Ticaret ahlakı, genel ahlâkın önemli bir bölümüdür.
Bir ülkenin, sosyal güçlülüğü, ticaret ahlâkı ile kolayca ölçülür. Çünkü hiç kimse ticaret ilişkilerinin dışında değildir. Mağazada, bakkalda, pazarda alıcı ve satıcının birbirine karşı tutum ve davranışları, o ülkenin sosyal ahlâkının seviyesini yansıtır.
Ticaret münasebetleri çıkar ilişkileridir. Bu bakımdan kişinin ahlâka saygısı, gayr-ı meşru çıkarları karşısında direnişine bağlıdır. Sözle dürüstlük ve fazilet nutku atmak kolaydır. Zor olan gayrı meşru çıkarlara heveslenmemektir.
Çağımızda ticaret alanı, sürekli fırsatlar kazandırıyor. Gittikçe artan nüfus; teknik gelişmelere rağmen sınırlı kalan hammadde kaynakları, temel ihtiyaç maddelerine olan talebi arttırmıştır. Artan talep yoğunluğu ise, tüccara yeni fırsatlar vermektedir. Şahsî çıkar, çekicidir. Bu sebepledir ki "KANUNA KARŞI HİLE" yolları aranmakta, fiyatlar sun’ artışlar göstermektedir.
Dürüstlük her çağda yüce kalmıştır. Dürüst tüccar, piyasanın teminatıdır. Bir toplumda dürüstlük prensipleri hâkim olursa, o toplum güçlü temeller üzerindedir. . Modern ulaşım vasıtaları dünyamızı küçült-müştür. Ticaret ilişkileri çağımız insanını birbirine yaklaştırmaktadır. Asyalı, Afrikalı, Avrupalı, birbirine ticaret bağlarıyla bağlıdır. Bu kadar geniş ortam ilişkileri, dürüstlük isteyen konulardır. Kimse kimsenin günahını yüklenmek istemiyor çağımızda. Dışarıya ihraç ettiğimiz mal "AYIPLI" ise, geri dönmekle kalmıyor, millî gururumuzu da rencide ediyor. Bu bakımdan ticaret ahlâkı, şahsî çıkarları çok taşmaktadır.
Ülkemizin tarihî gururuyla oynamak kimsenin hakkı değildir. Fakat her konuda olduğu gibi ticaret ahlâkı da kanun konusu olmaktan çok, yaygın sosyal ahlâkı da ilgilendirmektedir. Kişi ne zaman sosyal şuura ulaşır ve vicdanının sesini dinlerse, kanunlar o zaman yürürlüktedir. Aksi halde, kanuna karşı hile yolları bulunmakta kanunlar kitaplarda kalmaktadır. Bu sebeple, esnaf, tüccar, çiftçi, memur bütün insanlarımızı güçlü ahlâk şuuru ile eğitmek zorundayız.
Ticaret ahlâkı, tüccar ve esnafın faziletidir. Kanun zoruyla sağlanan dürüstlük, hem temelli ve sürekli olmaz, hem kişi haysiyetini kırar. Ahlâk prensipleri gönüllerde yaşatılmalıdır.
Toplumda hiç kimse sorumsuz değildir. Tüccar ve esnafın dürüstlüğü, şahsî çıkarların çekiciliğine ve bu kesimde çalışanların insafına bırakılamaz. Atalarımız bu prensipleri, kendi içinde hür, ayrı teşkilâtlarla sağlamışlardır. "AHİLER TEŞKİLATI" ve "LONCALAR", ünleri sınırlarımız dışına taşmış tarihî-sosyal teşkilâtlardır. Günümüzde bu teşkilâtların ve prensiplerinin yerini kanunlar doldurmaktadır. Bu bakımdan ülkemiz insanına kanunlara saygının gerekliliğini öğretmek zorundayız.
Ulu Müslümanlık, ticaret ahlâkının önemi hakkında kurallar koymuştur. Yürürlükteki mevzuat tarafından yasaklanan karaborsa, piyasa spekülâsyonları, tefecilik, malın ayıbını gizlemek, yalan yere yemin, dinimizce kınanmaktadır.
Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Asılsız yeminler malı sattırır ama onun sağlayacağı yararları ve iç rahatlığını yok-eder."
Büyük Sahâbî EBU ZER, Peygamberimizin şu sözünü nakletmektedir:
"Allah şu üç sınıf insanla ne konuşacak; ne onların yüzüne bakacak; ne de günahlarını bağışlayacaktır. Bunlar, bütün semtini gösteriş uğruna harcayanlar; başkasına yaptığından sorumlu olduğunu vicdanında duymayanlar ve malını asılsız yeminlerle satanlardır.
Rakip firmayı çöküntüye götürecek her çeşit hileye İslâmiyet izin vermez.
İslâmiyet'te "GIBTA" serbest; "HASED" yasaktır. Müslüman tüccarların kendi müşterilerini, satışı kendisinden daha az olan komşu tüccarlara gönderdikleri zamanlar olmuştur. Bunun sayısız delilleri kıssalar halinde nesilden - nesile nakledilmiştir.
Kendisi için istediğini başkaları için de isteme dürüstlüğü, ticarî ilişkiler konusunda da geçerli bir prensiptir.
Kur'an-ı Kerîm ve Peygamberimizin Hadislerinde ticaret ahlâkına aykırı davranışlar için çok sert kurallar vardır: Mutaffifîn Suresi’nin ilk beş ayetinde ölçü ve tartıda hile yapanlar şiddetle yerilmiştir.
Yasak yollara sapanlar bu şekilde yerilirken helâl yoldan ticaret yapanlar da övülmektedir. Peygamberimizin şu sözleri bu konuda sadece birkaç örnektir:
"Geçimini helâl yollarla sağlamak, ibadet dışında en önemli bir görevdir."
"Doğru sözlü, dürüst tüccar Peygamberlerle Sıddîklarla ve şehitlerle birliktedir."
"Helâl rızık kazanmak uğruna yorulup da yatanlar, bütün günahları affedilmiş olarak uykuya varırlar."
"Özü, sözü doğru tüccar, kıyamet gününde Arş gölgesinin altındadır."
Bu misalleri çoğaltmak mümkündür.
Kötülükte yarar yoktur. İyilik ise yüzyılların eskitemediği kutsal bir hazinedir. Bu hazineye fazilet sahibi kişiler sahip olabilirler. Dürüst insanların ülkesi, huzur cennetleridir. Ne zor tedbirleri, ne vergi uzmanları, ne geniş polis kadroları bu huzur ülkesini yaratabilir. Yaygın ve sevdirici ahlâk eğitimi, polisin; vergi uzmanının ve disiplin kurallarının en etkili yardımcısıdır.
Tüccar ve esnaf kesimleri sağlam milletler, içtimaî bünyeleri güçlü tohumlardır.
Türk Milleti'nin tarih ve töresi, dürüstlük örnekleriyle doludur. Bu örnekleri günümüzde de göstermek; Türk'e yaraşan doğruluğu ülkemizin her kesiminde yaygınlaştırmak; yeni nesillerimizi, yüksek ahlâk şuuruna ulaştırmak, ilk görevimiz olmalıdır.