"Basın", bir milletin nabzıdır. "Kamuoyu"nun seviyesini, "basın"daki seviyeye bakarak değerlendirebilirsiniz.
"Türk basını"nda bir "traj kaybı" ve bunalım yaşandığı ifade ediliyor. Doğrudur. Zira Türk basını herşeyden önce "itibar" kaybediyor. "Yalan" haber, "kutsal" olanı hiçe sayan "müstehcen" yayıncılık; yanlış yorum ve yönlendirme, basın organlarımızın inanırlığını kaybetmeleri sorununu doğurmuştur.
Otomobil ve oyuncak dağıtmakla, reklâm bombardımanlarıyla ayakta kalmaya çalışmak, geçici tedbirlerdir. Göreceksiniz, bir süre sonra okuyucu onu da kanıksayacaktır.
HABER AVCILIĞI
Devlet dairelerinde, üst bürokrat ve politikacıların çevresinde zaman zaman "genç" gazeteciler görürsünüz. Tabir yerinde ise "tıfıl" çocuklar. "Bunların yaşları ne tecrübeleri ne" demeyiniz. Boylarından büyük konularda "haber avcıları"dırlar. "Başbakan"ın veya bir "Bakan"ın ağzına yaklaştırdıkları "cep" teybini ahizeye yaklaştırır. Olur ki, oltaya "iş"e yarar bir laf takılır da yakalarız diye... "Bakan"dan - bakana "Parti"den - partiye yahut "din" gibi, "Milli savunma" gibi, "dış politika" gibi hassas konularda ağa takılan herşey, artık değerlendirmeye hazır malzemedir. Nereyi tutarsa orda kullanılır. Söyleyenin maksadı; konunun hassasiyeti; olayın kıymet-i harbiyesi değildir önemli olan... "Avcı"nın o malzemeyi üstüste koyarak inşâ edeceği "ucûbe"dir. Dikkat çekecek bir eser (!) ortaya çıkmışsa, o gün iyi bir "iş" olmuştur. Hemen patrona koşarak, o günlük yaptığı "iş"i pazarlayacaktır. Ya bir "aferin" hatırına veya önceden pazarlıklı bir "ücret" uğruna... Bu "tıfıl" avcıların avları üzerinde patronun sağlıklı bir seçme-eleme yapacağını da düşünmeyiniz. Onun yapacağı en fazla usta avcıya yakışan bir el-ensedir. Yani daha ustalıklı bir "tasni" ve elden geçirme.
Bazılarını gıdıklayacak, bazılarını köşeye sıkıştıracak ucube "haber" artık hazırdır. Rotatifler çalışır, çark döner, kamuoyu bulandırılır, bazıları keyiflenir, parsa toplanır.
"Politikacı", "Bürokrat", hepimiz zaman zaman bu "ağ"a takılmışızdır. Bazen kendimizden "emin" olduğumuzdan bazen kendimize fazlaca güvendiğimizden; bazen efendilik ve beyefendiliğimizden bazen de "saf"lığımızdan. Herbirimiz az-çok bu "ağ"a takılmış; misyonumuzdan, kanatlarımızdan ve yürüttüğümüz hizmetten birşeyler kaybetmişizdir. Bize atfedilen haber, bize ait olmasa da...
Bu sebepledir ki, "Basın"ın adı kötüye çıkmıştır. Mes'ul kişiler, üst-bürokrat ve politikacılar artık "basın" ile münasebetlerine, kendilerine göre disiplinler getirmişlerdir. Kimisi basın mensuplarına kapılarını kapatmış; kimi de "atlatma" taktikleri üretmeye mecbur kalmıştır.
MESLEK DİSİPLİNİ BASIN AHLÂKI
Her mesleğin bir disiplini olduğu gibi, "Basın ahlâkı" diye de bir müessese vardır. "Basın"ın asıl vazifesi, kamuoyunu "aydınlatma" olmalıdır. Olanı olduğu gibi verme, takdiri okuyucuya bırakma... "yorum" ve değerlendirmeleri objektif verilere dayandırma... "Kamuoyu"nu şahsi tercihi istikametinde veya "iş olsun" diye değil; yüzyılların tecrübeleriyle gelinen cihanşümul değerler istikametinde yönlendirme... Bunlar, herşeyden önce "okuyucuya" saygıdır.
Gel-gör, bizde bu tür "ilke"ler, hiçbir kesimde olmadığı gibi basında da yoktur. Türk basını bu sığlık, kalitesizlik, ilkesizlikten kurtulmadıkça, ne millet efkârında gelişme; ne kamuoyunda istikrar beklenir.
Halbuki bizim "Basın Ahlâk Yasası", "Basın Şeref Divanı" gibi "yasa" ve kuruluşlarımız vardı. Basının gönüllü olarak uyacağı disiplinler getirmiştik.
İşte Basın Ahlâk Yasamızın bazı maddeleri:
1- Gazetecilik mesleği, özel veya ahlâka aykırı maksat ve menfaatlara alet edilemez. Kamuoyuna zarar verecek şekilde kullanılamaz.
2- Ahlâka aykın veya müstehcen yayında bulunulamaz. Şeref ve haysiyetlere karşı haksız yayın yapılamaz.
3- Haberlerde, olayların yorumunda gerçeklerden, tahrif veya kısaltma yoluyla ayrılınamaz.
4- Gazetenin veya gazetecinin şahsi veya taraf tutan kanatlarına, haberlerin metninde yer verilemez.
5- Haber başlıklarında haberin ihtiva ettiği hususlar tahrif edilemez.
6- Mahrem kaydıyla verilen bilgiler yayınlanamaz.
7- Gazeteci, kendisine verilen sırlara saygı gösterecektir.
8- Mevkuletelerin verdikleri yanlış bilgilerden dolayı yollanacak haklı cevap veya tekzibler, cevap veya tekzibe sebep olan yazının tesirini tamamiyle giderecek şekilde en kısa zamanda yayımlanır.
Bunlar, diğer ülkelere de örnek olan "Basın Ahlâk Yasası"nın bazı maddeleridir.
Şimdi sormaz mısınız; "Basına ahlâk getiren bu yasa nerede kaldı?"
Bütün Türkiye'de "yasa"lar uygulanır da, bu "ilke" ve "yasa"lar niçin uygulanmaz?
"Mer'î mevzuat"a aykırı bulduğu olayın peşine takılan "basın"ımız, bu gönüllü iç disiplinlere niçin riayet etmez?
"Basın Ahlâk Yasası", bazı "basın" organlarının tasallutuna feda millet ahlâkımızın üzerine koruyucu şemsiyesini ne zaman açacak?
"Basın"da seviyemiz bu ise, bu "isticvab" kimdir?