Bazı müesseseler vardır. Polemiklerin dışında tutulmalıdır. "Din" ve "Diyanet" müessesesi böyle bir müessesedir.
"Din" ve "Diyane"e taarruzun en son vesilesi, Diyanet İşleri Başkanlığı makamını 9 yıl temsil ettikten ve devlete toplam 29 yıl hizmet verdikten sonra kendi isteği ile emekliye ayrılan Dr. Tayyar ALTIKULAÇ... Onun emekliliğini istemesi...
Sayın Altıkulaç yüksekokul hocalığı, Din Eğitimi Genel Müdürlüğü, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğinden sonra, biraz da rızası hilâfına getirildiği Diyanet İşleri Başkanlığı makamında, kendine mahsus müdebbir idaresi ile 9 yıl hizmet vermeyi başarmış. Bu süre içerisinde 4 ayrı hükümetle çalışmış. Büyük çoğunluk, Altıkulaç'ın başkan olduğu döneme Diyanet’in "istikrar dönemi" demiş, takdir etmiş,.. Bazı mütecessis, kasıtlı çevreler ise bu istikrar dönemine bile kulp takmaya kalkmışlar. Görevde bu kadar uzun süre kalabilmesinin "hikmeti" sorulmuş... Bunun altında bile bir şeyler aranmış... Sayın başkanın "din hizmetini" politikanın ve ideolojik mülâhazaların dışında tutma savaşı verdiğini bilenler, Altıkulaç'ın bir masada bu kadar uzun süre çalışabilmesine kulp arayan tecessüslere gülüp geçmişler...
Şimdi ne görüyoruz? Şimdi de bir başka çevre kendi tabirleriyle "Türkiye'nin en uzun süre görev yapan bürokratına", "Niçin emekli oldun?" diye soruyor. Bu ayrılışın arkasında başka şeyler arıyor. Ne denir? "Meyveli ağaç taşlanır". Taşlanır da, başkasının mülküne girip ağacına taş atan "harâmîye" el-gün ne der? Onu da kendileri düşünsün!.
BİR KAMPANYA Kİ!
Diyanetle uğraşmayı bazen âyet-hadis de okuyarak kendisine meslek edinmiş bir eski kürsü sahibesi, Diyanet hakkında yıllarca önce öyle bir karalama kampanyası başlattı ki, işin aslını bilmeyenler, ilk bakışta bu karalamaya kandılar. İşin aslını öğrenince ise, iddia sahibesine acıdılar, gülüp geçtiler.
Milliyet gazetesinin 23 Kasım 1986 tarihli "BAKIŞ" ilâvesini okuyanlar, bu eski kürsü sahibesinin eskimiş iddialarıyla yeniden karşılaştılar. Fotomontaj hilesi gibi, başından-sonundan koparılan, tahrif edilen cümlelerle...
Nasıl mı? İşte birkaç misali:
Diyanet Gazetesi’nin “TARİH” köşesinde Osman Gazi’nin oğluna vasiyetleri yayınlamış. Uzun vasiyet içerisinde bir cümlede de, “Dinin ayakta durmasına sebep devlettir” denilmiş... “Ne var bunda” demeyiniz. Zira cümle değiştirilmiş: “Devlet, dinin ayakta durması için bir vasıtadır” haline getirilmiş. Dahası, ne Osman Gazi'den bahsedilmiş, ne de vasiyetinden... Aslı tahrif edilerek uydurulan bu nevzuhur cümle ile ''Diyanet bir şeyler söylemek istiyor" imajı uyandırılmış. Ne denir? Bu seviyeye, bu tenezzüle ne denir?.
1979 yılında Diyanet Gazetesi'nin, "HABER" sayfasında "Pakistan"la ilgili bir haber yeralmış. Bu haberde "Pakistan'da gerektiğinde bütün sosyal ve siyasal yapının Kur'ân hükümleri doğrultusunda yeniden düzenlenebileceği belirtilmiştir" denilmiş... "Ne var bunda?" demeyiniz... Maksat karalamak ya, cümle değiştirilmiş. "Sosyal ve siyasal yapı şeriat doğrultusunda olmalıdır" haline getirilmiş... Dahası, bunun "Pakistan'la ilgili ve birçok basın organında yeralan ahvâl-i âdiyeden bir haber olduğu da gizlenmiş. Olay Türkiye ile irtibatlandırılmış... Ne uğruna? Diyanetten intikam almak uğruna...
DAHA NELER NELER
Bu "nelerden" biri de, 1982 yılında Diyanet'te yapılan bir “inceleme” sonunda verilen "inceleme raporu"... Sağdan ve soldan bazı şahıs ve gruplarca Diyanet sözkonusu olunca "Vurun abalıya!" deniliyor ya... Bu iddialar toplana-toplana tâ 123'e kadar çıkmış. "Şunlar hele bir incelensin" denilmiş... iddialar Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu'na intikal ettirilmiş. Bu kurul konuları görev alanı dışında bulmuş. "İncelemeyi gerekli görüyorsa Başbakanlık kendisi yapsın" demiş... Başbakanlık bu incelemeyi yaptırmış. Ne olmuş? Tabir caizse "Dağ fare doğurmuş"... 123 iddiadan 109'u (evet yüzdokuzu) asılsız bulunmuş. Bunların pek çoğu, yukarıdaki tahrifatlar da dahil olmak üzere "laikliğe aykırılık" iddiaları...
İnceleme heyeti yazıların asıllarını bulmuş, iddiacıların tahrifat fiillerini yakalamış, ihbar ve iddiaların asılsız olduğunu tesbit etmiş, bir kenara kaldırıp atmış...
Diyanet böylece tebrie edilmiş, yani aklanmış...
Geriye kalan 14 kadar olayda da, her idarede, her zaman karşılaşılan bazı sehivler, dikkatsizlikler bulmuş... Bunların hiçbirisi suçlanmak istendiği gibi "laiklikle", "gericilikle" ilgili hususlar değil, hepsi de idarî konular... Bu konularda da, "soruşturma", "yargılama" gerektiği şeklinde bir sonuca varılmamış... O idarî-usûlî sehiv konularına inceleme raporunda sadece temas edilmiş. Konu böylece kapanmış.
"Soruşturma", "rapor", "yargılama", denilen ve Diyanet için "takdir" ifade ettiği halde karalama malzemesi yapılan hadise işte bundan ibaret!..
Kapanan bu konu, işi Diyanet'le uğraşmak olan bu kimse tarafından sık sık gündeme getirilir. Cevap verilir, bir süre sonra ne hikmetse yeniden öne sürülür. Bunun sonu bir türlü gelmez.
"Din" ve "Diyanet” üzerine konuşurken, yazarken bin düşünüp bir konuşmak, yazmak zorundayız ... Ülkemizi, milletimizi seviyorsak. Zira bu polemikler devlet düşmanlarının işine yarıyor...