Kerkük'te bir şeyler oluyor. Yer isimleri değiştiriliyor; Türk ahâli mecburî tehcire tâbi tutuluyor; Türk ileri gelenleri yargılanıp mahkûm ediliyor; idamlar yapılıyor; Türk gençleri cepheye sürülüyor; Türkçe yayın, eğitim, hatta işyerlerinde Türkçe konuşma yasaklanıyor!.. Bu çağda, dünyanın bu şartlarında!..
Basın organlarında bunları okudukça Müslümanlığımızdan, hatta insanlığımızdan utanır olduk...
"Irak"ın bizimle problemi ne ola ki!?. O toprakları yüzyıllarca beklemişiz... Anadolu yokluktan, yol ve susuzluktan taş-devri yaşarken " Bağdat-Basra"yı Osmanlı varlığının İstanbul'dan destekli sun'î refahında yaşatmışız... Bağdat halifelerinin lüks ve debdebelerine karşı, İstanbul'dan Bağdat'a en yetişmiş-tecrübeli vali ve idarecileri göndermişiz... Halep ve Şam-ı Şerif (!)'ten başlayarak, Medine ve Mekke'ye kadar uzanan mübarek toprakların imarını dinî bir vecibe saymışız... "İslâm-Arap" kültürüne "Müslüman-Araplar"dan daha çok hizmet etmişiz.
Müslüman-Türk tarihinde, bunların yaptığı gibi "tehcir", siyasî baskı bilinmeyen şeyler...
Ee, ne ister Irak bizden?.. O toprakların hiçbir kıymet-i harbiyesi yokken Osmanlı'nın her türlü imkânını oralara akıtmışız da, tam petrol varlığı ortaya çıkınca bizi İngilizler'e değişmişler... Lozan'ın devamı olan andlaşmalarla, her yıl bize vermeleri kararlaştırılan petrol borcunu ödememişler.. "Misak-ı Milli" sınırları içerisinde kalan ve Türk ahâlinin çoğunlukta olduğu Kerkük-Musul’u bize vermemek için ortak düşmanımız "Haçlı" güruhuna sığınmışlar...
Biz de el-hak, her türlü tarihî-ahdî haklarımıza rağmen Irak üzerinde hiçbir emel beslememişiz. "Yurtta" "cihanda" sulh istemişiz... "Hiç kimsenin bir karış toprağında gözümüz olmadığını" her fırsatta ilân etmişiz...
O halde ne ister "Müslüman Irak (!)" bizden? Haçlı hamilerine "kist" mı dedik? Irak veya Türk çoğunluğun bulunduğu topraklar üzerinde bir iddiada mı bulunduk?.. Türk ahâlide bir isyan, bir tepki, ileriye dönük bir plan mı tesbit ettiler? Hâşâ...
Bu bir komplekstir. "Devlet-baba" olamamadan; aşağılık duygusundan doğan hastalıklı bir tepkidir. Eskiden, yüzyıllarca Osmanlı hâkimiyetinde kalmış olmanın verdiği ibtidaî bir tepki... Bulgaristan'da, Sovyetler'de "Müslüman-Türk"e baskılar yapılıyor ya... İşte onun da verdiği kendini "isbat" kompleksi... "-Balon ben de yaparım" ibtidaî duygusu... Belki de Sosyalist BAAS'ın Moskova'dan kumandalı bir uygulaması... Sovyetler'e laboratuvarlık vazifesi...
Devlet olan devlet, kendini teb'asının hâmisi, babası sayar değil mi? Irak henüz o seviyede bir devlet değil... Burası tamam... Devletin bir vazifesi daha var: Yurt dışındaki soydaşlarının siyasî-idarî-kültürel problemleriyle ilgilenmek... İşte bizim hatamız da bunu yapmamak... Bulgaristan gözler önünde... Batı Trakya Türklüğu'nün Lozan icabı garantörüyüz... Kerkük-Musul, temelli "Misak-ı Millî" içinde... Suriye ve Irak Türk düşmanlığında "Haçlı"ları da geride bıraktılar. Türkiye nüfusunun 2 katı soydaşımız bu durumda..
Moskova Büyükelçimiz'in 1979 yılında bulunduğumuz Moskova'da gözleri dolu dolu bir yakınmasını hatırlarım: "Türkiye'den bir Kur'ân-ı Kerîm, bir Türkçe kitap, bir sesli yayın getirtemedim. Sanki Ankara'da bu konuda bir kasıt ve direnme var" diyordu...
Radyo-televizyon ve kültür hareketlerinin bu kadar canlı, hızlı olduğu dünyada çevremizdeki Türkler'in millî değerlerimize bağlılıklarını canlı tutsak da, şimdi "Kerkük'e eyvah!" türküleri çağıracağımıza, oradaki Türkler problem çıkarmasın diye Irak bizim peşimize takılsa olmaz mı idi? Irak ile bilcümle kendini bilmez komşu...
Bu, sadece Kerkük'ün değil, Türkiye'nin de dramıdır. Asıl bizim dramımızdır.