İlk yazıma "Allah'ın adı" ile başlarken, bütün Ortadoğu okuyucularını selâmlıyorum. "Selâm" İslâmiyet'in bir emri. Kur'an-ı Kerim'de ve Hadislerde, birbiriyle karşılaşan insanların selam verip-almaları emir ve tavsiye buyurulmuştur. Bunun sebebi inananlar arasında ülfet, ünsiyet, uyum ve kardeşliği sağlamak ve devam ettirmektir.
Ortadoğu ailesi ile bu ilk karşılaşmamızda, okuyucularıma "Niyet"imi ve "Niçin Ortadoğu ailesi ile birlikte olmayı tercih ettiğimi" de izah etmek istiyorum. Zira bu da sünnet-i seniyyenin bir gereği. Tanışmak, bir yeri ziyaret etmişseniz "sebeb-i ziyaret"inizi ifade etmek, insanî / İslâmî "muaşeret"in bir icabıdır
ZAMAN OLUR Kİ!..
"Tercüman Gazetesi"nde 10 yıl süreyle okuyucularımla birlikte oldum. O zamanki buluşma yerimiz önce "Minberden Gönüllere", bilâhare ise "Cuma Sohbeti" köşesi idi.
O tarihlerde Tercüman 620 binlere vurmuştu. Trajımız 580 bine inince sebeplerini uzun-uzun değerlendirdiğimizi hatırlıyorum. O günün şartlarında milliyetçi-muhafazakâr kamuoyunun bu "Güçlü sesi, nasıl birdenbire inişe geçti; hayatiyetini nasıl yitirdi ve dibe vurdu, nasib olursa bir gün onu da konuşuruz.
"Tercüman" deyince şu hususu bir "vefa" ve kadirşinaslık olarak ifade etmeliyim: Merhum Kemal ILICAK ve Tercümanın Ünal SAKMAN başta, Taha AKYOL, Mehmet BARLAS, Nazlı ILICAK gibi sıkça değişen yayın yönetmenleri, bazen genel yayın ilkelerine ters düşse de , yazılanının tek kelimesine, cümlesine dokunmadılar. O zamanlar "Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı" idim ve ülke 12 Eylül öncelerinden başlayan hassas günlerden/hassas tünellerden geçiyordu. Görevim icabı "Diyanet Yayınları" bana bağlı idi. Bugün de yayınlanmakta olan "Diyanet Aylık Dergi"nin kurucusu ve ilk "Genel Yayın Yönetmeni" olarak o günün hassas ve sıkıntılı konularını işledim.
"Başörtüsü" çilesini; "İrtica" iddialarını; tırmandırılmaya çalışılan "Alevi-Sünni" sun’î ihtilâf(!)ını. "Lâiklik" ve "Devlet" adına yapılan yanlışları; "İslâmiyet" hesabına irtikâp edilen, ona bühtan siyasi densizlikleri biteviye işledim.
Bir devlet memuru olarak "Siyasî" bir gazetede yazıyor olmamı ve Diyanet'in resmî yayınlarında bu hassas konuları işlememi yadırgayanlar oldu ama "Din-Devlet", "Devlet-Millet, "Lâiklik-İslâmiyet" gibi hassas konulardaki "Niyet" ve üslûbumu ne "Tavan"ın hatınna, ne "taban"ın rağmına hiç bozmadım.
90’lı yılların başlarında resmî görevle yurtdışına çıktım. O yıllarda büyümeye, açılmaya müsait tarihî bir "Kısmet" yakalayan güzelim Türklyem'in -maalesef- giderek geriye götürülen son yıllarını, yurtdışından kahırla izledim. Ülkemizin, gurbetçilerimizi kahreden bu yurtdışı görüntüsünü de yeri, zamanı ve vadesi geldiğinde inşaallah konuşacağız.
NİÇİN ORTADOĞU?
Şimdi Türkiye'de ve aranızdayım. "Katıldım" demiyorum. Zira bu camiaya "Dışarı"dan gelmiş değilim. Talebelik yıllarımdan bu yana, Tercüman'da yazarken de, Diyanet’te hizmet verirken de, yurtdışında "Gurbet" nöbeti tutarken de hep "Din'ü-Devlet", "Mülk'ü-Millet" dedim. Yani dağda bulmadığımız "Ebed-Müddet". "Devlet"imizi; "İ'lây-ı Kelimetullah ile muvazzaf", "İlâhî nusretle müeyyed" milletimizi; "şekil" ve şekilciliklerle maalesef aslını, özünü, kalın kabuk ve örtüler altında "Görünmez" kıldığımız ulu müslümanlığı birbiriyle tokuşturmadan / vuruşturmadan biteviye anlattım, savundum.(Bu özel tabirleri ve bu konular hakkındaki tarihî yaklaşımı daha açık ve anlaşılır şekilde yarın bu sütunda işleyeceğim.)
Bu değerler üzerinde bugün de bulanıklık var. Kavram kargaşası, bu millî-dinî değerleri bugün -dünden daha çok-birbiriyle vuruşturuyor, tokuşturuyor.
Bugünden itibaren "Ortadoğu"nun genç, dinamik okuyucularıyla karşılıklı diyalog ve işbirliği kurarak; -adeta ahitleşerek- bildiğimiz doğruları kamuoyuna sunalım istiyorum.
Yazdıklarımdan "yanlış" bulduklarınızı lütfen bana bildiriniz. Yanlışları düzeltmeye hazırım. Siz de "Doğru" bulduklarınızı -hadi söz veriniz- gazeteyi elinize alarak, gerekirse köşemi kesip-kupürleyerek, ilgi kurabileceğiniz herkese ulaştırınız.
Elbirliği yaparsak büyürüz. Neşir vasıtamız olan gazetemizi de büyütürüz.
Ben, yazdıklarımı bu niyetle ve özenerek yazacağım. Siz, ne yapacağını, kimseciklerden nasihat (!) beklemeden yapa-gelen; Devlet'ten-Milletten-İslamiyet'ten yana gönüllü, dinamik kadrolarsınız.
Bu kadrolar, yarınlarımızın gerçek teminatıdır. Buna hep böyle inandım... Sizleri hep böyle gördüm... Bu köşede her hafta beraber olacağız. Ancak bu ilk tanışma sebebiyle sekiz gün süreyle "günlük" yazacağım.
Cümlenizi tekrar Allah'ın selamı ile selamlıyor, "-Yarın bu köşede tekrar buluşalım-" diyorum.