Yeni Düşünce: Yurtdışına gönderdiğimiz işçilerimizle ilgili problemler ne zaman başladı? Bu problemlerin temelinde ne yamaktadır?
H.Mert: 1961 yılından itibaren devlet olarak yurtdışına işçi göndermeye başladık. Problemlerin kaynağı olarak kabul ettiğim ilk olay yapılan anlaşmalarla başladı. Şöyle ki, önce işgücü anlaşmaları yapıldı bazı ülkelerle... Akabinde işçilerimizi göndermeye başladık. Sosyal ve kültürel anlaşmalar imzalanmadan tabii... Bu anlaşmaların imzalanması işgücü anlaşmalarından yıllar sonraya rastlar. F.Almanya ile işgücü anlaşması yaptığımız tarih 1961. Sosyal Güvenlik anlaşmasını imzaladığımız tarih 1964. Belçika ile 1964'te işgücü anlaşması imzalamışısız. Sosyal Güvenlik anlaşmasını işe 1969'da. Yani biz yurtdışına işçi gönderelim demişiz, fakat bu işçilerin sosyal ve kültürel ihtiyaçları problemleri olur mu diye hiç düşünmemişiz. İşçi göndermişiz, problemlerler ortaya çıkmış. Bunun üzerine devlet olarak bu problemlerle ilgili sosyal anlaşmalar yapma ihtiyacı duymuşuz.
Yeni Düşünce: Ne gibi problemler?
H.Mert: İnsanla ilgili problemlerdir bunlar. İnsan sadece çalışan makina gibi bir varlık değil ki... Anadolu'nun dışa kapalı, hatta en fazla kapalı muhitlerinden Avrupa'nın hayat tarzı, kültürü, yapısı bize benzemeyen ve kültür emperyalistlerinin açıktan çalıştığı bu pazarlara insanımızı sürünce tabii ki bunun arkasından bir takım problemler çıkacaktı.
Başta intibak ve dil problemi çıktı. Arkasından ise hayatın her alanındaki farklılıklardan doğan problemler sökün etti.
Yeni Düşünce: İşçilerimizin dinle ilgili problemleri, ihtiyaçları neler olmuştu?
H.Mert: Problemlerin ağırlıklı bir yönüdür, din alanındaki problemler. Gönderdiğimiz işçimiz vakit namazını hayn'da da, çalıştığı işyerinde de kılmaya çalıştı. Kıldı, kılamadı. Ama Cuma geldi. İçinden bir dürtü, bir zorlama... Cuma namazı kılma ihtiyacı hissetti. Kılacak bir yer bulamadı. Ramazan geldi; iftarını, sahurunu ayarlayamadı. Cenazesi oldu, cenazesini kaldıramadı. Çocukları eğitim çağına geldi, dini eğitim veremedi.
Yeni Düşünce: Bu en basit dini ihtiyaçların karşılanması nasıl olmuştur?
H.Mert: Bu ihtiyaçları işçilerimiz kendileri karşılamaya çalışmışlardır. Üç-beş himmet sahibi biraraya gelip dernekler kurmuşlar, boş zamanlarda bu derneklerde biraraya gelmeye çalışmışlar. Biraz dini bilgisi olan birisi öne geçmiş, namaz kıldırmış; bunu duyanlar koşup cemaate uymuşlar. Burası giderek mescitleşmiş, camileşmiş... Okul saatleri dışında çocuklarını buralara göndermişler. Kur'an okumasını, namaz kılmasını öğretmişler. Onlara Türk ve Müslüman olduklarını anlatmışlar. Et ve kurban kesimi, cuma, bayram, kandil, nikah gibi problemleri nasıl halledeceklerini araştırmaya koyulmuşlar ve bir çoğunu halletmişler de... Ama bu durum yeni bir takım problemlerin doğmasına da sebep olmuş.
Yeni Düşünce: Ne gibi?
H.Mert: Devletin başıboş bıraktığı bu alanda, işçilerimiz samimi gayretlerle boşluğu doldurmaya çalışırken istismarcılar türemiştir. Dinî-siyasî bazı gruplar meydanı boş bulunca dine hizmet adına ortaya çıkmışlar, dini ihtiyaçlarını karşılamak düşüncesinden başka bir düşüncesi olmayan işçilerimizi maddî, manevî bütün yollarla istismar etmişlerdir.
Yeni Düşünce: Devletin hu işe el atması ne zaman başladı?
H.Mert: Mahallinde bu problemler dallanıp budaklanmaya; bir takım ideolojik-dini-siyasi gruplar ortaya çıkıp devlet aleyhine tahripkâr davranışlarda bulunmaya vatandaşı bölmeye başlayınca devletin aklı başına geldi, öncelikle konsolosluklarda Çalışma Bakanlığı müşavir ve ateşeleri yanı sıra sosyal yardımcı din görevlileri gönderilmeye başlandı.
Diyanet İşleri Başkanlığı baştan sadece Ramazan ayına ve bayramlara mahsus bir aylık veya bir haftalık geçici görevliler gönderirken, 1978 yılından itibaren müşavirlikler kurarak (önce F.Almanya, Hollanda, Belçika'da, sonra ise Fransa, İsveç, Danimarka, İsviçre, Avusturya ve Avustralya'da) daimi din görevlileri göndermeye başladı. Muşavirlikler kurulduktan sonra onların nezdinde ücretleri derneklerce karşılanmak üzere din görevlileri gönderildi.
Yeni Düşünce: Son günlerde başını bir hayli meşgul eden bir hadise vardı. Diyanet İşleri Başkanlığı yurtdışına gönderdiği din görevlilerinin maaşını Rabıtatü'l Alemil İslami'den aldı şeklinde.
H.Mert: Evet!... Bu arada 1979 yılında Devlet Bakanı M. Kelleci ve Diyanet İşleri Başkanı T.Altıkulaç bir toplantı dolayısıyla bulundukları Kıbrıs'ta, S.Arabistan'dan toplantıya katılan Rabıtatü'l Alemil İslami temsilcileriyle görüşürler ve Türkiye'ye davet ederler. Yapılan görüşmelerde Rabıtatü'l Alemil İslami'nin Avrupa'da müslüman işçilerin bulunduğu ülkelere Arap ülkelerinden seçtiği din görevlilerini göndereceği ortaya çıkınca biz D.İ. Başkanlığı olarak buna karşı çıktık dedik ki Türk işçilerinin bulunduğu yerlere din görevlisi gönderilecekse, bu Türkçe konuşan ve Türkiye'den gidecek görevliler olmalı. Tartışmalar sonunda bunu kabul ettirdik. 1979 yılından 1983 yılına kadar Rabıtatü'l Alemil İslami belli sayıdaki din görevlilerimizin maaşlarını ödedi. Burada şunu hatırlatmakta fayda var. Din görevlilerinin seçimi ve gidecekleri yerlerin tayini D.İ. Başkanlığı tarafından yapılmıştır. Bu görevlilerle Rabıtatü'l Alemil İslami'nin bir münasebeti olmamıştır. Bu görevlilerin maaşları bankalardaki hesap numaralarına gönderilmiştir. Bütün bu planlar Dışişleri Bakanlığ'ının ve diğer ilgili kurumların bilgisi tahtında yapılmıştır.
Yeni Düşünce: Bu uygulamadan ne zaman ve niçin vazgeçildi?
H.Mert: 1983 yılına gelindiğinde bizzat Başbakan bu işe müdahale etti. Yurtdışına göndereceğimiz personelin maaşını kendi imkanlarımızla karşılarız dediler. Başta Türk Kültür Varlığını Koruma Fonu'ndan 400 kontenjan ayrıldı. Bugün bu sayı 600'e kadar çıktı.
Yeni Düşünce: Bugün özellikle F.Almanya'da çeşitli dinî grupların camileri var. Bu camiler din alanında işçilerimizin bölünmüşlüğünün bir göstergesi... Bu, İslamın espirisine ve özellikle "cami" anlayışına ters değil mi? Bu hususta ne diyorsunuz?
H.Mert: Devlet işçilerimizin tabii ihtiyaçlarını resmi yollarla karşılamayınca vatandaşlar kendi imkânlarıyla ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlar... İyi de olmuş... Ekseriyet itibarıyla bu ihtiyaçlar meşru vasıtalarla giderilmiş. Fakat bu arada bazı dinî gruplaşmalar da olmuş. Sözünü ettiğiniz grup camileri -ki bu cami espirisine terstir- böylece oluşmuş. Dernekleşmelerde de olduğu gibi...
Yeni Düşünce: Peki, bu durum için vadandaş ne diyor? Nasıl karşılıyor?
H.Mert: Vatandaş bundan fevkalade rahatsız... Hatta bu dinî gruplara yardımcı olan, onlara yakın görünen bir çok insanlar da rahatsızlık duyuyorlar. Ama biz devlet olarak sözü edilen bu ihtiyaçlara uzun süre kayıtsız kaldığımız için, ihtiyaçlarını o gruplarla gidermişler. Kendilerini buna mecbur saymışlar.
Yeni Düşünce: Cami konusundaki gruplaşmaları önlemek için yapılanlar nelerdir?
H.Mert: Din konulu gruplaşmaları önlemek ve vatandaşlarımızı İslamiyet'in bütünleştirici espirisinde birleştirebilmek için her türlü imkânsızlıklara rağmen çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Resmî din görevlileri gönderiyoruz. Basılı, sesli, görüntülü yayınlarla vatandaşlarımızı takviye ediyoruz. Din bilgisi branş öğretmeni ve kitabı için Milli Eğitim Bakanlığıyla işbirliği yapıyoruz.
Nitekim bütün bu çalışmalardan sonra Türk işçisi bulunan her yere bugün Diyanet'in ve devletin eli uzanmıştır. Yurtdışındaki yaklaşık 1000 kadar caminin 800'ü Diyanet görevlilerine teslim edilmiştir. Bu, iyi bir mesafedir. Giderek sayı artmaktadır. Vatandaşlarımız bundan memnundur.
Bugün yurtdışında Diyanet'çe yönetilen küçüklü büyüklü 800 cami vardır. Bu camilerin bünyesinde ise çocuklarımıza dinî millî bilgilerin öğretildiği kurslar mevcuttur. Son zamanlarda din hizmetlerinin geliştirilmesi için yurtdışında Diyanet Vakıfları kurulmaya başlanmıştır.
Yeni Düşünce: Bugün yurtdışında D.İ. Başkanlığının etkinliği ne durumdadır.
H.Mert: 1982 yılında F.Almanya, Hollanda ve Belçika'da Devlet Bakanı sıfatıyla incelemelerde bulunan M. Özgüneş, yurda dönerken, Esenboğa Havalimanı'nda bir değerlendirme yapmış ve "Yurt dışında Türk vatandaşlarnın arasında devleti aradım. Devletin eli henüz her yerde vatandaşlara kadar uzanamamış. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileridir ki canlarını dişlerine takmışlar çalışıyorlar. İşte yurtdışında işçilerimizin arasında onlarla, onlar kadar ve o kadar varız" demişti.
Gönderdiği din görevlileri halkın içinde olduğu içindir ki D.İ. Başkanlığı yurtdışında diğer resmi görevlilerden daha etkili olmuştur.
Yeni Düşünce: Diyanet Vakıfları mı?
H.Mert: Evet!.. Hollanda, Belçika ve Danimarka'da Türk Diyanet vakıfları kurulmuştur. F. Almanya'nın iki büyük merkezi Köln ve Batı Berlin'de ise Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği kurulmuştur. Münih'te aynı birliğin kurulması için 3,5 milyon marka bir gayrimenkul satın alınmış, Frankfurt ve Hamburg'u da aynı müessesenin kurulması için çalışmalar yapılmaktadır.
Yeni Düşünce: Bu vakıf ve birliklerin yaptıkları hizmetler nelerdir?
H.Mert: Bir misal olmak üzere Köln diyanet İşleri Türk İslam Birliği'nin bazı faaliyetlerini ele alabiliriz. Birlik tarafından Köln şehrinde büyük bir külliye hizmete sokulmuştur. Külliyenin camisi, lisan ve bilgisayar merkezleri, lokali, kütüphane ve yayın tevzi merkezi ve misafirhanesi var. Muhteşem camisinde beş vakit namaz kalabalık cemaatle kılınıyor. Dersane ve laboratuvarlarda lisan, dini bilgiler ve bilgisayar kursları veriliyor. Kütüphanede bol miktarda Türkçe kitap ve Ansiklopedi mevcut. Kütüphane öğrencilerin lokal ise büyüklerin bütünleşme, buluşma yeri. Kitap tevzi bölümünden Avrupa'nın her ülkesine dini yayınlar dağıtılıyor. Merkezde bir çok defalar 200 kadar öğretmenin katıldığı oryantasyon kursları açılmış. Hatta işsiz Türk çocukları için kaynakçılık, elektrik kursları, Türkiye'ye gelmek isteyen turistlere Türkiye'yi tanıtan seminerler, gençlerimiz için dinî konferanslar birlik tarafından merkezde verilmektedir.
Bugün F. Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika ve Danimarka'da Diyanet kuruluşlarınca satın alınan gayrimenkul sayısı elliyi aşmıştır.
Yeni Düşünce: Nasıl olur? Kaynakçılık, elektrik, bilgisayar kurslarını da Diyanet mi açıyor?
H.Mert: Gariptir ama evet!... Bu tedbir ilgili devlet kuruluşlarınca yurtdışındaki vatandaşlarımız binler, onbinler, yüzbinler düzeyinde iken alınsaydı, bu gün yurtdışındaki pek çok vatandaşımız işsiz güçsüz dolaşmazdı
Yeni Düşünce: Bir kayıp nesilden bahsediliyor. Türk işçilerinin çocukları ve onların eğitimi meselesi...
H.Mert: Çeşitli Avrupa Ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının sayısı 2,5 milyonu aşmış... Yani Türkiye nüfusunun yirmide biri dışarıda bulunuyor. Su 2,5 milyon nüfustan 815 bini ilk ve orta öğretim çağında, 18 yaşın altında... Yüksek öğretim devresindekileri de katarsak bu sayı bir milyonu aşıyor.
Yurtdışında çalışan işçilerimizin diğer problemlerine olduğu gibi çocuklarının yabancı bir toplumda erimesini önleyecek en önemli iki faktörün dil ve din olduğunu kavramışlar. Kendi gayretleriyle bunları öğretmeye çalışıyorlar. Okullarda bu dersler için ayrılan saatler yetersiz, öğretmenler yetersiz. Pek çoğu çocuklarını Kur'an kurslarına gönderiyorlar. Gerçektende yurtdışında Kur'an Kurslarına olağanüstü rağbet vardır. İşçimiz istiyor ki çocuğu kursa gitsin Kur'an okumayı, abdest alıp namaz kılmayı ve dinin diğer emirlerini öğrensin. Burada karşımıza kurslarda verilen bilgilerin kalitesi çıkıyor.
Bu noktada zaman geçirilmeden yapılması gereken şey okullarda din derslerinin çocuklara branş öğretmenlerince verilmesi. Kur'an Kurslarında ise verilen bilgilerin kalitesinin artırılmasıdır. Bütün bunlar mutlaka yetersizdir. Ancak bunları bile doğru dürüst yapamıyoruz.
Yeni Düşünce: Yurtdışındaki işçilerimizin dinle ilgili ihtiyaçlarının karşılanması ve problemlerinin çözümü için neler yapılmalıdır.
H.Mert: Çözüm yolunda son yıllarda büyük adımlar atılmıştır. Ancak tren baştan kaçırıldığı içindir ki bir takım problemler yine devam edecektir.
Şu anda yapılacak olan şeylerin başında din görevlilerinin ve din dersi branş öğretmenlerinin sayısını artırmak, öğrencilerin Türkçe kitap sıkıntısını ortadan kaldırmak geliyor. Ayrıca sesli ve görüntülü dini yayınların yurtdışına bol miktarda gönderilmesi, yurtdışına yayın, yapan radyolarda dini yayınların artırılması ilk planda akla gelenler.