Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“KARA CUMA” ÖYLE Mİ? - 24 Mart 1989

“Cuma” günü, en hayırlı, gündür. Peygamberimiz öyle buyurmuş... O buyurmuşsa aynen doğrudur. Öyleyse "cuma", "kara" değil, "ak"tır. Allah'ın her gü­nü "ak "tır. Onu "kara" yapan biziz... Yazık ki biziz...

Ecdadın ciltlere sığmaz kısa deyimleri var... "Uyuyan yılanı uyandırmak", "Pire için yorgan yakmak" gibi... Halk müfekkiresinden yüzyıllar içerisinde olgunlaşıp çı­kan bu deyimler boşa söylenmemiştir. Onları değerlen­dirmek ve ibret almak, "yüz" yıllardan, "bin" yıllardan ibret almak demektir.

PİRE İÇİN YORGAN YAKMAK

"Din" gibi hassas bir konuda, "üslûb"a dikkat edil­mesi için şu sütunlarda "on"larca değil, "yüz"lerce yazı yazılmıştır. "Din üzerine devlet adına konuşurken, üs­lûba dikkat edilsin!" demişizdir. Yüzlerce defa... "Mil­leti küstürmeyelim" denilmiştir. "Din adına yapılan bir yanlış, inananlar arasında, telâfisi güç geniş yan­kılar uyandırır" diye hayıflanılmıştır. Değer-değmez konularda "millet"i kırbaçlayarak, "Kendi kalemize gol atmayalım" ikazı yapılmıştır. Alın şu "başörtüsü" konusunu... Bu konuya "devlet" boyutunu katan da ilk defa biz olduk:

"Endişemiz din için değil, devlet içindir" dedik. Ve ilâve ettik: "Stratejik bir coğrafyada, bir gönül işi olan din üzerine hassasiyetler meydana getirmek di­ne değil, devlete zarar vermektedir. Kıyıda köşede, üç-beş kız çocuğunun başını örtmesi, binlerce yıl­lık tecrübe temeline oturan güçlü Türk devletine asla zarar vermez. Ama bir ateş çemberi içerisindeki Tür­kiye'de, ne kadar müşterek değer varsa, hepsini ha­rekete geçirip o ortak paydalarla bütünlüğümüzü güçlendirmek varken, o bütünlüğü zedeleyecek tu­tumlara girmek, bizi dağıtmak isteyen istismar odak­larının işine yaramaktadır. Yapmayın, birliğimize, bütünlüğümüze kıymayın!" Aynen böyle demişiz 4 Kasım ve 9 Aralık 1988 tarihli Tercüman’larda… Ve diğerlerinde… Değişik başlık ve uslüplarla… Yıllardır…

Şimdi "Kara Cuma" diye başlıklar atıyor, hayıflanı­yoruz. Bir "cuma namazı" sonunda, mübarek "örtü"yü diline dolayarak, "devlet"e "Kahrolsun!" çeken "çarşaf"ın altından, bazı "aşırı sol" ve "bölücü" er­kek militanlar çıkmış. Emniyet raporları öyle diyor... Doğ­rudur...

İşte bizim de korktuğumuz, dediğimiz bu idi... Aylar-yıllarca önce...

İBRET ALACAK MIYIZ?

Ataların "Pire için yorgan yakmak" dediği olay işte bu!.. "Din" ve "devlet"i birbirine karşı gösterme ihti­yatsızlığı bize çok pahalıya maloldu. Acaba ibret alacak mıyız?

"Yönetim" bir sanattır. İnce, ipince bir sanat... Tarih bilgisi ister. Strateji ister... Halk psikolojisini bilmeyi ge­rektirir. Dahası, halkı sevmeyi icabettirir. Halkı inançla­rı, tutkuları, değer hükümleriyle kucaklamayı... Elin ada­mı ta Avrupa'lardan, Amerika'lardan kalkıyor; Afrika'nın iptidaî-yerli kabilelerinin içerisine giriyor; onlara kendi­ni kabul ettiriyor... Onları "tam-tam" ve "hurafe"leri ile kucaklayarak...

Bize ne oluyor ki, uzun yüzyıllar "dünya hâkimiyeti"ni elinde bulundurmuş milletin bin yıllık inançlar bir "tam-tam" ilkelliği ile oynayıp duruyoruz?..

Kaldı ki, yanlış varsa düzeltmenin yolu onu dürtükleyip durmak değildir. "Yönetim sanatı", "yönetim stratejisi" ve "halk psikolojisi" dediğimiz işte bu!.. "Demokrasi" denilen şeyin icabı da bu değil midir?

Ortada birileri dolaşıp duruyor. Son Türk devletinin ba­şına gaileler açmak için...

"Kanunla sınırlanmayan"ı, "kanunla serbest bırakma" garipliğine düştük. Artık başka garipliklere düşmeyelim. Suyu akışına bırakalım. Kimsenin inancına, kıyafetine el ve dil uzatmayalım.

“Din ü millet”, “mülk ü millet” tarihi esprisine kıymayalım... Allah aşkına kıymayalım...