Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
MEKTEBİN DRAMI - 30 Kasım 1977

MEKTEBİN DRAMI
Bir mektebtik. Bir ocaktık. Bir nesildik. Dağıldık... Bizi dağıttılar!.
Yeni yetmeler; kadir bilmezler; "Men allemenî harfen, fegad sayyere'nî abden" prensi¬bine ilân-ı harp edenler... Nefis putunu şâha kaldıranların dizgin tutucusu oldular.
Büyük yol; kutsal inanç, bir takım hırs az¬gınlarının bineği olur mu?..
Oldu...
Üç, yedi, kırk iken daha güçlüydük. Üçbin, yedibin, kırkbin olduk... Birbirimize yumruk sı¬kar, diş biler olduk...
«Suçlu Kim?» diye sormayınız! Hiç kimse suçu gönüllü yüklenmez... Bu ortamda «Ben Suçsuzum» diyen varsa beri gelsin; onu görelim..
Altın Nesil! Bedr'i; Çanakkale'yi; Sakarya'yı yapanlar!. Hudeybiye'nin; Misâk-ı Millî'nin va-risleri!.
Gidiş niceyedir?..
Mekteb «Okul» olalı, mektebliyi «TEDRİS RAHLESİ»nin başında göremedik. Tedris postu sahibsiz... «Tullâb» safları boş...
Mekteb, Kâinatı kucaklayan «İLİM OCAĞI» değil de, tetiklerin çekildiği; dinamitlerin patla¬dığı; palaların parladığı kavga yeri oldu...
Yazık...
Ey «MEKTEB»i «TEDRİS»e ve «İLM»e dönderecek olanlar!. Mektebte anarşi çıkarırken özentiniz kimedir?!.
Mekteb... Kardeş kanı ile söndürülen; tüt¬mez olan ocak!. Allah Resûlü'nün (S.A.V) «TED¬RİS» rahlesi!. Kur'an'ı yazarken hançerlenen «Râşid Halife»nin kendi akıbetine değil de sana gözyaşı döktüğünü görür gibiyim..
Ey kanı akıtılan «Müdîr»!.. Celâl Hoca'ların; Mahir Hoca'ların halefi!.. Kendi ellerinle yetiştir-diklerinin «CAHİL» darbeleri ile akan kanın, ders verdiğin «KÜRSλye; okuttuğun «KİTAB» a akmış...
Sakın ola ki, «KAN DAVASI» gütmeyesin! Yoksa, «MÜ'MİN» kanına susamışları kim ıslah eder, «HİDAYET»e kim çağırır?
Bilmezler!. Çorlar!. Çocuklar!. Mektebimi; Kitabımı; ocağımı kana bulayanlar!. Mü'minin eli Mü'mine kalkmazdı..
Ya siz kimsiniz?.. Kime hizmet eder; kime âlet olursunuz ?
Çocuklar...
Allahım!. Dini'ni; Kitabını; İsmini yüceltecek bu bir avuç nesildir! Bizi bize bağışla! Bizi Af¬fet.. Bizi «ADAM» et..
Tek ümidimiz olan «MEKTEB»imizi ve yeni yeni filizlenirken yabanîleştirilen «NESLİMİZİ» bize geri ver!
Allahım...

Haber Bülteni - DİYANETTEKİ TAYİNLER POLİTİKTİR
Rıza SELİMBAŞOĞLU (İlahiyat Fakültesi ve Yüksek İslâm Enstitüleri Me¬zunları Federasyonu Genel Başkanı)
Federasyon Genel Başkanımız, kış ortasında çoğu gerekçesiz olarak yapılan Müftü; Vaiz ve diğer personelin sürgün edilmesini «POLİTİK MAKSATLI TAYİNLER» olarak nitelendirdi ve teşkilâta bir mesaj yayınladı.
Genel Başkanımız Rıza SELİMBAŞOĞLU'nun mesajı aşağıdadır:
«Muhterem Mensuplarımız!
Diyanet İşleri Başkanlığı'nda, Federasyo¬numuz mensubu üyelerimiz, maalesef ciddî bir baskı ve yıldırma tehdidi altına alınmıştır.
Kış ortasında çoğu gerekçesiz birçok tayin¬ler yapılmaktadır.
Birbirini sevmeyi emreden yüce bir Dinin mensupları arasında son üç-beş yıldır sinsice atılan «İNFİRAD» tohumları böylece yeşermeye başlamıştır.
Eli öpülen; önünde diz çökülen; fetva soru¬lan Müftülerimiz; Vaizlerimiz; Kur'an Hocaları¬mız; İmam-Hatip ve diğer personelimiz, vazi¬fesinde su-i istimal yapmış insanlar gibi oradan oraya sürülmektedirler. Bu durum, Din Görevli¬sini de, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı da, halkın gözünde ciddî şekilde yıpratmıştır.
Bir İlçe Başkanı'nın; bir partilinin telefon direktifi ile yerlerinden alınan bu «HOCALAR», belli kişilerce siyasî yatırım vasıtası yapılmak istenmektedirler.
Federasyonumuz, olanları dikkatle takip etmekte ve dosyalamaktadır.
Zamanı gelince herşey açıklanacak ve suç¬ta ısrar edenlerden mutlaka hesap sorulacaktır.
İki ay önce takdirname ile taltif edilen «MÜFTÜ»nün iki ay sonra gerekçesiz sürgün edilişinin vebali, faillerini Allah önünde de, bu Dünyada da sorumsuz bırakmayacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarının, sahipsiz olmadıkları görülecektir.
Gözü kara suçluları, Allah'ın (C.C.) ihmâl etmeyen Adaletine havale eder, mensuplarımız ve bütün inananların hak yolda müstakîm olmalarını dilerim.

Haber Bülteni - Durum: DİYANETTE OYNANAN ÇİRKİN OYUNLAR
Federasyonumuz, Diyanet İşleri Başkanlı¬ğındaki son gelişmeleri başından itibaren dikkatle takip etmektedir.
Bugün gelinen durum acıdır; çirkindir ve bütün inananları sarsmıştır.
Diyanet'te, bütün inananları hicabtan çatlatan bir oyun oynanıyor!. İcraat makamları, 5 Haziran 1977 seçimlerinde adaylığını koyup ta kazanamayanlara parsellenmiş...
Başkan Yardımcılıkları Vekâletle idare edi¬liyor.. Personel Dairesi Başkanlığı vekâletle idare ediliyor.. Özlük İşleri Müdürlüğü vekâletle idare ediliyor.. Donatım Müdürlüğü vekâletle idare ediliyor... Başmüşavirlikler de seçim gazi¬lerinin elinde...
ÇANKIRI Adayı, Başkan Yardımcılığı'na vekâlet ediyor! Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Di-yanet İşleri Başkanlığı'nın (Yayın İşleri; Kur'an Kursları; Vaazlar; Hutbeler; Hizmet İçi Eğitim Kursları; Burslu Okutulan Talebeler; Yurtdışı Din Hizmetleri; Kütüphaneler) gibi asıl görevleri¬ni yürüten organı durumundaki Olgunlaştırma Dairesi Başkanlığı, seçimi kaybeden bu Adaya bağlandı.. İmam - Hatiplerin; Kur'an Hocalarının; İl ve İlçe Müftülerinin; sayılan Merkez Daire Başkanlıklarının amiri durumuna getirilen bu zâtın memurluk hayatında bir gün (Yanlış okumadınız : Bir gün) bile «İDARECİLİK»i yoktur.. Bu zât, Müffettiş Yardımcıları'nın, merkez me¬murlarının tezkiyelerini dolduracak, Diyanet İş¬leri Başkanlığı'nın en önemli iki Daire Başkanlı¬ğına bağlı hizmetleri yönetecektir. Tek meziye¬ti, seçime girip; propaganda yapıp; kazanamamaktır.. Teftiş Kurulu Başkanı aradan çıkarılmış, 30 müfettiş Anadolu'da kol geziyor, bu zatın emri ile.. Vah, kaybeden adaylara yardımcı olmayan Din Görevlilerinin haline!..
UŞAK Adayı, Personel Dairesi Başkanlığı¬na vekâlet ediyor!. Müftüleri; Vaizleri; İmam-Hatipleri; Müezzinleri; Memurları ile 60 bin ki¬şilik Diyanet Camiası, seçime giren, partisinin kıyasıya propagandasını yapan; sonunda seçi¬mi kaybeden bu Uşak Adayın imzası ile atanıyor, naklediliyor, terfi ediyor, taltif ediliyor, tecziye ediliyor.. Bu zat, koca koca İl Müftüleri'nin; İlçe Müftülerinin ve daha birçok kişinin gizli tezkiye varakalarını dolduruyor! Vahlar olsun seçimi kaybeden bu uşak aday'a yardımcı olmayan Din Görevlilerine!.
Ey kış ortasında Batı'dan doğuya; güney¬den kuzeye sürülen 300 Müftü ve Vaiz!.. Ve sayı¬ları gittikçe kabaran sürgün İmamlar, Hatipler Kur'an Hocaları!.. Ve ey sıra henüz kendisine gelmeyenler!.
Anladınız mı şimdi başınıza gelenleri ?!..
Sabık ve seçilemeyen ELAZIĞ Milletvekili Başmüşavirlik yapıyor!. Müşavere'de kimlere, hangi aklı veriyor dersiniz?
Denizli Adayı, Müfettiş iken, seçimi kaybedin¬ce Müşavir - Müfettiş oldu!. Müfettiş'lere kim¬ler, hangi direktifi, nasıl vereceklerdi başka türlü ?..
Şikâyet Bürosu kendisine emanet edilen ve 60 bin kişinin tahkikat dosyaları eline verilen, mevcut Başkan'ın has adamı olarak teşkilâta ceza; bazılarına da mükâfat yağdıran zat, BELEDİYE BAŞKANI seçildi!. Ya seçilemeseydi, Beyimize hangi yeni makam bulunacaktı ve seçimde kendisine yardım etmeyen Din Görevlileri ne hale düşecekti ? Bu zatın verdiği cezaları, mükâfatları yeniden kimler gözden geçirecek ve haksızlıkları kimler düzeltecek ?
Kayseri Adayı da bir Müdürlüğe vekâ¬let ediyor!. Söylendiğine göre Hazine'den Kur'an Kursu inşaatları için çekilen 8 milyon Lira para, bu zatın eli ile, kendi üyesi bulunduğu ve Kur'an Eğitimi ile hiç ilgisi bulunmayan bir derneğe verilmiş... Söylendiğine göre dedik ya.. Bu bir söylenti değildir ve belgeleri elimizdedir.. Bu adamın harcadığı bir de yedibuçuk milyon lira var!. Bu para nerelere harcandı dersiniz ? Ayrıca bütün Müftülüklerin kırtasiye, kira, araba giderleri de bu zatın eli ile dağıtılıyor.. Diya¬net Bütçesinden 3 milyon lira ayrılarak satın alınan kitaplar da bu zatın eli ile dağıtıldı.. Aslan payını kimbilir kimler aldı?.
Malatya Adayı Bütçe Müşaviri!. Diyanet'in iki milyarı aşan bütçesini bu zat yapıyor!. Seçimi kaybedince yükseltilmek istenmişse de, elindeki kozu bırakmak istememiş, ancak mükâfatsız kalmaması için bağlı bulunduğu birim başkanından alınarak doğrudan Diyanet İşleri Reis'ine bağlanmış.
Dilerseniz saymayı bırakalım da soralım :
“-Bu ortamda DİYANET nereye gider ve ULU MÜSLÜMANLIK nelere âlet edilir; mazlumları kim korur?”

25'inci MADDE :
Diyanet'in Teşkilât Kanunu'nda bir 25'inci madde var. Aynen şöyle:
“Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşunun her derecesinde görev alan personel, Memûrîn kanunu'nun hizmetliler için yasak ettiği siyâsî fa¬aliyetten başka, Dinî görevi içinde veya BU GÖREVİN DIŞINDA, her ne suretle olursa ol¬sun siyâsî PARTİLERDEN herhangi birini veya onların tutum ve davranışını ÖVEMEZ ve YEREMEZ!.
Bu gibi hareketleri tahkikatla sabit olan¬ların ilgili ve yetkili mercilerce işine son verilir”..
Kanun böyle der de, bu DİYANET niçin böyle idare edilir; niçin münhasıran seçim gezilerinin eline verilir ?
Şimdi sıkı durun!.
Ey iz'an sahipleri!. Oynanan oyun DİN üzerinedir; DİYANET üzerinedir..
Bu Millet, malını çalanı affeder! Borcunu vermeyeni affeder! Fakat Dini ile, Kutsal inançları ile oynayanları asla!.
Elimizde kabarık bir dosya var!.
Diploma yolsuzlukları!.
Hazine'den zimmete geçirilen paralar!.
Nüfuz suistimali ile bastırılmak istenen ki¬taplar! Suçluları, himaye edenleri!.
Yenilen; içilen; ulufe gibi dağıtılan paralar!.
Deprem felâketzedeleri için toplanan pa¬raların harcandığı yerler ve aynı maksatla kesilen kurbanlardan maksat dışı dağıtılan kavurmalar!.
Yapılan seyahatlar ve hazırlanan sahte yolluk bildirimleri!.
“Seçimde bana yardım etmezseniz size sorarım” diye tehdit edilenler! Seçim kaybedilince sürülenler!. Sürülenler!..
Sözü fetva; işi tefvâ olan Din İşleri Yüksek Kurulu'nun başına gelenler!. Diyanet İşleri Başkanı olan zatın kitabındaki itikadî yanlışlıklardan dolayı basımına karar vermedi diye BİNGÖL'e; TUNCELİ"ye (Yanlış okumadınız) sürgün edi¬len Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeleri!.
Yapılan yanlış işler!.
Elimizde dosya var!. Bu Devlet ayakta ise; Bu Millet yaşayacaksa bunların hesabını soracak bir YETKİLİ arıyoruz!.

Haber Bülteni - BOYKOT
Boykot meşru mudur?
Mahkûmun «Yemek» boykotu ancak kendi¬sine zarar verir. Ya askerin «Savaş» boykotu?..
Mühtehlikin kahve boykotu kahve müstahsilini zarara sokar. Fakat iki milyonluk; beş mil¬yonluk şehirde, «Un» satışını elinde bulunduran tröstlerin satış boykotuna kim fetva verebilir?.
***
Boykot, yapılageleni yapmamak demektir. Bu bakımdan Hukuk'taki «İhmâli Suç»a benzetilir. Suç ihmâli de olsa bir «Fail»i vardır.
Suç işleyeni «Kahraman»; boykot «Fail»ini «Mücâhid» ilân etmek, asrımızın hastalığı mıdır?
***
İlleti bilinmeyen hastalık, cemiyetin kâbusudur. Ya hastalığı yapan mikrob, «Hastalık Yapıcı» deyil de «Faydalı Mikrob» sayılıyorsa ?..
Kötülüğü boykot «Tevbe» anlamı taşır ve Farzdır..
İyiliği boykot, «Ebedî Lânetli» İblis'ten başka kimin işidir ?
«Mekteb»i; «Kitab»ı; «Hoca»yı; «İlm»i; «Tahsil»i boykot, böylesine bir İblis oyunu değil de nedir ?
***
Cami'de farz olan «İbadet» yapılır.. Mekteb'te ise farz olan «İlim»...
Cami'yi boykot edeni camiye sokacak kadroyu, «Mekteb»i boykot etmeye sürükleyenler, yaptıklarından utanıyorlar mı ?
Yoksa «Bî-edeb» olmakla «Cihat» hâlâ karıştırılıyor mu ?
***
Boykotta daima karşı tarafa «Zarar Verme» unsuru vardır.
Söyler misiniz, okuduğu Kur'an; ta'limi «Namaz» olanın, işini boykotu kime zarar verir?
«Zararı zararla defetme»yi yasaklayan Hadîs-i Peygamberi, ne zaman rafa kaldırıldı?
Nefsinin emrettiklerine "Şeriat" gözü ile bakanlar, daha neleri rafa kaldıracaklar ve nefisleri onları daha nelere sürükleyecek... Gö¬receğiz.
***
Boykotta "Öfke" vardır. Ve öfke ulvî Dinimizde yasaktır..
"Öfke ile kalkan, zararla oturur".
Tarih yalan söyler mi?

***
Boykotta kavga vardır. Kavga, düşmana karşı yapılır. En büyük kavga ise, nefse karşı kavgadır.
Nefisle kavgada yenik düşenler, nefsin atına binerek, hangi "Yel Değirmeni" ne saldırırlar?
Hakikî "Don-Kişot", "MEKTEB"i boykot edenlere benzetildim diye acaba bize gücenir mi?..
Mekke Müşrikleri, Allah Resulü ve etrafın¬daki "İlk İnananlar"ı "DÂR-ÜN'NEDVE" de boy¬kot ettiler..
..Ve Allah Resulü, bütün "Gazve"lerinde "Kılıç"a "Kılıç"la mukabele etti de, boykota boykotla mukabele etmedi..
Bunu bilmek ve düşünmek, bir "Muhasebe" işidir.. Ve zordur.
"Kolay"ın peşinde olanlara nasıl anlatılır?
Boykot, bir bid'at mıdır? Öyle ise Hakka ve doğruya, bid'at metodundan nasıl varılır?
***
Mekteb boykot edilmez.. "Mekteb"i boykot eden nesil, Hakka; doğruya ve güzele yüz çevirmiştir.,
Ey hakka yüz çevirmişleri Hidâyete çağıran nesil!.
Hidâyete çağırdıkların Seni nasıl ıdlâl eder?

Haber Bülteni - KARDEŞTİK
Dünya kuruldu kurulalı, üzerinde yaşayan insan gurupları yekdeğerlerine kendi fikir ve güç¬lerini kabul ettirme; hâkim oldukları toplulukları istekleri noktasında tutma geyreti gütmüşler ve bu mücadeleyi sürdüregelmişlerdir. İnsanlık tarihi bunun canlı misalleri ile doludur. Bütün ayrılık¬ların ve uzlaşmazlıkların inanç, fikir ve menfaat çatışmasından doğduğu, mes'eleye objektif bakan herkesin varacağı müşterek sonuçtur.
Buna karşılık, hertürlü ayrılıkları ortadan kaldıran; düşmanlıkları dostluğa çeviren; kafa¬lardaki "NEFİS" ve "BENLİK" putlarını deviren gücün de "İMAN KARDEŞLİĞİ" olduğu muhak¬kaktır.
Bugün, "TEVHİD" akîdesine bağlı milletleri bile birbirine düşürmek isteyen sinsi güçler var¬dır.. Aynı şekilde, mübarek Milletimizin evlâdını düşman kamplara bölmek isteyen dış ve iç mih¬raklar; güzel(!) görünüşlü kurnaz çabalar da vardır..
Eskiden Din tahsili yapanlar birbirlerini Allah rızası için severler; ziyaretleşirler; birbirlerine hasbeten lillâh kalplerini ve kollarını açar¬lardı. Kimsenin uydusu değillerdi.. Direktiflerini ancak Allah(C.C.)tan alırlar ne konuşmalarından! ne fiil ve davranışlarından yanlış mana çıkarmazlar; Allah için severler; Allah için göz yaşı dökerlerdi..
Üzülerek ifade edelim ki, parti ve gurup rekabetinden çok garib tecelliler ortaya çıkmaktadır.
Feyzaldığı "HOCA-MÜDÜR"ünü öldüresiye dövmek; öğretim üyelerinin evine dinamit at¬mak; kendilerine birşey yapamadıklarının araba¬larını tahrib etmek; bizzat hakaret edemedik¬lerine telefonla tehditler savurmak; kan karde¬şinden daha yakın olduğu dava arkadaşlarını mensub olduğu parti ve gurup adına hırpala¬mak; tamiri güç bir şekilde kalplerini kırmak; Milletimizin yegâne ümit kaynağı neslimizi gayr-ı nizami; kalbi bozuk; fikri bozuk; başı-bozuk; anarşist; büyük - küçük tanımaz topluluklar haline getirmeye çalışmak, son asırların en büyük "FİTNE"si olarak karşımızdadır. "FİTEN-İ AHİR ZAMAN"ı önlemeye çalış¬mak varken, ona kapılma gafleti, Yüce Mevlâ tarafından "TE'DİB"e müstahaktır.
"Allah ve O'nun Resulüne ittat edin. BİRBİRİNİZLE ÇEKİŞMEYİN!. Sonra korku ve za'fa düşersiniz. Güçünüz, kuvvetiniz kesilir" İlahî Fermanına uymamak cephemizde çatlaklar oluşturdu.. Gedikler açtı..
Baştaki resme dikkatle bakınız ve Allah (C.C.) tan bu fitneden bizi kurtarması için istimdatta bulununuz!.
Yıkılan; bozulan kardeşliği, yeniden nasıl te'sis ederiz? Bu dava bugüne kolay mı geldi? Asr-ı Saâdet'ten buyana devam eden "CİHAD"ın "NEFİS KAVGASI" ve "KÖR-DÖĞÜŞ"e dönüştürülmesinin vebali nasıl kaldırılır?
Mehmet Akifler; Hasan Basri'ler; Hulûsi Efendiler; Celâl Hocalar; Ömer Nasuhiler; Mahir Hocalar bir filiz yeşertmişlerdi. Bu davayı bize emanet ettiler ve gözleri açık gitmediler..
Şimdi, hunhar bir fiske ile bile kopacak kadar cılız; taze filize baltalarla saldırılırken.. Bu filiz bir daha kaç asırda yeşertilir?!..
Allah'ım
Diktiği saatta yemiş verecek ağacı yeşer¬ten Habîb'inin yüzü-suyu hürmetine bizi bize sevdir..
Bize düşmanımızı bildir!.
Bizi bize kardeş yap..

Haber Bülteni - DEVLET BAKANI S. ARİF EMRE’YE İKİNCİ AÇIK MEKTUB
Sayın Bakan!.
Bültenimizin 6-7'inci sayısında şahsınıza iyiniyetli bir "AÇIK MEKTUB" yayınlamış ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nda olanlara derhal "EL KOYMANIZI" dilemiştik.
Bu dileğimiz, saygı duyduğumuz sorumlu bir zâta, Allah huzurunda müsterih olması için «TARİHİ» ve «İLAHİ» vebalini hatırlatmaktan ibaretti. "AÇIK MEKTUBUM"umuzu yayınladı¬ğımız tarihten bu yana iyi niyetli girişimlerinizi sabırla bekledik. Fakat gün geçtikçe artan yan¬lış icraatlar artık sizin gücünüzü de aşan kesafete ulaşmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, sizin sorumlu bu¬lunduğunuz azamî birkaç müesseseden biri ve şüphesiz en önemlisi idi. Bu Müessesenin "BA¬ŞINA GELENLER", sizi de, bizi de, camiamızı da ilelebed mahcûb edecektir..
Diyanet ve Din Eğitimi camiasının, hidâyete muhtaçları bile ihata eden kuşatıcı "SEVGİ" ile dolu olmaları "FARZ" iken, olgunlaşma halin¬deki bu genç neslin inançta ve amelde yozlaş¬maları; birbirine yumruk sıkar, diş biler olmaları sizi rahatsız etmedi mi?
“Tâ kenâr-ı Dicle'de bir kurt ısırsa bir koyunu. Gelir de Adl-i İlâhî, sorar ÖMER'den onu.." şeklinde ifade edilen "İCRA" sorumluluğu, Kocatepe minarelerinin gölgesinde tezgâhla¬nan tarihî entrikalardan sizi nasıl haberdar et¬mez?!..
Sayın Bakan!.
Cihad ismi altında başlatılan bid'at "DİN CAMİAS"ını enaz bir asır geri götürmüştür.
İmam-Hatip Okulları'nda okuyanlardan baş¬layarak çevre çevre bütün "DİN CAMİASI"nı saran mel'un ve merdud "İNFİRAD" taşkınlığı; öfke ve gayz illeti, minber ve kürsî ehlini hocasının kanını akıtır bir cinnet hâline getirmiştir.
Bunun vebalini kim yüklenir?..
Biz sizi, bu mel'un ve merdud taşkınlığı ya¬tıştıracak mes'uliyet şuurunda görmüştük. Ağırlığınız, politik tecrübeniz bizi size başvurmaya zorlamıştı. Bu konuda, Meclis'ten güven oyu al¬mış selefinize, Federasyonumuz mensubu ve kurucusu olduğu halde başvurmamıştık. Zira kendilerini, bu bid'at hareketi "ÖNLEYİCİ" deyil, "TAHRİK EDİCİ" olarak yanılmaz delillerle tesbit etmiş ve bağrımıza taş basmıştık.. Size bir "AÇIK MEKTUB"la baş vururken bu inkisarın sona ereceği şeklinde ciddî bir kanaatimiz vardı..
Heyhat Sayın Bakan!.
Bu dava, büyük yara almıştır!. Zaman-ı Vekâletinizde bu yara belki sizin elinizle değil ama, "DUR" diyebileceğiniz kimseler eliyle hoyratça deşilmiştir.
Biz sizden bir espri beklemiştik. Bu ince ve hesablı espri, filiz halindeki neslin yabani-leşmesi yolundaki kurnaz çabaları olduğu ye¬re mıhlamaktı.. Bu çok ince bir hesab, ihtisas program ve küllî ve istişârî çaba işi idi.. Biz sizin elinizde bu ince neşteri göremedik.. Ak¬sine kaba balta darbelerine seyirci kaldığınızı görerek yeniden dertlendik!..
Sorumluluğunuz altında "YANLIŞ İŞLER", "SU-İ İSTİMALLER"; "ZULÜMLER" yapıldı. Bunlar size anlatıldı da...
Mes'uliyeti sadece size yükleyerek, bizim kendimizi müsterih saymamız mümkün mü? Aynı gemide yolculuk yapıyoruz..
Gidiş hayra değil.. Halimiz perişan.. Bunları "HUZUR-U İLÂHÎ"de de konuşacağız. Ama neye yarar?
Elinizdeki "BÜLTEN"i bizzat veya kura¬cağınız bir "HEYET" vasıtasıyla inceletmenizi ve iddialarımızı ihbar kabul etmenizi; tehlikeyi görmenizi diliyoruz.
Sayın Bakan...