Merhum Erol Güngör'ü ilk defa bir "cuma namazı"nda tanımıştım. İstanbul, Beyazıt Camii'nde... Bir resmî toplantı sebebiyle İstanbul'da idik... Vaiz, Türkiye’nin ekonomik meselelerine İslâmî açıdan yaklaşıyordu. "Verimli çalışma"dan, "tutumlu kullanma"dan, "akıllı yaşama"dan sözediyordu. "-Zengin olmak için çok kazanmak yetmez. Kazandığını akıllı harcamak lâzım" diyordu. Baktım, Erol Hoca'nın gözleri dolu dolu oldu. Bana. döndü: "- Ne akılsızız ki, şu ruhâniyetli mesajdan hâlâ faydalanamıyoruz" dedi ve ilâve etti: "-Aman Hamdi Bey şu ruhâniyetli imkânı iyi kullanın!.." dedi.
Erol Hoca'nın bu içten temennisine ne kadar uyabildik?.. Bu beni her zaman rahatsız etmiştir ve fısıltı halindeki sesi hep kulağımda çınlamıştır.
BİR SEMPOZYUM
18 Nisan 1987 Cumartesi günü Kırşehir'de bir sempozyum vardı. "Prof. Dr. Erol Güngör ve Millî Kültür Meselelerimiz Sempozyumu"... Sempozyum sonunda "Erol Güngör"ün muhtevasını, derinliğini yeniden anladık... Onu doğuran "ana"ya, yetiştiren "baba"ya gıptalar ettik...
Konuşulanlardan şu sonuca vardık ki, Türkiye artık bir yerlere gelmiş... Emektar savaşçı Mustafa Karagüllü'nün, Vali Fikret Güven’in, Selçuk Ü.Rektörü Halil Cin'in, Devlet Bakanı H.Celâl Güzel’in, hepsi de birbirinden dolu, birbirinden muhtevalı konuşmalarını.. Şaban Karataş'ın, M.Necati Sepetçioğlu'nun, Ahmet Kabaklı’nın, Yılmaz Özakpınar'ın, Necmeddin Hacıeminoğlu'nun, Ayvaz Gökdemir'in, Önder Göçgün'ün, "tebliğ"lerini...
Rektör Cin'i dinlerken gönlümüzdeki ideal üniversite geldi gözlerimizin önüne... Vali Güven'de âdeta merhum Güngör'ü gördük. Fikrî derinliği, gönül zenginliği, tevazu ve inceliği ile... Devlet Bakanı Güzel, T.C. Devleti'nin resmî doktrininin Türk milliyetçiliği olduğunu ilân ve tescil etti. "Batılılaşma" ve modernleşmedeki başarısızlığımızı ise, müdahaleci, tepeden inmeci, azınlık aydınların halkı anlamamasına, halkla bütünleşememesi ne bağladı. Doğru idi... Merhum Güngör'ün savaşı işte bu idi...
Tebliğ metinlerinin neşredileceğini, "Kırşehir Esnaf Kuruluşları Ahilik ve Esnaf Kültürü Araştırma Merkezi" Başkanı Mustafa Karagüllü'nün vaadinden öğrendik. O günü intizar ediyoruz. Erol Güngör'ün, Sepetçioglu tarafından sunulan ve Türk millî kültürünü "Sehl-i i Mümteni" tarzında anlatan şaheseri ise, hiç beklenilmeden neşredilmelidir diye düşünüyoruz.
E.GÜNGÖR KİMDİR?
Bizde insanın kıymeti yok. Birisinde bir "hata" görmeye görelim. Ne tahsiline, ne hizmet ve eserlerine, ne de şu kadar yıllık müktesebâtına bakarız. Alimallah bir mahkûm ederiz ki, o "leke" artık onunla beraber yaşar gider... Fikir namusu, ilmî derinliği ile "müstesna" Erol Hoca, işte bu yönüyle de bir "istisna" idi. İlmî cesareti; Türkiye'deki nevzuhur ve bücür "fikrî-siyasî-dinî" gruplaşmalar karşısındaki objektiflik-gerçekçilik ve toparlayıcılığı onu her kesimin "hoca"sı yapmıştı.
Cumhuriyet dönemi Türk millî kültürünün "rey", "içtihat" sahibi iki siması var: Ziya Gökalp ve Mümtaz Turhan... Erol Güngör bu iki beyinden şüphesiz faydalanmış, fakat her ikisini de aşmış "sosyolog","sosyal-psikolog"tur. Onlardan ayrı, ileri, realist "rey" ve "tercih"leri vardır.
Ziya Gökalp, "Türkleşmek- İslâmlaşmak-Muasırlaşmak" hedefini göstermek suretiyle, üzerinde yükseleceğimiz sağlam zemini göstermiştir. Fakat "kültür" ve "medeniyet" tefriki gibi muğlak ve sonuçsuz bir yola girmiş, tenakuzlara düşmüştür. O çok ince nüansta ise "İslâm Medeniyeti" yoktur. Erol Güngör, Türk soyunun İslâmiyet dönemi medeniyet kuruculuğunu görmüş, işlemiş, "Türk kültürü"nü "İslâm kültür" temeline oturtmuştur. Ona göre İslâm medeniyeti, tarihe gömülmüş "Maya medeniyeti" değildir. Türk-İslâm varlığının devamlılığını sağlayan, bu medeniyetin üzerimizdeki silinmez izleridir. Nitekim, Batı medeniyet ve kültürü de Hıristiyanlık temeline dayanır.
Merhum Güngör'de tam bir ilim adamlığı şahsiyeti vardır. Karataş'ın deyimiyle, bilgi birikimine tam hâkimdir, hipotez kurma kabiliyetine sahiptir. Bu hipotezlerde hata yapmamaya itina göstermiştir. Doğru hipotez, doğru karar, doğru sentez, Güngör'ü ilim ve fikir adamı yapan hususiyetlerdir.
Erol Güngör, sadece ilim zihniyetine değil, ilim ahlâkına da sahiptir, döneminde ilim ahlâkının temsilcisidir. Onun nasıl bu kadar bayraklaştığını N.Hacıeminoğlu isabetle özetledi: O, eserlerinde katı umdeler, huccetler koymadı. Fikrini ana nokta ve detaylarıyla söyledi, kararı okuyucuya bıraktı. Fikir akımlarını incelerken, onları uzlaştırdı, uzlaşabilecek olanlarını ortaya koydu. Fikirleri beslendiği fikirlerden farklıdır, zira sentez gücü vardır, rey ve tercih sahibidir.
Mefkuresi varolsun; ruhu şâdolsun...