Bugünlere nasıl geldik?.. Cevabını Türkiye Diyanet Vakfı'nın son hizmeti "Sahibini Arayan Madalya'da bulmak mümkün. Yabancı işgalin acısını; kurtuluşun "ihtilâfta mı, yoksa "ittifak"ta mı olduğunu; zaferlerimizin arkasında hangi manevî gücün bulunduğunu...
Bu film köy, kasaba, şehir bütün yerleşim merkezlerinde gösterilmeli... Gösterilmeli ki, işgal altında iken izin vermediğimiz iki başlılığın, barış içinde nasıl çok başlılığa dönüştüğü anlaşılsın.
İşte "Mukavemet Teşkilâtı" kurulmuşken, onu kabullenmeyip bir yenisini kurmaya kalkışanlara "müftü efendi" hazretlerinin ikazı: "-Kurt köyümüze dalıyor. Biz kazma-kürek ne varsa kapıp üzerine yürüyecek yerde birbirimizle uğraşıyoruz. Size derim efendiler!.. Gücünüzü çekmeyin, çekmeyin ki, milleti kurda lokma etmeyelim!.. " Bu güçlü ikaza aynen bugün de muhtaç değil miyiz?..
Malazgirt'in arkasında nasıl Sarı Hoca; Osmanlı'nın muhteşem kuruluşunun arkasında nasıl Şeyh Edebali; İstanbul fethinin arkasında nasıl Ak Şeyh varsa; Maraş'ın kahraman oluşunun gerisinde de öyle bir "şeyh", Ali Sezai Efendi var. İşte, "Artık taşıyamıyorum, al bu yükü benden hocam" diyen Mukavemet Teşkilâtı Reisi Aslan Bey'e Ali Sezai Efendi Hazretleri'nin sanki hatiften gelen bir kararlılıkla yüklediği mes'uliyet: "-Sabır Aslan Bey oğlum, sabır... Sabır bir işin gününü, saatini, olma anını kestirebilmektir. Önce sabır, sonra zafer!.." Bu soluğun, fetih uzayınca tahammülü biten ve muhasarının kaldırılmasını emreden Sultan Fatih'e "Dur hele!.. Dayanın, fetih müyesser olacaktır" diyen Akşemsettin'in soluğundan farkı var mı?..
"-Adam arıyorum, adam arıyorum!.." diye elinde fener sokak sokak dolaşan İzzet Derviş buğun geri gelse, ayrı bir şey mi arardı?..
Sadece Maraş'ın kurtuluşunun değil, bütün "İstiklâl Harbi"mizin ilk tetiğinin, Türk kadınının başındaki örtüye uzanan yabancı ele çekildiğini de bu filmden öğrendik...
"-Allahümme yâ Vedûd" diye dua eden sabilerin; toplu hatimler yapan masumelerin ise, savaşan askerimizin dua desteği olduğunu...
"Sahibini Arayan Madalya", ABD ve bütün Avrupa ülkelerinde oynatılmalı... Özellikle yabancı düşmanlığına maruz Türk işçileri arasında. Haymlarda, evlerde, lokallerde... Fransızlar'ın ve onların şımartıp üzerimize saldığı Ermenilerin cibiliyetlerinin daha iyi anlaşılması için. "-Hıristiyan nüfusla iyi geçinmek zorundasınız" diyen işgalci Fransız generaline karşı Ali Sezai Efendi'nin cevabı: "-Kumandan efendi!.. Onlar bu memlekette sizin akıl erdiremeyeceğiniz kadar sağlam bir şekilde korunmaktadırlar. İşte sayabildiğin kadar kiliseleri!.. İşte kuyumcu dükkkanları ve sarrafiyeleri!.. Maraş'ın en güzel konakları, bağ-bahçeleri onların. Bizde olan hakları, hürriyetleri onlardan mı esirgedik?.. Büyük devletler kafalarını karıştırmadan önce millet-i sadıka idi onlar... Türk milletinin Fransız milletinden bu konuda alabileceği hiçbir ders yoktur!.. "
Bizim ise o günlerden alacağımız dersler var. Küçük Ağa'daki hazzı bu filmle bize yeniden tattıran Tarık Buğra'yı ne ile mükâfatlandırmalı bilmem... Başarı grafiğini bir daha yükselten Yücel Çakmaklı'yı da.
Rafet Hoca, Ali Sezai Efendi, Aslan Bey, Sütçü İmam ve diğerleri iyi temsil edildiler.
T. Diyanet Vakfı yöneticilerini ve yapım koordinatörü Halil Kaya'yı yeniden tebrik ediyorum.