Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
UTANÇ DUVARI’NDA EZAN - 5 Haziran 1987

Edebiyatta bir "tenakuz san'atı" yar. "Ak" ile "ka­ra", "güzel" ile "çirkin", "yanlış" ile "doğru" gibi birbirine zıt şeylerin birarada kullanılmasına "tenakuz san'atı" denir.

"Utanç Duvarı" ve "ezan"ı, böyle bir san'at çabasıy­la söylemiş değilim. Maksadım, "Batı Berlin" ve F.Almanya başta olmak üzere Hollanda, Belçika ve vatandaşları­mızın bulundukları diğer Avrupa ülkelerinde "Diyanet" ve din hizmetlerinin hangi vüs'ata ulaştığını anlatmaktır.

Uğur Dündar'ın TV programı ve benzer karamsar tab­loların haklı yanı yok mudur? Belki var. Ama bir de ma­dalyonun öbür yüzü var. 20 bin kişiye kadar ulaşan kala­balıkların birarada kıldıkları namazlar; "hatim", hattâ "hıfız" cemiyetleri; "mukabele" meclisleri; din adamı, öğretmen, Türk misyonu ve dernek başkanlarını biraraya getiren "iftar" toplantıları; mahallî idareler yöneticileriyle koordinasyon çalışmaları; cami etrafında geliştirilen ve kalifiye eleman yetiştiren oryantasyon kursları...

Bütün bunlar dün yoktu, bugün var... Ama neden sonra?

"Köln Merkez Camii" etrafında Din Hizmetleri Mü­şavirliği tarafından açılan elektrik, kaynakçılık ve bilgi­sayar kurslarında yetiştirilmekte olan Türk çocuklarına baktım da, gurbete salıverilen insanlarımızı sahipsiz bı­rakan anlayışa kahırlı sitemler ettim.

BİR İHMAL Kİ!..

1961 yılından itibaren yurt dışına işgücü ihraç etmişiz. Fakat Anadolu'nun dışa kapalı çevrelerin­den alıp, beynelmilel fikir emperyalistlerinin iştah pazar­larına sürdüğümüz bu insanların inanç-ibadet ve millî kül­tür başta olmak üzere sosyal ihtiyaçları ne olacak, hiç düşünmemişiz. Çocukları var, öğretmen ve kitaba ihtiyaçla­rı olacak. 5 vakit namaz yanında, cuma, kandil, bayram, Ramazan, cenaze, nikâh ve mevlidleri var, din adamına ihtiyaçları olacak. Hattâ yabancı çevre ve işyerine intibak problemi var. Bunların hiçbirini daha baştan hatırlama­mışız. Tam da bize yakışan bir ihmal…

1982 yılında F.Almanya, Hollanda ve Belçika'da devlet bakanı sıfatıyla incelemelerde bulunan Mehmet Özgüneş, yurda dönerken Esenboğa Havaalanı'nda bir değerlendir­me yapmış ve "-Türkiye Cumhuriyeti Devleti yurt dışında Diyanet'le var" demişti. Şunu ilâve etmişti: "-Yurt dışında, Türk vatandaşlarının arasında devleti aradım. Devletin eli henüz her yerde vatandaşlara kadar uzanamamış. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileridir ki, canlarını dişlerine takmışlar çalışıyorlar, işte yurt dışın­da işçilerimizin arasında onlarla, onlar kadar ve o kadar varız..." Cami yanında "Diyanet" tarafından açılan "bil­gisayar", "kaynakçılık", "elektrik" ve öğretmen oryan­tasyon kursları Özgüneş'in bu değerlendirmesini te'yid ediyordu.

"Kaynakçılık", "elektrik" "bilgisayar" kursları açmak "Diyanet"in görevi midir? Sadece o değil ki, "Köln Di­yanet Merkezi" salonlarında biz, Türkiye'ye gelmek iste­yen turist kafilelerine Türkiye'yi tanıtan seminerler yapıldığına da şahit olduk. Bayramın ikinci günü 2 bin Türk gencine, üçüncü günü ise bir o kadar kız çocuğuna din görevlileri tarafından verilen konferansları dinledik. Ay­nı yerde 20 bin kişi ile bayram namazı kılındığını gördü­ğümüz gibi.

Yurt dışında bugün Diyanet'çe yönetilen küçüklü büyüklü 800 cami var. Bu camiler bünyesinde ise, çocuk­lara dinî, millî bilgiler öğretilen kurslar, millî marş ve ilâ­hilerin çalındığı lokaller mevcut.

SADECE O MU?

Hollanda Türk Diyanet Vakfı, Avrupa'nın en büyük ticaret merkezi Rotterdam'da "Vakıf B.V"yi kurmuş. Burada Türk vatandaşlarına hattâ damak zevkleri Türk yiyeceklerine alışmış cümle Avrupacı'ya Türkiye'den ge­tirilmiş yiyecek maddeleri pazarlanıyor. Tevzi edilen yiyecek maddeleri 260 kaleme ulaşmış. F.Almanya'da aynı teşkilâtın kurulmasına çalışılıyor. F.Almanya'nın Köln, Hollanda'nın Rotterdam merkezlerinde "Kitap Fuarı" açılmış, Türkçe yayına susamış Türk vatandaşları kitap ser­gileri önünde uzun kuyruklar oluşturmuşlar. Kâr maksa­dı güdülmeyen dînî, millî yayınlar kutu kutu, paket paket, torna torba evlere, haymlara taşınıyor.

"Din" denince, "cami" denince, "dini yayın" denince artık kimse tedirgin de olmuyor. Zira, vatandaşı "Türk" ve "Müslüman" tutabilmenin çaresinin bu olduğu "büyükelçilik", "başkonsolosluk" ve "konsolosluk"larca da an­laşılmış... Batı Berlin Başkonsolosu'nun, Din Hizmetleri Ataşesi ile kol kola cadde cadde, sokak sokak, Köln ben­zeri bir dinî külliye açmak üzere satılık bina aradığına biz­zat şahit oldum. Aynı çalışma ve işbirliği Hamburg'ta da, Frankfurt'ta da var. Çalışma- Milli Eğitim ve Din Hizmetleri Ataşelikleri âdeta bütünleşmiş.

Bunları görünce kahırlandım. Bu tedbirler ve işbirliği, ne olurdu, yurt dışına işçi göndermeye başladığımız ilk yıllardan itibaren başlatılsaydı? Diyanet'çe açılan mesle­ki oryantasyon kursları, ilgili bakanlık ve kuruluşlarca da­ha baştan açılsaydı. Sayı binler, onbinler düzeyinde iken... Okuyanlar için ayrı, işe girecekler için ayrı kurslar, bü­yükler için kültür merkezleri açılsaydı, öğretmen, din ada­mı, kitap ihtiyacı iş işten geçmeden karşılansaydı... Bunlar zamanında yapılsaydı, Türk vatandaşları istenmeyen "yabancı"lar haline gelmez, Avrupa'nın her şehrinde, kasabasında saygı duyulan bir Türk lobisi kendiliğinden oluşurdu.

"Utanç Duvarı" önünde okunan ezan, o zaman Avrupanın her yanında yankılanırdı.