Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
DİN BİR LÜKS DEĞİLDİR - 24 Şubat 1989

Din, toplumun disiplinini sağlayan ilahi bir müessesedir. Yüce İslâm Dini ise son din, gerçek dindir. Tarihimiz içerisinde İslâmiyetin seçkin ve etkin bir yeri vardır. Kandil'lerde, bayramlarda, Cumalarda, Teravihlerde, insanımız yüz-yüze, göz-göze gelmenin, kay­naşmanın heyecanını yaşamıştır. Çağlar mevlit-mevlit, kandil-kandil bütünleşen Türk insanının din kardeşliği tezahürleri ile aydın­lanmıştır.

Son asrın buhranı, insanları aynı inanç­ta, aynı heyecanda birleştirememe, başarı­sızlığıdır. İnsan aklı, duyguları, kaprisleri olan bir varlıktır. Aklın duygulara yön vermesi, top­lum menfaatinin şahsi çıkarlara tercih edilme­si, toplayıcı fikirlerin ruh ve zihinlere etki oranına bağlıdır. Türk insanını savaşta ve ba­rışta birleştiren hakim fikir, yüce İslâm Dini'dir. Din bir lüks değildir. Din, hayatın içinde­dir. Yaşanan, davranışlarımıza ölçü olan, emir veren bir disiplindir. "Namaz insanı her-türlü edepsizlikten ve kötülük (fahça ve münker)lerden men eder." ayeti, bunun ifa­desidir. "Yalan söleyen ve yalan (gibi kö­tülük) ile amel eden kimse (oruç tutuyorum zannederek, boşuna aç kalmasın) O'nun yemeyi ve içmeyi bırakmasına Allah'ın (as­la) ihtiyacı yoktur" hadisi de, ibadetlerin bir hikmetinin de insanın aklını yüceltmek olduğunu te'yit etmektir.

Din milleti oluşturan bir güçtür. Din birli­ği insan topluluklarını millet haline getiren, onu diri ve ayakta tutan en önemli kaynak­tır. Hiç kimse, bu ilahi disiplinin dışında değildir.

Din konuşurken, alışveriş ve görev yapar­ken, çalışırken, askerin ve sivilin, işçinin ve patronun, esnafın, tüccarın, amir ve memu­run kısaca herkesin, ruh enginliğinde duyma­sı ve yaşaması gereken prensiptir. Başka bir deyişle, Din, camide ve seccadede bırakılan bir fantazi değildir. İsçiyi daha verimli, öğrenciyi daha çalışkan, halkı kanunlara karşı da­ha saygılı, piyasayı daha güvenli yapan faktörlerden biridir din.

Dine saygılı toplumda cinayet, karabor­sa, kanunsuz fiyat artışı, adam kayırma, rüş­vet, zimmet, kanunlara karşı isyan yoktur. Bunlar, dine karşı saygısı azalmış toplumlar­da kolayca filizlenen içtimai hastalıklardır.

Kötülükler ve suçlar, polisin, jandarma­nın görmediği yerde işlenirler. Herkesin ba­şına ise bir polis dikme imkanı yoktur. Bu disiplin, kalplere yerleştirilen sorumluluk ve din şuuru ile kolayca sağlanır. O halde Din eğitimi ve disiplini suçların önlenmesi bakı­mından kanunlara yardımcıdır.

İslâm dini, gerici, tutucu değil, itici bir güçtür. "İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır" diyen; çalışmayı ibadet sayan; hiz­metçi ile efendiyi aynı sofraya oturtan; "İs­çinin teri kurumadan ücretinin verilmesi"ni emreden; kul hakkını hak sahibinin affına bı­rakan; toplumun içinde ona yön veren, yücelten, yükselten bir dindir.

Dindar millet çalışkandır. Fabrikasını kendisi kurar, makinasını, ilâcını, silahını kendisi yapar; madenini kendisi işletir. O halde gerçek din, gerçek müslümanlık ay­dınlıktır, ışıktır, ileriliktir, medeniyettir. Bu ışığın, bu medeniyetin aydınlattığı mes'ud toplumlarda cehaletin hoyrat eli, ruhları karartamaz, zihinleri saptıramaz. Böyle top­lumlarda tarihi materyalizmin inkâr tohumları yeşermez.

Din, toplumu ayakta tutan sosyal bağdır. Tarihi zamanlar içerisinde okulun, yolun, ışı­ğın giremediği yurt köşelerinde insanımız di­nin bağlayıcı, düzen verici otoritesi ile ayakta kalabilmiştir.

Türk insanı, büyük çilelerden, tecrübeler­den geçmiştir.

Halkımız arasında yetim malı hâlâ "do­kunulmaz şeydir". Başkasının ırzı kendi ırzımızdır. Başkasının malı "Kul hakkıdır" diye korunmuştur.

Tarih boyunca devletin himaye edici eli­ni her zaman yanında göremeyen insanımız, Türklüğünü bu sayede koruyabilmiş, hayatı­nı böylece sürdürebilmiştir.

Tarihimizde ölüyü soyan, güçsüze saldı­ran, devlet malını yağmalayan örnekler yok­sa, bunu ulu Müslümanlığa borçluyuz. Kul hakkını, Allah'ın engin affediciliğin dışında bı­rakan prensip, tarihimizi maddeci ve yağmacı bir tarih olmaktan kurtarmıştır. Tarihimizde, in­san insanın kurdu değildir, İslâmiyetin güç­süzlere, kimsesizlere uzanan sosyal yardım ve dayanışma müesseseleri sadece vatandaşları değil, en yakın komşu ve akrabadan başlayarak bütün insanlığı kapsayan geniş kardeşlik müessesesini kurmuştur. Ulu Müs­lümanlığın sosyal dayanışma ve yardım kurumları, zekât ve sadakadan ibaret değildir. Doğan her çocuk toplumun teminatı altında­dır. Bu, aidatsız, başvurmasız, karşılıksız, top­lu sigorta demektir. Böyle bir teminat ancak müslümanlıkta vardır.

İlaç bulamayan hastadan, açlıktan kıvra­nan yoksuldan en yakından başlayarak çev­re çevre bütün toplum sorumludur. "Komşu­su aç iken tok uyuyan bizden değildir" ha­disi, bu konuda en güçlü prensibi koymuştur.

İslâmiyette ölçü madde değildir. Ölçü madde olursa, evlât ana-babayı menfaati ol­duğu müddetçe sever. Tüccar müşteriyi çı­karı için aldatır. Asker cephede menfaati varsa savaşır. Böyle bir toplum, mutlu-huzurlu bir toplum olamaz.

Din bir "lüks" değildir. Din, hayatın içindedir.