Türkiye Diyanet Vakfı "vergi" kaçırmış. Bir gazete böyle diyor. Halbuki T. Diyanet Vakfı "vergiden muaf" bir kuruluş... Bakanlar Kurulu kararıyla, kendisine bu imtiyaz verilmiş. Gerekçesi de, devlet tarafından yapılması icabeden bazı "kamu" hizmetlerini vakfın kendi kaynaklarından yürütüyor olması... Yalanın mantığı olur mu? Aynı gazetenin bir iddiası da şu: Türkiye Diyanet Vakfı "hac vurgunu" yapmış.. Sanırsınız ki, yol kesen haramileri anlatıyor... Büyük "hac organizasyonu"nun maddî yükünün Türkiye Diyanet Vakfı'nın omuzlarında olduğunu bilmeyen var mı? Yönetmelikleri var, Bakanlar Kurulu kararları var, mevzuatı var... 10 yıl gerilere doğru giden tatbikatı var. Dahası çeşitli bakanlık temsilcilerinden oluşan bir üst komisyonu var... Düzenlemeler o resmî mevzuatla yapılır. Kararlar bu yüksek kurulca alınır. Diyanet ve vakıf ise bu mevzuatı ve kararları uygular...
Peki, gazetenin "Diyanet Vakfı'nın hac vurgunu" başlıklı haberinin bir "kılıf"ı yok mu? Yalanın ne ölçüde bir mantığı olabiliyorsa, bu habere de bir "kılıf" bulunmuş... O da, ilgili mevzuatın yorumunda ortaya çıkan anlayış farkı; henüz sonuçlanmayıp devam eden matrah farkı ihtilâfı ve yazışmalar...
Yazışmaları başlatan ve davayı açan ise Vakıf bizzat kendisi... Ne "kaçakçılık" var, ne ihbar ne de "vurgun!.." Vakıf yönetimi, hac gelirlerinin vergiye tâbi olup-olmayacağı konusunda tereddüde düşmüş. Durumu Maliye Bakanlığı'ndan sormuş... Sormasa mı imiş?
Sormuş da ne olmuş? Maliye Bakanlığı, çeşitli kuruluşlardan "görüş" istemiş. Görüşü istenen kuruluşlar, vergilendirilmeme istikametinde, yeni Vakıf lehine görüş bildirmişler. Bakanlık bundan tatmin olmamış. Konuyu bir de kendi "uzman"ına inceletmiş... 20.4.1983 tarihli uzman raporu da, T. Diyanet Vakfı’nı vergi mükellefi saymamış. Bütün bunlara rağmen Maliye Bakanlığı "hac gelirlerinden vergi ödenmesi gerektiği"ni bir yazı ile Vakfa bildirmiş... Bunun üzerine Vakıf yönetimi, 1982 ve önceki yıllar vergilerini ödemiş, fakat "dava" açma hakkını saklı tutmuştur. Ankara Vergi Mahkemesi'nde ise dava açmıştır. Hayrettir, bu dava da Vakıf "lehine" sonuçlanmıştır. Fakat bu karar, bilahare üçte iki çoğunluk kararıyla Danıştay tarafından bozulmuştur. 3 üyeden ikisi karara katılmamıştır.
Müteakip yıllar vergileri, hep bu ihtirazî kayıtla ödenegelmektedir ve her yılın ödemesi yargı önündedir.
Ne "kaç-göç", ne "vurgun!.." Ortada, vergi matrahı konusunda lehte ve aleyhte karşı görüş ve "içtihat" farkları var... Bunun da tedbirleri alınıyor. Vakıf "sened"ine vuzuh getirmek vesaire gibi...
Türkiye'de "din" konusundaki sun'i hassasiyetler malûm... "Din"e karşı müteyakkız olmak, hâlâ prim getiriyor. İşte Vakıf, o psikolojinin kurbanı... Nitekim emsal vakıfların emsal gelirleri vergi dışı sayılmış. Bu ayrıcalığa dair bütün belgeler elimizde... Gerekirse onları da açıklayacağız.. Devlet vakfa bir "görev" vermiş... Resmî bir görev... Bir de vergi "muafiyet"i tanımış... Buna rağmen "urun abalıya!" deniliyorsa, Türkiye şartlarında buna da şaşılmaz... Zira, Türkiye'nin şartları henüz budur...
T.Diyanet Vakfı bir hayır kuruluşudur. Mal varlığının % 80'ini Türkiye'nin dinî imarına harcamaktadır. Dahası yurt, burs ve eğitim faaliyetlerine, sağlık hizmetlerine, fakirlerin yedirilip-giydirilmesine... Emsal vakıflardan farklı ve haksız olarak vergilendirilmeye çalışılan vakıf kaynakları, "devlet"in yapması icabeden bu hizmetlere harcanmaktadır.
Onu karalamak, yürüttüğü hizmetlere karşı çıkmak demek değil midir?.