Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“VAFTİZLİ TÜRKLER” - 22 Ocak 1988

Bu başlık, Tercüman gazetesinin son yıllarda yurt için­de ve yurt dışında yoğunlaşan "Hıristiyanlatırma" faaliyetlerine karşı gösterdiği tepkinin öfkeli ifadesi...

Kim derdi ki bir gün gelecek, adı Türk ve Müslü­man olanların çocukları "kilise"lere sığınacaklar; pa­pazın önünde oturup vaftiz olacaklar; kurtuluşu (!) ki­liselerin soğuk ve karanlık dehlizlerinde bulduklarını sanacaklar... Hem de insanlığın dünya saltanatı peşin­deki "kilise" karanlığından, İslâmiyet'in tabiî aydın­lığına koştuğu bir zamanda.

BİR KOŞU Kİ...

Millî kimliğini henüz bulamamış; hepimizin hatala­rımız sonucu boşlukta kalmış birkaç şaşkın Türk çocuğunu "maddî çıkar" vaadiyle aldatmayı başarmış İtalyan papazın verdiği cevaba bakın: "Nasıl bir Hı­ristiyan'ın Müslüman olması sizin için önemli olaysa, bir Müslüman'ın Katolik olmasını da biz önemseriz" Doğru söze ne denir? Bir Müslüman'ın Katolik veya Hıristiyan olması, gerçekten de önemli bir olaydır. Su­yun tersine akıtılması gibi bir şey... Bir Hıristiyan'ın Müslüman olmasını biz nasıl memnuniyetle karşılar­sak, Müslümanlar'dan bir Hıristiyan kazanmaları da elbette onları memnun eder... Bir farkla! Hıristiyanlar bilgi sahibi oldukça Müslüman oluyor, adı Müslüman olanlar ise cahil kaldıkça Müslümanlık 'tan uzaklaşıyorlar. "Le Monde"un, "Dinle Beyaz Adam!" yazısı­nı bir okuyun... Bir de Vehbi VAKKASOĞLU'nun, "İs­lam, Dünya Gündeminde" eserini... Dünya nereye gi­diyor? Son birkaç yılda kaç atom âlimi, fizikçi, mate­matikçi, filozof, kendi dallarında uzman kişi İslâmi­yet'i seçmiş... İçlerinde hiç maddî çıkar, vaadiyle, kan­dırılarak Müslüman olan var mı? İslâmiyet "akıl", "iman" ve "şuur" işidir. Yalan, kandırma ve menfaat temeline dayalı "iman" olur mu?.. İslâmiyet böyle bir sun'îliği kabul eder mi? Hıristiyanlık da kabul etmez. Sayılan iki elin parmakları sayısını geçmeyen bu şaş­kın çocuklar gerçekten şuurlu Müslümanlar mı idiler ki, Müslümanlıktan çıkmış olsunlar...

Birini bir Ermeni kız arkadaşı kandırmış; diğeri sü­rekli verilen harçlık, alman renkli televizyon ve vaadedilen maddî çıkarlara aldanmış; bir diğeri ise şu anda pişmanmış... Bir haber daha: Papazlar günah duygu­ları içinde çırpınan fahişe, cinsi sapık gibileri hedef ola­rak seçiyorlarmış. Bir bakıma iyi değil mi? Bizim so­kağa attıklarımızı onlar topluyorlar... O da bir kazanç...

ASIL KAYIP

Bazı gazetelerin bu konudaki hassasiyeti memnuni­yet verici... Fakat asıl üzerinde durulması gereken kilisenin el attığı bu 8-10 çocuk mu? Din terbiyesi, ta­rih şuuru, yurt sevgisi veremediğimiz için adım adım kaybettiğimiz milyonlar, onmilyonlar ne olacak?.. Bir yandan onlar, diğer yandan da inançları, ibadetleri, örtüleriyle alay ederek devlet adına kendimizden soğut­tuğumuz büyük kitleler... Cümlesi...

"Din", "tarih", “gelenek” deyince öcü gibi baktık. Yeni yetişenlerimizi ökse otu gibi köksüz, kimliksiz, şaş­kın bıraktık. Anadan babadan din terbiyesi alanlara ise yapmadık bırakmadık... Onları da devletten soğut­tuk, "İstismar odakları"nın kucağına attık... Elimiz­de ne kaldı ki!.. Hürriyet refikimiz, bir de bu kadîm ve küllî yaraya parmak bassa diyorum. Gizlisine lüzum kalmasın diye devlet tarafından resmen açılan Kur'ân kurslarına; dahası imam-hatip liselerine, resmî din ders­lerine bile tahammülsüzlük gösteren önünü görmez, kısır görüşlere... Bir de bunlara el atsak...

Çobansız sürü bulduğu için bizim sahamızda tursuz dolaşan papaz efendilere gelince: Biz o peşine düştüklerinizin "vâftizsiz"ini bile kaybettik. Alın "vaftizli"si de sizin olsun...