“Cuma” günü, en hayırlı, gündür. Peygamberimiz öyle buyurmuş... O buyurmuşsa aynen doğrudur. Öyleyse "cuma", "kara" değil, "ak"tır. Allah'ın her günü "ak "tır. Onu "kara" yapan biziz... Yazık ki biziz...
Ecdadın ciltlere sığmaz kısa deyimleri var... "Uyuyan yılanı uyandırmak", "Pire için yorgan yakmak" gibi... Halk müfekkiresinden yüzyıllar içerisinde olgunlaşıp çıkan bu deyimler boşa söylenmemiştir. Onları değerlendirmek ve ibret almak, "yüz" yıllardan, "bin" yıllardan ibret almak demektir.
PİRE İÇİN YORGAN YAKMAK
"Din" gibi hassas bir konuda, "üslûb"a dikkat edilmesi için şu sütunlarda "on"larca değil, "yüz"lerce yazı yazılmıştır. "Din üzerine devlet adına konuşurken, üslûba dikkat edilsin!" demişizdir. Yüzlerce defa... "Milleti küstürmeyelim" denilmiştir. "Din adına yapılan bir yanlış, inananlar arasında, telâfisi güç geniş yankılar uyandırır" diye hayıflanılmıştır. Değer-değmez konularda "millet"i kırbaçlayarak, "Kendi kalemize gol atmayalım" ikazı yapılmıştır. Alın şu "başörtüsü" konusunu... Bu konuya "devlet" boyutunu katan da ilk defa biz olduk:
"Endişemiz din için değil, devlet içindir" dedik. Ve ilâve ettik: "Stratejik bir coğrafyada, bir gönül işi olan din üzerine hassasiyetler meydana getirmek dine değil, devlete zarar vermektedir. Kıyıda köşede, üç-beş kız çocuğunun başını örtmesi, binlerce yıllık tecrübe temeline oturan güçlü Türk devletine asla zarar vermez. Ama bir ateş çemberi içerisindeki Türkiye'de, ne kadar müşterek değer varsa, hepsini harekete geçirip o ortak paydalarla bütünlüğümüzü güçlendirmek varken, o bütünlüğü zedeleyecek tutumlara girmek, bizi dağıtmak isteyen istismar odaklarının işine yaramaktadır. Yapmayın, birliğimize, bütünlüğümüze kıymayın!" Aynen böyle demişiz 4 Kasım ve 9 Aralık 1988 tarihli Tercüman’larda… Ve diğerlerinde… Değişik başlık ve uslüplarla… Yıllardır…
Şimdi "Kara Cuma" diye başlıklar atıyor, hayıflanıyoruz. Bir "cuma namazı" sonunda, mübarek "örtü"yü diline dolayarak, "devlet"e "Kahrolsun!" çeken "çarşaf"ın altından, bazı "aşırı sol" ve "bölücü" erkek militanlar çıkmış. Emniyet raporları öyle diyor... Doğrudur...
İşte bizim de korktuğumuz, dediğimiz bu idi... Aylar-yıllarca önce...
İBRET ALACAK MIYIZ?
Ataların "Pire için yorgan yakmak" dediği olay işte bu!.. "Din" ve "devlet"i birbirine karşı gösterme ihtiyatsızlığı bize çok pahalıya maloldu. Acaba ibret alacak mıyız?
"Yönetim" bir sanattır. İnce, ipince bir sanat... Tarih bilgisi ister. Strateji ister... Halk psikolojisini bilmeyi gerektirir. Dahası, halkı sevmeyi icabettirir. Halkı inançları, tutkuları, değer hükümleriyle kucaklamayı... Elin adamı ta Avrupa'lardan, Amerika'lardan kalkıyor; Afrika'nın iptidaî-yerli kabilelerinin içerisine giriyor; onlara kendini kabul ettiriyor... Onları "tam-tam" ve "hurafe"leri ile kucaklayarak...
Bize ne oluyor ki, uzun yüzyıllar "dünya hâkimiyeti"ni elinde bulundurmuş milletin bin yıllık inançlar bir "tam-tam" ilkelliği ile oynayıp duruyoruz?..
Kaldı ki, yanlış varsa düzeltmenin yolu onu dürtükleyip durmak değildir. "Yönetim sanatı", "yönetim stratejisi" ve "halk psikolojisi" dediğimiz işte bu!.. "Demokrasi" denilen şeyin icabı da bu değil midir?
Ortada birileri dolaşıp duruyor. Son Türk devletinin başına gaileler açmak için...
"Kanunla sınırlanmayan"ı, "kanunla serbest bırakma" garipliğine düştük. Artık başka garipliklere düşmeyelim. Suyu akışına bırakalım. Kimsenin inancına, kıyafetine el ve dil uzatmayalım.
“Din ü millet”, “mülk ü millet” tarihi esprisine kıymayalım... Allah aşkına kıymayalım...