“Cahiliyet çağı” beşerî zaafların hâkim olduğu devre verilen isim.
Hani öyle bir devirmiş ki, "Karz-ı basen" müessesesi ölmüş, faizcilik ve tefecilik almış yürümüş... Bazıları fuhşu meslek ve zevk edinmiştir. "Fahiş" ve "Fahişe"nin kim olduğu bilinirmiş de, tabii karşılanırmış... Gücü yeten hâkim, yetmeyen mahkûmmuş... Ortalığa kılıcı teskin kuvvetlilerle, parası çok güçlüler sahipmiş...
İşte bu devre "Cahiliyet çağı" denilmiş... Cehaletlerinden değil, dalâletlerinden sonra İslâmiyet gelmiş: "Faiz", "Fuhuş" ve açıkgözlülüğün hâkim olduğu zalim bir toplumdan, tarihin tanıyabildiği en yüce cemiyet nizamı doğmuş... Edebte timsal, kardeşlikte örnek... Kurdun ısırdığı koyunun devletçe tazmin edildiği; hazinenin kilitsiz, nöbetçisız beklendiği bir sistem ki adına "Saadet Asrı" denilmiş,,. Tarih öylesini ne yazmış, ne görmüş.
TÜRKİYE BİR ÖRNEK
Genç araştırmacı-yazar Alişen Başgönül, bunlar üzerine konuşurken, yaşadığımız çağın "Cahiliyet devri" ile bir kıyaslamasını yaptı. "Tarih şuuru" denilen şey meğer ne büyük şeymiş! Cenab-ı Hak "Fenzurû!" emriyle, geçmişten ibret alınmasını boşuna buyurmamış...
Etrafınıza bir bakın!.. Sanki "Cahiliyet cağı" geri gelmiş... Faiz ve tefecilik mi? Meşrulaşmış... Fuhuş mu? anlı şanlı (!) bir sektör olmuş... Tellisine telsizi de eklenmiş. Fuhşa götüren yolları bir ömür teşvik ve tahrik eden bir "Büyük Gazete" bile "Fuhuş sektörü"nün bu kadar tırmanmasından ürkmüş, şikâyet eder olmuş... Ortalığa güçlüler hâkim olmuş. Millet çoğunluğu demek olan namuslu-sade vatandaş, yani gözü açık olmayanlar, hastane kuyruklarında tedavi; semt pazarlarında ucuz nevale için sürünür; evinin kirasını ödeyemez; yaşayabilmek için dişinin suyunu emerken türedi zenginler yatlar-botlar, tahsisler-iadeler-ihaleler, ayarma ve kayırmalarla köşe döner olmuşlar. İdare onların, siyaset onların, piyasa onların olmuş... Bir zalim çarkı, dişlileri arasından ancak aileden-soydan, eş-dosttan, kayırmaklar kurtulur olmuş... Ferdî teşebbüs alın teri, helâl kazanç türedi mirasyedilerce alay edilen enayilikler haline gelmiş...
YA BİZİM DIŞIMIZ
Olayın bir de İslâm ülkeleri boyutu var. İbtidaî, gülünç, "Cahiliyet devri"ne parmak ısırtan... Hani bizi bizden çok seven Peygamber "Sakın benden sonra eski alışkanlıklara, cahiliyeye dönüp, birbirinizin boynunu vurmayınız" buyurmuştu. Dünya silâh sanayii, Müslüman Müslüman'ın boynunu vursun diye tevsi projeleri geliştirdi. Petrolden şımarık devletleşememiş birtakım ibtidaî "Baş"lar, horoz döğüşü zanettikleri dış politikadaki terzil edici rollerini lâyıkıyla oynuyorlar. "Kabe" olayları bu cürmün son borç faturası...
Olayın "Dünya" boyutu daha çarpıcı... Ahlâkın her çeşidi sıfırın altına düşmüş. 43 ülke halen sıcak savaşta... Bu kıtalde her ay 40 bin kişi ölüyor. Silahlanmaya harcanan para her 2 dakika başına 1 milyar... Sadece ABD ve Soyvetler'in elindeki nükleer güç, yaşlı dünyayı 20 defa imha edecek seviyede... Bir yanda ise insanlar açlıktan ölüyor.
Bütün bunlar, bir cahiliyet çağı yaşamakta bulunduğumuzun dünyadaki örnekleri...
Dünya,"Cahiliyet çağı"nı "Saadet Asrı" yapan mesaja bugün de muhtaç. Mevlâna Celâleddin "Müslümanlar!.. Yeni baştan Müslüman olunuz!.." derken ne kadar haklı imiş... Bu bilmezliklerden kurtulmanın yolu, Müslümanlar'ın yeniden Müslüman olmalarıdır... Dünya buna muhtaçtır.