Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
YAHYA AKENGİN - 15 Ocak 1988

Anadolu toprağı ne kadar bereketli!. Harput'tan bir Kabaklı, Sivas'tan bîr Yavuz Bülend çıkaran o top­rak, Bayburt'tan da bir Yahya AKENGİN çıkarmışsa, buna şaşılmaz...

"Şiir" ve "Edebiyat" bakımından fakirleştik... Bu doğru. Biz ki edebiyatı-şiiri "yaşayan"; "cihangirleri" bile şair olan bir millettik... Ya şimdi?.. Sebebini Akengin'e soralım:

"-Dış görünüşü alımlı, fakat alçı ve boyadan yapıl­mış bir mankene şiir yazmak ne ise, materyalist felse­fenin yoğunluğu topluma şiir sunmak da odur."

Akengin, edebiyat ve san'atta kıtlığı buna bağlıyor. Fakat bir Akengin, Bakiler, Karakoç da çıkabiliyor iş­te... Bunu da "Müslüman-Türk insanı"nın bereketi­ne bağlamalı...

Akengin'in şiirlerinde hep "hüzün", "hasret" ve "büyük şehir bunalımı" temalarını bulurlar. Doğru olabilir. Fakat şunu da ilâve etmeli: Akengin'de aynı zamanda derin bir "tefekkür" boyutu var. Bu tefek­kür derinliği ile Akengin, şiir ve edebiyatın bütün ufuk­larında at koşturabiliyor: "-Erenler tutmuş elimizden muhabbetle/ Avunur gideriz ikliminde şiirin/ Daha dermedik tamamını çiçeklerin/ Gönül bahçemiz öyle geniş, öyle derin" derken o da bizi te'yid ediyor olma­lı... "Söndü bülbül devri sen anlat gülüm/ Haramiler bağbân olmuş nasılsın?" siteminde de o tefekkürün bir projektör gibi "dün" ve "bugün''e tutuluşu var.

Y. Akengin kadîm "nizam-ı âlem'" idealini bile sadece siyasî ve askerî otoriteye bağlamıyor: "Kalbin nizamı olmadan, âlemin nizamı olamaz" diyor. "-Hikâyelerinde kahramanlarının dili şiir olan bir milletiz" diye ilâve ediyor.."Şiirdeki ahenk"le Türk in­san ve toplumunun iç alemindeki "intizam" duygusunu kıyaslıyor... Bu ahenk ve sentezin bir hayat tarzı ola­rak yaşanageldiğini söylüyor.

"Tefekkür" olmadan "şiir" olmayacağını ben Akengin'i değerlendirirken bir daha anladım. Yaşadığı "gün"ün, çevresinde gördüklerinin dışına çıkamayan­lara niçin "şair" denilemeyeceğini de...

Akengin'in deyimiyle "Türk edebiyatında şair hem zengin bir mirasın bahtiyarı, hem de hovarda bir mi­rasyediliğin temsilcisi"... "Huzur çağı"ndan "bunalım dönemi"ne düşüşün san'atlı ifadesi bu olsa gerek...

Akengin sadece şiir yazmamış... İnsanın tefekkür dünyası zengin olunca, o müfekkire sadece "şiir" ola­rak tezahür etmiyor. Akengin'de de öyle olmuş... Şiir, hikâye, roman, piyes... Edebî san'atların hepsinde do­laşmış. Şiirleri "Türkiye Millî Vakfı" ve "Tercüman Gazetesi" tarafından ayrı ayrı üç defa ödüllendirilmiş. Tercüman Gazetesi, "inceleme" dalında da kendisine derece vermiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı ise "Tiyat­ro yazma" yarışmasında mansiyon... 1985 yılında "Struga Şiir Akşamları" festivalinde Türkiye'yi tem­sil etmiş... Atatürk Ü.Fen-Edebiyat Fakültesi Akengin'in eserlerini bir lisans tezi ile inceleme ve araştırmaya de­ğer bulmuş.

İlk şiir kitabı "İSTESEM" 1969'da yayımlanmış. Ondan sonra da eşit aralıklarla şiirde diğer kitapla­rı: "AKŞAMLA GELEN (1973), ÇAĞ SÜRGÜNÜ (1977), SAATLAR VE ÇEVRELER (1982), ÖTELERDEN (1986)...

Romanda ÖZLEM YOKUŞLARI, DÖNÜŞ ACILA­RI ve YARALI DAĞLAR sırasıyla 1981, 83 ve 87'de neşredilmiş.

"ENVER PAŞA VE BÜYÜK ÜMİTLER (1985)" "ESKİ ÇARIKLAR (1987)" ve "AİLE BAĞLARI (1987)" ise yayımlanmış tiyatro eserleri...

Görülüyor ki Akengin'de düzgün yükselen bir bü­yüme grafiği var. Şiir ve edebiyatla uğraşmaktan cay­dırıcı bu kadar sebebe rağmen... Doğrusu takdire değer.

"Bunlar/ Körpe kalmış ekinler/ Ne büyüdü, ne soldular/ Yılların gölgesinde sessiz/ Unutuldular" diyor. Akengin... Bayburtlu Zihnî'nin bu hayrül halef evlâdı unutulmayacak... Göreceksiniz...