Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
ORUÇLA GELEN - 8 Haziran 1984

İslâmiyet’te her ibadet güzel... Manevi yücelikleri yanında, dün­yevî hikmetleri de var... Fizikî sağlığa, ruhi sağlığa, sosyal haya­ta bilinen-bilinmeyen menfaatler sağlar... Namazın, zekâtın, haccın, her biri kendi özelliğinde saklı güzellikleri, menâfii mevcut...

Orucun özelliği, güzelliği, kul gücü üstündeki hikmetleri de bir başka...

TOPLUMDA MÜŞTEREK ŞUUR

Onda riya yok... Her ibadet ha­tır, gösteriş için yapılabilir de, oruç ancak ilâhi rıza için, gönüllü tutulur. Gönüllülük yoksa kimse kimseye oruç tutturamaz. Tutar görünür, gider bir yerde ihlâl eder.

Cemiyet hayatı kendi kuralları içerisinde yaşanır. Toplu şuuru, toplum şuurunu kolay kolay yön­lendirmezsiniz. Gönüllü inançlar, toplu davranışlar, müşterek de­ğerlerdir ki, içtimaî şuur oluşur...

İşte orucun cemiyet hayatına müessir -belki de- en önemli yanı, yönü... Yenilmesi, içilmesi meşru şeylerden toplu bir şuurla vazgeç­mek, yapılması mubah davranış­lardan aynı müşterek duygularla kaçınmak... "Oruçluyum!" diye eli yasaktan, gözü haramdan, ku­lağı çirkinden alıkoymak, zihni, düşünceyi, gönlü bir ulvî duygu ile yıkamak... Bunlar gerçekten de az şeyler değil... Aynı davranış aynı ahlâk, aynı metot, aynı terbi­ye, ortak değer ortak düşünce, müşterek sistem, müşterek duy­gu... Bütün terbiye sistemlerinin ­hedefi bu değil mi?

ÇARPIŞAN İKİ DUYGU

Her insanda iki zıt duygu var...  Biri nefsanî ve şehvanî, diğeri melekî, vicdanî ve ulvî... İnsanda bu iki duygu sürekli olarak çarpı­şır...

Her insan kul. Kul kusursuz ol­maz... Hedef, kusuru ve kusurlu­yu en aza indirmek... Bir insanda iyi davranışlar da görülür, beklen­medik hareketler de... Bir olayda iyi huylu olan, başka bir olayda kötü huylu olabilir... Bu, insanda mevcut iki zıt duygudan kâh biri­nin, kâh öbürünün hâkim olması demek... İşte oruç; şehvani duygu­nun, melekî ve vicdani gücün em­rine girmesi demek.. Bir egzersiz..

Olur ki, ulvî duygular hep hakim olmaya, nefsanî, şehvani ve süflî duygular ise susmaya, itaat etme­ye, irade karşısında teslim olmaya alışır. Etrafımızda şikâyet edip durduğumuz olaylar, nefislerin tuğ­yan etmesinin sonucu.. Çarşı­nın, pazarın, piyasanın, okulun, devlet dairesinin, işyerinin gönlümüzce olması, bu dizginlemenin yokluğundan değil mi? Resmî ista­tistikler, Ramazan ayında suçların azaldığını söylüyor... İşte isbat edilmiş sonuç!.. Keşke herkes oruç tutsa da, nefsanî duygular toptan dizginlenebilse idi!.. Keşke sadece Ramazan'da değil de, oru­cun getirdiği duygulara yılın her ayında teslim olabilse idik!.. O za­man nefsin, nefsaniliğin, kötü-kara duyguların tuğyanına boyun eğmezdik. Bu kadar da değil "Aç"ın, “Açlık”ın acısını bilir de, bu acıları paylaşmaya can atardık...

Orucun getirdiklerine muhtaç olan, sadece ferdî ve içtimaî ahlâk değil... Doğan, gelişen, bir ömür çalışmaktan yorulan ve yaşlanan fizik organizma da oruca muh­taç...

Sinir sisteminin, sindirim ve do­laşım organlarının oruca "Gel!" çağrısı yapması bundan... Hor ve hoyrat kullanılan mide, orucu dört gözle bekler... Bütün sindirim ve dolaşım organları da aynı... Sinir sistemi ise, günlük streslerden yorulmuş, asab bozucu olaylara karşı sahibinin “-Ben oruçluyum” deyip susmasını bek­ler... "Oh!" deyip dinlenmek için.

Dilleri olsa da bir sorsak... Ya çocuklar, pide satanlar, im­sakiye dağıtanlar!.. Orucun bitmesini değil "Bayram"ı beklerler.

ANCAK YARATAN BİLİR

İslâmiyet’te her ibadet gerçekten güzel... İslâmiyet güzel... İnancı ile, ibadeti ile... Bu inanç ve ibadetin ulvîleştirdiği ahlâkı ile... Oruç ise bir başka güzel... Beden ona muhtaç... Gönül onu bekler... 12 ayda bir olsa da...

Orucu asıl bekleyen ise yüce kudret. "Oruç benim içindir, mü­kâfatını da ben vereceğim" va'di boşuna değil... Bu va'd, sebepsiz de değil... C.Hak gerçek "Adil" olan... Allah için aç, susuz kalanı, dahası elini, ayağını kötülüklerden çekeni mükâfatsız mı bırakacak? Ya bu kötülük, haksızlık ve çirkin­liklerden oruç vesilesi ile, oruç sayesinde kurtulanlar!.. Onların dilsiz duaları hiç yerde kalır mı?

Oruçla gelen, bir büyük nimettir ki, ne tutan bilir, ne tutmayan... Onu ancak yaratan bilir...