Batı Trakya, Edirne'nin Tekirdağ'a komşu topraklarının devamı olan ve bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalmış bulunan Dedeağaç, Gümülcine, Iskeçe, Kavala, Drama, Serez çevresine verilen isim... Murad Hüdavendigâr zamanında fethedilmiş. Yaklaşık 450 yıl Osmanlı toprağı olmuş. Lozan Andlaşması ile Yunanistan'a bırakıldığı resmen kabul edilmiş. Andlaşmaya göre Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rum azınlık, Yunanistan sınırları içerisinde kalan Türkler'le mübadele edilecek, ancak bu uygulamadan Batı Trakya ve İstanbul hariç tutulacak. İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri yerlerinde kalacaklar. Fener Ortodoks Patrikhanesi de, Bizans'ın son hatırası olarak İstanbul'da bırakılacak...
İstanbul Rumları'nın ve Patrikhane'nin yerlerinde bırakılmasından Yunanistan'ın kazançlı çıktığını gelişen hadiseler gösterdi. Batı Trakya Türkleri'nin yerlerinde bırakılması ise, Anadolu çıkarmasında yenik düşen Yunanistan'ın hırçınlık ve intikamına bir tatmin fırsatı doğurdu. Batı Trakya Türkleri'ne karşı 61 yıldır safha-safha ve kurnazca uygulanan baskılar, bu fırsatın Yunanistan tarafından iyi değerlendirildiğinin kâmil isbatı.
İstanbul'da kalan Rumlar Osmanlı'nın geniş müsamahasını tevarüs eden T.C. Devleti'nin tanıdığı engin hürriyet havası ve azınlık psikolojisinin verdiği dayanışma ile ticarî atılımlara girdiler, ekonomik durumlarını güçlendirdiler.
Batı Trakya Türklüğü ise, son yıllarda giderek artan ve tarihte eşi görülmemiş bulunan ekonomik, siyasî ve sosyal baskılar altında.
AKIL ALMAZ BASKILAR
Önce dahilî tehcirle işe başladılar. Türk sınırındaki Türk ailelerle, İskeçe’nin batısındaki Türk cemaatini ortaya; Gümülcine-İskeçe bölgesine mecburi iskânla topladılar. Böylece Türk sınırında Dedeâğaç, batıda ise Kavala, Drama ve Serez bölgesi Türkler'den boşaltıldı. Bu faaliyet öyle kurnazca yapıldı ki, ne dünyadan, ne bizden ses-soluk çıkmadı.
Yunanlılar'ın yaptıkları bunlardan ibaret kalmadı şüphesiz... Öncelik yasak bölgeler ihdas edildi. Kuzeydeki Balkan bölgesi, "Ova" bölgeleri ile ayrıldı. Bilâhare Bulgar sınırındaki Balkanlı Müslümanlar'a, ayrı ırk ve soylardan oldukları telkin edildi. Bu suretle, bir devletin kendi teb'ası araına sun'î ayrılıklar sokması garabeti ortaya çıktı.
Anayasa ve kanunlar önünde Rum cemaati ile eşit haklara sahip Türk cemaatine giderek bu kanunî haklar esirgenmeye başlandı.
1930'lu yılların ilk yarısında ülkede gelişme istidadı gösteren komünist yayılmaya karşı özellikle sınır bölgelerinde uygulanmak üzere konulan tedbirler, bugün sadece sınır bölgelerinde değil, ülkenin her yanında, fakat sadece Türkler'e karşı kesin ve acımasızca uygulanmakta...
Bu insafsız tatbikat o dereceye ulaştı ki, Türk cemaate yeni inşaat, tadilât, hattâ tamirat ruhsatı verilmiyor. Gayrimenkul alın izni tanınmıyor. Araba ve traktör kullanma ehliyeti alma hakları yok. Ticarethane ve işyeri açamazlar. Arazileri her fırsatta sebepsiz ve kanunsuz yere istimlâk edilir veya hükümet malı olarak gösterilir. Son yıllara kadar muhafaza edilebilen Türk Evkaf Emlâkine de nihayet el konuldu. Orta ve yüksek tahsil fırsatları mevcut değil. Devlet memuru olma imkânlarından mahrumlar. Verimli ziraî mahsulleri ekim izni verilmez. İnanılmaz ama, son yıllarda din ve isim değiştirmeye zorlanır oldular.
BU KADAR DA DEĞİL
Yunanistan'da ilkokullar cemaat okulları... Buna rağmen Türk ilkokullarındaki müfredat, idarenin güdümünde. Türkçe dersler 15 saati geçmez. Türk öğretmenlerin maaşları Hıristiyan cemaat okulu öğretmenlerine verilenin beşte biri kadar, öğretmenlerin hiçbir sosyal hak ve teminatları yok.
Everdiği oğluna, gelin ettiği kızına, artan nüfusuna bir ilâve oda yapamayan insanlar nasıl yaşar? Saçağı uçan, duvarı çatlayan, kiremiti kırılan evine bir çivi çakma; bir kiremit koyma imkânı verilmeyen insanların haklarını kim arar, kim sorar? 500 yıldır tevarüs edegeldikleri tarlaları, bahçeleri ellerinden alınan çiftçi ne eker, ne biçer? Maddî imkânsızlık, eğitim yetersizliği müfredat bozukluğu sebebiyle ortaokula bile gidemeyen ve cahil bırakılan çocuklar istikbale nasıl hazırlanır?
Bu sorular cevapsızdır.
Yurtta ve cihanda sulh istemek, ancak büyük milletlerin harcıdır. İnsan ve yurttaş hakları, yurtta ve cihanda sulh prensibi, "Elen"in çocukları elinde bir fantezi, bir oyuncaktır. Batı Trakya Türklüğü ise, Lozan Andlaşması ile kurulan eşit statünün kendilerine de uygulanmasını istemektedirler.
Hiçbir istek, bu kadar masum ve haklı olamaz.