Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
AFGANİSTAN’DA MÜSLÜMAN-TÜRK VARLIĞI - 21 Nisan 1989

AFGANİSTAN ÜZERİNE

İngiliz, Alman, Fransız, Hollanda sömürge imparatorlukları hakimiyetindeki koloniler zaman içerisinde bağımsızlıklarına kavuşmuşlar; fakat Sovyet emperyalizmi, Çarlık Rusyası'nın sömürgeleş­tirme iştahını ısrarla sürdürmüştür.

Büyük (!) Petro'nun başlattığı "Sıcak denizlere inme politikası" görülüyor ki, 1917 ihtilâli ile başlayan yeni rejimin Çarlık devrinden tevarüs ettiği en belli-başlı politikadır.

Bu emperyalist uygulamanın son kurbanı Afganistan'­dır. Şimdi sıra İran ve Pakis­tan'ın bazı bölgelerini de aşıp Umman Denizi yoluyla Hind Okyanusu'na açılmaktır. Böylece 200 yıllık bir rüya gerçekleşecektir.

Sovyetler'in Afganistan işgali ile kazancı bundan ibaret değildir. Afganistan, Sovyet hakimiyetindeki Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan'a komşudur. Türkmen, Özbek ve Tacikler artık Amu Derya'nın kıyısında Müslüman bir devlet bulunduğunu düşünerek teselli bulamayacaklardır. Sov­yetler de, yüzyıllardır sömürdüğü halkın son yıllarda gelişme istidadı gösteren milli­yetçilik tutkularını şimdilik ölçüde gidermiş bulunacaklar­dır.

Yabana atılacak kâr değildir.

SOVYETLEŞTİRME PLANLARI

Bununla kalmayacaklardır. Nitekim, işgal zahiren son vermiş te olsalar; Sovyetler'in Afganistan halkını Sovyetleştirmek için küllî bir plan hazırladıkları ve bu planı uygulamaya koydukları haberleri gelmektedir.

Bu haberlere göre: 1- Orta ve yüksek öğretim müesseselerine Doğu Avrupa ve Sovyetlerden getirilen öğretmen ve profesörler yerleştirilmiştir. Okulların eğitim ve yönetim kadrolarına bu eğitim komiserleri hakim bulunmaktadır. 2- Üniversite kontenjanları düşürülmüştür. İşgalden önce, 1979 öğretim yılında üniversitelere 15 bin öğrenci kaydolmuşken, bu yıl sayı 4 bine düşmüştür. 3- Öğretim elemanları ve öğ­renciler haftada 3 saatlik Marksizm-Leninizm dersine tâbi tutulmuşlardır. 4- Orta ve yüksek öğrenimde İngilizce, Fransızca ve Almanca kaldırılmış, yerlerine Rusça konulmuştur. 5- Yirmi bin Afgan genci eğitilmek üzere Sovyet­lere götürülmüştür. Sovyetleştirilmesi planlanan bu gençler, yarın Afganistan yönetiminde stratejik görevlere getirileceklerdir. 6- Bakanlıklara ve önemli kurumların başına Sov­yet danışmanlar yerleştirilmiştir. Bu danışmanlar, bakanlara ve üst yöneticilere yol göstermekte(!), gerçekte ise ülkeyi yönetmektedir. 7- 1981 yılında "Millî Vatan Cephesi" adıyla kurulan kukla teşkilâta, ülke yönetiminde geniş yetkiler vermeye başlamışlardır. 8- Gazetelerin yayınlarını yönlendirmek üzere gazete bürolarına Sovyet danışmanlar oturtulmuştur. Gazete ve radyo yayınlarının son kontrolü bu danışmanlarca yapılmaktadır. 9- Köyler ve tarıma dayalı dağınık üniteler bir plan dahilin­de ortadan kaldırılmaktadır. Ziraat ve hayvancılık fevkalâ­de gerilemiştir. İşgalden önce işgücünün % 72'si tarımda çalışırken, bugün oran üçte bire düşürülmüştür. Böylece, hal­kın kendi kendine yetecek durumdan çıkarılması ve devletin eline bakar hale getirilmesi sağlanmak istenmektedir. 10- "Kabileler ve Milliyetler Bakanlığı" adıyla kurulan teşkilât, etnik ayrılıkları tahrik etmekte ve içtimaî yapıyı sunî kalıplara oturtmaya çalışmakladır.

Yukarıda özetlenen "Sovyetleştirme Planı" zaman içerisinde; kendiliğinden gerçekleşecek bir "kültür değişimi" olgusuna bırakılmamıştır. Katliâm, tehcir ve zor kullanma, 20'inci asrın son çeyreğinde bile, dünyanın gözleri önünde ve hunharca uygulanmaktadır.

Sovyetler bu konuda tecrü­belidirler. Orta Asya, Kazakis­tan ve Kafkasya'da aynı planı uygulamışlardır. Aynı dili ko­nuşan, aynı dine inanan, aynı gelenekleri paylaşan Müslüman-Türk toplulukları, sunî bir ırk, dil ve coğrafya sınırı ile ayrılmış; birbirleriyle anlaşa­maz duruma düşürülmüşlerdir. Çağlar değişmekte, fakat milletlerin kaderi değişmemektedir.

DİRENME SÜRÜYOR

"Afgân" veya "efgan", "ağlama" manasında. Bu an­lamda "Afganistan", "ağlama yeri" demek. Afgan halkı bu figân yerinde dün Dârâ'nın, Büyük (!) İskender'in, Keyhüsrev'in ayakları altında ağladı. Bugün de Rus tanklarının paletleri dibinde.

Enteresandır, . "Herodot Tarihi"nde "Afganistan"ın "Süvari" manâsına gelen "Asüvâgan" kelimesinden geldiği yazılı. Demek "Afigân"da, ağlamak manâsı yanında bir de "cengâverlik" manası var.

Afganistan'ın kaderi bu iniş-çıkışlarla dolu. Eski medeniyetlerin geçiş yolu üzerindeki bu ülke, güçlü orduların çizmeleri altında hep ezilmiş.

Fakat her defasında bir "İstiklâl" kıyamını da başarmış. Nitekim, üzerinde güneşin bat­madığı Büyük İngiliz İmparatorluğu ordularını 1842, 1879 ve 1880 de mağlup edenler; 1919'da da barışa zorlayanlar Afganlar.

Afgan mücahitlerinin lideri "Rabbâni" "-Türk İstiklâl Savaşı'nı örnek aldık" diyor ve ilâve ediyor: "- Sonunda, Türk İstiklâl Savaşı gibi bir kıyamla bağımsız Afganistan devle­tini yeniden kuracağız."...