Türk milleti, tarihin "millet olma tecrübesi" en büyük milleti... Bu tecrübe, 2500 yıllık çilelerden süzülüp gelmiş... Büyük zaferlerden, canhıraş bozgunlardan, fetret devirlerinden... İnsanlık tarihinin tanıdığı kaç medeniyete imzasını atmış, çağlara rengini veren kaç olayın kahramanı olmuş?
Milletleri "büyük" yapan, işte bu zaferler, çileler, tecrübelerdir.
Her devirde problemlerimiz olmuş... Orta Asya medeniyetimize haset eden "Çin"in bizi içerden çökerten hileleri; Anadolu medeniyetlerini tevarüs etmemizi çekemeyen Avrupa'nın "Haçlı" taarruzları; bekçilik ve hâdimliğini yaptığımız toprakların bizi arkadan vurmaları...
Son birkaç yüzyılın problemi de "kültür istilâsı" olsa gerek... Şahsiyetsizliğin, mefkûresizliğin davet ettiği kültür emperyalizmi...
Büyük milletler, karşılarına çıkan problemleri o büyüklükle çözerler... "Aydınlar Ocağı"nın 24-26 Nisan günlerinde İstanbul'da gerçekleştirilen "Milliyetçiler IV. Büyük İlmî Kurultayı"nda konuşulanlar bize bu hakikati hatırlattı.
"KARTON AYDINLAR"
Son birbuçuk yüzyılda giderek artan bir yabancı kültür taarruzuna maruzuz. Fakat bu kurultay dolayısıyla anladık ki, gerçek Türk aydınları Türk milletinin en kritik dönüm noktalarında ortaya çıkardığı bir cesaretle, bulundukları her yerde, adım adım, mevzi mevzi bir fikir meydan muharebesi vermektedirler. "Millî kültür''cülüğün eteklerine yapışan "karton aydın"lara rağmen... Anadolu'nun her yanına yayılmış üniversite kürsülerinde, mütevazı bürokratik makamlarında, Prof. Dr. Süleyman YALÇIN'ın tabiriyle "İmân ve İslâmi fikriyatını saklama ihtiyacı duymayan" bu gerçek münevverler, Türk milletinin ve Türk milliyetçiliğinin kurumaya yüz tutan hayat damarlarına yeniden can-suyu olmaya başlamışlardır. "Milliyetçiliğin lâf değil, saf ve yüce fikirler üreten manevî ocağı"ndan yetişen bu fikir ve iman savaşçıları, göreceksiniz, İstiklâl cihadımızdaki kararlılıkla, her türlü yıkıcı fikriyatı gönül semalarımızdan söküp atacaklardır.
Sorumsuz, korkak, şakşakçı aydın tipi artık arkeolojik bir mahlûktur. Halka karşı tepeden inmeci ve mütekebbir; idare karşısında müraî ve korkak; kafasındaki tabuların dışına çıkamayan; bir düdük sesiyle hizaya geçen bu arkeolojik varlıklar, artık Türk millî tefekkürünün seli önünde tutunacak dal arayacaklardır.
Türk devlet geleneğinde "devlet", teb’anın babası, hâmisi, koruyanıdır. Bu sebeple Türk milleti her devirde "devletçi"dir. "Devleti idare edenler"in birtakım azizliklerini görse de...
"Millî kültür", "Eğitim-öğretim", "Dinî hayat", "Millî iktisat", "Çalışma hayatı ve sağlık", "Dış politika", "Gençlik mes'eleleri", "21'inci yüzyıla doğru Türkiye" üzerine, 150'den çok bilim adamı ve uzman tarafından yapılan teklifler inşallah idarî tatbikat içerisinde adım-adım tahakkuk ettirilecektir. Zira bu teklifler "devlet"i tesahup eden tekliflerdir. Yapılan tenkitler "devlet"e değil, idarî uygulamalarda ortaya çıkan arızalar üzerinedir. Hedef, son Türk devleti'ne beynelmilel kültür emperyalistlerince yöneltilen kurnaz ihanet planlarıdır. Bu ihanet planlarını millete ve idare edenlere göstermek, her Türk münevverinin ahlâk borcudur.
BİR ÖZET
"Sonuç Bildirisi"nde yeralan bir özet şu:
İslâm dini, Türk millî kültürünün temel unsurlarından biridir.
Avrupa Topluluğu'na girme hazırlığı içerisinde bulunan Türkiye'mizde "laiklik"le ilgili mevzuat ve uygulamanın modern Batı standartları seviyesine çıkarılması hedef alınmalıdır. Bunun bir gereği olarak, "laiklik" prensibi gerçek tanım ve hüviyetine kavuşturulmalı; laikliğin "dinsizlik" şeklinde anlaşılmasına sebep olacak yanlış uygulamalardan kaçınılmalı; vatandaşlarımızın dinini "öğrenme" ve serbestçe yaşama hürriyetleri, keyfî uygulamalarla kısıtlanmamalıdır.
Dinî konularda, devlet-millet bütünleşmesini zedeleyecek ve sosyal gerginlikleri arttıracak yasaklamalar yerine, fertlerin hayat tercihlerine, yasaklarla dolu bir Türkiye imajına meydan vermeyecek şekilde serbestlik tanımalı; bazı kesimlerin içine düştüğü sapmaların uzun vadede ve eğitim yolu ile ıslahı hedef alınmalıdır.
Temel hak ve hürriyetler konusunda yapılacak düzenlemeler yönetmeliklerle değil, parlamentodan geçmiş kanunlarla yapılmalıdır.
Dünyada mevcut ve Türkiye'de de yayılma istidadı gösteren inançsızlık cereyanlarının iç ve dış faktörleri tahlil edilmeli; Türk millî kültürünün muhafazası ve yaşatılması için ilgili kuruluşlarca kalıcı, resmî tedbirler geliştirilmelidir''
Bu temennilere kim katılmaz?
"Milliyetçiler IV. Büyük İlmî Kurultayı", Aydınlar Ocağı'nın "devlet" ve "millet"e sahip çıkan sesi olmuştur. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.