Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
“ELİ SOPALI DEVLET” İMAJI - 15 Eylül 1998

"DEVLET", onu oluşturan toplumun –bütün kesimleriyle- tartışmasız baştacı ettiği bir "Müşterek Değer" olmalıdır. Ancak bu takdirde "Devlet"in saldığı "Vergi", bir kuruşu kaçırılmadan verilir, koyduğu "Kanun"a manevî bir terbiye ile uyulur; "Devlet"i öngördüğü "Askerlik" Peygamber ocağına gider gibi kutsal fedakarlıklarla yerine getirilir... Devlet, işte asıl o zaman baştacı edilir.

"Devlet"in varlığı tartışılmaz. Zira O, toplumun bütü­nünü koruyan, kollayan bir "Şahs-ı manevî"dir. İnancı, yaşayışı, kökeni ne olursa olsun her kesim kendini onda bulur, başı sıkışınca ona sığınır... İdeal devlet budur, "-devlet böyle olmalıdır, böyle olmak zorundadır'' demek istiyorum.

Siz "Devlet"i bir kesim adına, toplumun diğer ke­simlerinin üzerine yürütürseniz, o devlet, toplumun bü­tününün kucakladığı kurum olmaktan çıkar; ideolojik devlet olur. Ortaçağ Avrupası'ndan kalan bu kozmik devlet geleneğinin Faşist Almanya, Nasyonal Sosyalist İtalya ve Sovyetler Birliği denemesinden başka örneği var mıdır bilmiyorum.

Bizde de oldum olası buna özenenler, kendilerini bu modası geçmiş hevesten bir türlü kurtaramayanlar var.

JAKOBEN DEVLET ANLAYIŞI

Bizde bazı bürokrat, akademisyen, politikacı aydınlar "T.C. Devleti"ne böyle bir kisve biçiyorlar. Kendi şahsî görüşlerini devletin tercihi gibi öne çıkaran bunlar, ellerin­deki -bürokratik, akademik, politik- kamu gücünü toplumun kendileri gibi düşünmeyenlerinin sırtında bir kırbaç gibi şaklatıp duruyorlar.

Bu bizim en büyük zaafımız. Siyası sertliklerin, devlete karşı din bahaneli istismarların, etnik kalkışmaların, sosyal bulanıklıkların temelinde hep bu aydın bağnazlığı var...

Toplumu ile kavga eden devlet anlayışı bugün geçerli­liğini yitirmiştir. Uydu sistemli kitle haberleşme vasıtaları, İnternet ağlrı, sanal iletişim imkânları, 2000’lerin eşiğindeki dünyayı evimizin içine kadar taşımıştır. Kısacası dün­ya küçülmüştür artık. Kimin ve kimlerin ne yaptığını her­kes biliyor... Hiç kimse kendini "Devlet" yerine koyma­sın... Hiç kimse kendi kişisel inanç, ya da inançsızlıklarını; görüş ya da görüşsüzlüklerini "Devlet"in görüşü, tercihi diye dayatmasın. Böylece Devlete de bühtan etmesin, ül­keye de yazık etmesin...

Bir kanaat, bir teklif, toplumun bütün kesimlerinin üzerinde ittifak ettikleri bir görüş olursa, ancak o zaman "Devletin görüşü, devletin politikası" olabilir... Ak­si halde bir kişisel, zümrevi kanaat olarak kalır...

Bizde ise, bu zümrevi görüş, bürokrat bazı aydın takı­mının nevzuhur hikmetleridir diye, artık o, "Devlet"in görüşüdür, devletin tercihidir... Zavallı devlet, münezzeh devlet!...

FATURAYI DEVLETE KESMEYELİM

Bu aydın (!) bağnazlıklarının, bu yandan, tepeden dayatmaların faturası "Devlet"e kesilmemelidir. Devlet he­pimizin koruyucu menfaatlarımızın, ortak tercihlerimizin buluştuğu ittifak noktasıdır. Zaman-zaman sertleşen bu dayatmaların gücü, dayatmacıların devlet imkânlarını el­lerinde bulundurmalarından kaynaklanmaktadır. Zararı ise önce "Devlet"edir.

Bugünün dünyasında böyle "Eli sopalı devlet" anla­yışı falan kalmamıştır.

Herkes aklını başına toplamalıdır. Hem "Devlet" gü­cünü kullananlar, hem o gücün denendiği, sınandığı, kul­lanıldığı, mağdur/mağdure geniş taban... Zira bu "Dev­let", bu ülke hepimizindir.

"Devlet" müessesesi, tarihin ilk yıllarından itibaren in­san varlığının ulaşabildiği en yüksek, en pratik buluşma ittifakıdır. Onun yokluğu kişi için zulüm, toplum için ka­bustur. Zayıflaması, zayıflatılması da...

Devlet gücünün toplum üzerinde yanlış kullanılması, onu tartışma zeminine çeker, onu zayıflatır. Yönetim stra­tejisinin ilk prensibi, karşı grupları çoğaltmak değil, azaltmak; karşı hedefi küçültmektir. Bazıları, biteviye bunun aksini yapıyor. Yani kendi kalesine gol atıyor...

Bu sözleri kim okuyacak, kimler değerlendirecek bilmi­yorum ama, endişemiz kendimiz için değil, ülkemiz. "Devlet"imiz içindir.

"BAĞRIMIZA TAŞ BASTIK"

Bu ülkenin "Milliyetçi-muhafazakâr" kadroları; "Devlet" hesabına her fedakarlığı fiilen gösteren bu nesil: hep "Külfet"e talip oldu, hiçbir zaman resmî "Nimet" istemedi. Gün geldi, uğruna canını verdiği "Devlet" güçleri bu fedakâr, vefakâr, müeddeb, mütevekkil, müteemmin nesillerin üzerine salındı ama "Devlet" terbiyesi ile yetişmiş bu nesiller, "Devlet"ine hiçbir zaman küsmedi. Zira biliyordu ki "Büyük boz­gun"dan-Balkan savaşlarına; Cihan Harbi boğazlaşmalarından-Kuvay-ı Milliye kalkışmasına kadar bunca şehidin / gazinin dua ve gayretlerinin üzerinde yük­selen bu "Devlet", bu memleket, nevzuhur bir anlayışının ilânihaye üzerine oturduğu bir 'Meta" olmayacaktır.

Ellerine "Devlet" adına "sopa" alanlar, bir gün gele­cek, çağın gelişmeleri karşısında utançlarından bu sopaları saklayacak "Mekân" arayacaklar.