Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
BASINDA SEVİYE - 10 Şubat 1989

"Basın", bir milletin nabzıdır. "Kamuoyu"nun seviyesini, "basın"daki seviyeye bakarak değerlendirebilirsiniz.

"Türk basını"nda bir "traj kaybı" ve bu­nalım yaşandığı ifade ediliyor. Doğrudur. Zi­ra Türk basını herşeyden önce "itibar" kaybediyor. "Yalan" haber, "kutsal" olanı hiçe sayan "müstehcen" yayıncılık; yanlış yorum ve yönlendirme, basın organlarımızın inanırlığını kaybetmeleri sorununu doğurmuş­tur.

Otomobil ve oyuncak dağıtmakla, reklâm bombardımanlarıyla ayakta kalmaya çalış­mak, geçici tedbirlerdir. Göreceksiniz, bir süre sonra okuyucu onu da kanıksayacaktır.

HABER AVCILIĞI

Devlet dairelerinde, üst bürokrat ve poli­tikacıların çevresinde zaman zaman "genç" gazeteciler görürsünüz. Tabir yerinde ise "tıfıl" çocuklar. "Bunların yaşları ne tec­rübeleri ne" demeyiniz. Boylarından büyük konularda "haber avcıları"dırlar. "Başbakan"ın veya bir "Bakan"ın ağzına yaklaştırdıkları "cep" teybini ahizeye yaklaştırır. Olur ki, oltaya "iş"e yarar bir laf takılır da yakalarız diye... "Bakan"dan - bakana "Parti"den - partiye yahut "din" gibi, "Milli savunma" gibi, "dış politika" gibi hassas konularda ağa takılan herşey, ar­tık değerlendirmeye hazır malzemedir. Ne­reyi tutarsa orda kullanılır. Söyleyenin maksadı; konunun hassasiyeti; olayın kıymet-i harbiyesi değildir önemli olan... "Avcı"nın o malzemeyi üstüste koyarak inşâ edeceği "ucûbe"dir. Dikkat çekecek bir eser (!) ortaya çıkmışsa, o gün iyi bir "iş" olmuştur. Hemen patrona koşarak, o günlük yaptığı "iş"i pazarlayacaktır. Ya bir "aferin" hatı­rına veya önceden pazarlıklı bir "ücret" uğ­runa... Bu "tıfıl" avcıların avları üzerinde patronun sağlıklı bir seçme-eleme yapaca­ğını da düşünmeyiniz. Onun yapacağı en faz­la usta avcıya yakışan bir el-ensedir. Yani daha ustalıklı bir "tasni" ve elden geçirme.

Bazılarını gıdıklayacak, bazılarını köşeye sıkıştıracak ucube "haber" artık hazırdır. Ro­tatifler çalışır, çark döner, kamuoyu bulandırılır, bazıları keyiflenir, parsa toplanır.

"Politikacı", "Bürokrat", hepimiz za­man zaman bu "ağ"a takılmışızdır. Bazen kendimizden "emin" olduğumuzdan bazen kendimize fazlaca güvendiğimizden; bazen efendilik ve beyefendiliğimizden bazen de "saf"lığımızdan. Herbirimiz az-çok bu "ağ"a takılmış; misyonumuzdan, kanatlarımızdan ve yürüttüğümüz hizmetten birşeyler kaybetmişizdir. Bize atfedilen haber, bize ait olmasa da...

Bu sebepledir ki, "Basın"ın adı kötüye çıkmıştır. Mes'ul kişiler, üst-bürokrat ve po­litikacılar artık "basın" ile münasebetlerine, kendilerine göre disiplinler getirmişlerdir. Ki­misi basın mensuplarına kapılarını kapatmış; kimi de "atlatma" taktikleri üretmeye mecbur kalmıştır.

MESLEK DİSİPLİNİ BASIN AHLÂKI

Her mesleğin bir disiplini olduğu gibi, "Basın ahlâkı" diye de bir müessese vardır. "Basın"ın asıl vazifesi, kamuoyunu "aydınlatma" olmalıdır. Olanı olduğu gibi verme, takdiri okuyucuya bırakma... "yorum" ve değerlendirmeleri objektif veri­lere dayandırma... "Kamuoyu"nu şahsi ter­cihi istikametinde veya "iş olsun" diye değil; yüzyılların tecrübeleriyle gelinen cihanşümul değerler istikametinde yönlendirme... Bun­lar, herşeyden önce "okuyucuya" saygıdır.

Gel-gör, bizde bu tür "ilke"ler, hiçbir ke­simde olmadığı gibi basında da yoktur. Türk basını bu sığlık, kalitesizlik, ilkesizlikten kur­tulmadıkça, ne millet efkârında gelişme; ne kamuoyunda istikrar beklenir.

Halbuki bizim "Basın Ahlâk Yasası", "Basın Şeref Divanı" gibi "yasa" ve kuru­luşlarımız vardı. Basının gönüllü olarak uya­cağı disiplinler getirmiştik.

İşte Basın Ahlâk Yasamızın bazı maddeleri:

1-  Gazetecilik mesleği, özel veya ahlâ­ka aykırı maksat ve menfaatlara alet edi­lemez. Kamuoyuna zarar verecek şekilde kullanılamaz.

2-  Ahlâka aykın veya müstehcen yayın­da bulunulamaz. Şeref ve haysiyetlere kar­şı haksız yayın yapılamaz.

3-  Haberlerde, olayların yorumunda gerçeklerden, tahrif veya kısaltma yoluy­la ayrılınamaz.

4-  Gazetenin veya gazetecinin şahsi veya taraf tutan kanatlarına, haberlerin metninde yer verilemez.

5-  Haber başlıklarında haberin ihtiva et­tiği hususlar tahrif edilemez.

6-  Mahrem kaydıyla verilen bilgiler yayınlanamaz.

7-  Gazeteci, kendisine verilen sırlara saygı gösterecektir.

8-  Mevkuletelerin verdikleri yanlış bilgilerden dolayı yollanacak haklı cevap veya tekzibler, cevap veya tekzibe sebep olan yazının tesirini tamamiyle giderecek şekilde en kısa zamanda yayımlanır.

Bunlar, diğer ülkelere de örnek olan "Ba­sın Ahlâk Yasası"nın bazı maddeleridir.

Şimdi sormaz mısınız; "Basına ahlâk getiren bu yasa nerede kaldı?"

Bütün Türkiye'de "yasa"lar uygulanır da, bu "ilke" ve "yasa"lar niçin uygulan­maz?

"Mer'î mevzuat"a aykırı bulduğu olayın peşine takılan "basın"ımız, bu gönüllü iç disiplinlere niçin riayet etmez?

"Basın Ahlâk Yasası", bazı "basın" or­ganlarının tasallutuna feda millet ahlâkımızın üzerine koruyucu şemsiyesini ne zaman aça­cak?

"Basın"da seviyemiz bu ise, bu "isticvab" kimdir?