dışında da başlarını açmak istemeyen kız öğrencilere baskı yapılmasını, geçmişte acı acı dile getirmiş.
20 Aralık 1981 tarihli Hürriyet Gazetesi'nin l'inci sayfasında "Başörtülüyüz ama okumak istiyoruz! " başlığı altında şunlar yazılmış:
"-Donmuş toprağın üstünde, kor parçalarınca sıcak 60 öğrenciydiler. Şimdilik sarıyordu başlarını mavi başörtüleri. Gözleri kıvılcım gibi delici, bakışları zekalarının taştığı büllür sürahiler parlaklığındaydı. Donmuş toprakta bir ileri, bir geri yürüyorlar ama okullarının önünden ayrılmıyorlardı. Arı kovanında bal üreten arılara benziyorlardı. Açıkça söyleyelim ki, böylesi zeki cevval ve birikim dolu olabileceklerini düşünmemiştik. Bu çocukların her birinde insan bir hekim, bir mühendis, bir öğretmen görmek istiyor. "
Oktay EKŞİ de 17 Aralık 1981 tarihli Hürriyet'de şunları yazmış:
"-Millî Eğitim Bakanlığının yayınladığı bir yönetmeliğe göre İmam-Hatip okullarında okuyan kız öğrencilerin Kur’ân-ı Kerim dersi dışındaki derslerde başlarını örtmemeleri istendi.
O da olmaz, olmayacaktır. Çünkü öğrencilerin ve onları o okula gönderen ebeveynlerinin inançlarına aykırı bir karardır. Eşyanın tabiatına da, lâiklik ilkesine de uymamaktadır."
Oktay EKŞİ de o zaman böyle demiş.
Şimdi Hürriyet gazetesi bunun aksini mi savunacak?
Bir yandan okuyalım, öğrenelim diyoruz. Diğer yandan böyle okumayalım diyoruz. Buraya gelenler, başka okullara gitmemişler de buraya gelmişler, böyle okumak istemişler.
Batı'da "Rahibe Okullarında başka türlü mü giyiniliyor ki!..
BİR YANLIŞ Kİ
Türk aydını kadîm zamandan bu yana bir yanlışı devam ettiriyor. O yanlış, gerçek "irtica" ve "din istismarı" ile mücadele edeceğim derken, dinin tâ kendisiyle kavgaya tutuşmasıdır. Böylece dini bütün, inanç sahibi kim varsa kırıp-dökmüş, gerçek istismarcıların ekmeğine yağ sürmüş, devletle bir mes'elesi bulunmayan sade Müslümanlar’ı da devlet düşmanlarının kucağına itmiştir.
Rauf TAMER haklıdır. Bu kurs resmî bir kurstur. Diyanet İşleri Başkanlığı değil, hattâ bakanlık da değil, Başbakanlık izni ile açılmıştır. Kur'ân kursu böyle açılır. Resmî ve nizamî kurslara böyle bakarsak, bundan resmî ve nizamî olmayan gizli faaliyetler faydalanır.
Hürriyet'in kastı bu olmasa gerektir.