Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
OKULLAR AÇILDI AÇILMASINA DA! - 17 Eylül 1998

Her Yıl okullar açılırken gayr-ı ihtiyarî- içim burkulur. Gerilere gider, berilere gelir, "-Okuya-okuya nereye varacak bu çocuklar?" demekten kendimi alamam.

Okumak, okuyacak okul bulabilmek, yeni şeyler öğrenmek güzel değil mi? Peki niçin içim burkulur bu öğrenciler ordusu her yıl yeni ders yılına başlarken?

Doğrusu bunu ben de merak etmiş olmayılım ki söze başlarken. "Gayr-ı ihtiyarî/elimde olma­dan" dedim.

Hayat bir tecrübe... Bir "Sohbet" üslûbu içerisin­de, kendi yaşadıklarımla bugünleri karşılaştırır,- bu eski-yeni karşılaştırmasından bir "Mesaj", bir "Ders" çıkarabilirsem, sizin de, bizim de emekleri­mize değer diye düşünüyorum.

ALİ YILMAZ ÖĞRETMEN

"Okul" deyince, "Öğretmen" deyince aklıma hep "Ali Yılmaz" öğretmen gelir. "Bozyazı Bölge İlkokulu"nda beni aralıksız 5 yıl okutan öğret­menim, önce O'nu tanıdım, sonra okulu... 2'nci Cihan Harbinin ertesi yıllari.. Yani okulun, öğretmenin, çocuğun kısaca "İnsan"ın değeri var... 5 yıllık okulun tek öğretmeni Ali Yılmaz öğretmen, bugün ilçe olan dağınık Bozyazı'nın dağlar, çaylar, ovalarla bölünmüş 16 ayrı yerleşim merkezini ev-ev dolaşır; okul çağına gelmiş çocukları tesbit eder; onları anne-babalarından bir gelin ister gibi isterdi... Dedim ya okulun, okumanın ve insanın kıymeti vardı. Ben de okula böyle başladım...

Hayatım boyunca uyduğum, uyguladığım her iyi şeyi o ilkokul öğretmenimden öğrendim. Sadece çarpmayı, bölmeyi; 2 kere 2’nin 4 ettiğini değil... Okuyup, yüksek-yüksek okullar bitirme idealini; "Kıraat ve tahrir (okuma-yazma)" zevki ve alışkanlığını; "Yerli malı kullanma" tutkusunu; yaş dalı kesme çekingenlik ve korkusunu: temizlik, tutumluluk, büyüğü-küçüğü tanıma alışkanlıklarını... herşeyi, her iyi şeyi O'ndan öğrendim. Hatta -aman kimsecikler duymasın ama- "Namazı-niyazı", ibadet ve duayı da...

"-5 sınıfın tek öğretmeni, bütün bunları nasıl öğretirmiş?" diye düşünenler varsa, dahasını söyleyeyim: Biz o zamanlar "Kerrat cetveli" dediğimiz çarpım tablosunu l'inci sınıfta öğrendik; "Ulama yazı" denilen el yazısına l'inci sınıfta geçtik. Bütün dünya başkentlerini, ülke bayraklarını sonraki okullarda değil, ilkokulda öğrendik. Duvar gazetesi çıkarırdık... Okulun geniş bahçesinde muz ve sebze yetiştirmiş, mevsimine göre bunları satarak kendi kurduğumuz okul kooperatifine yatırmıştık. Eli yatkın olanlara 4'üncü sınıftan itibaren şırınga nasıl yapılır, onu öğretmişti 5 sınıflık, 180 öğrencilik ilkokulun bu tek öğretmeni...

BUGÜNE BAKARSAK

Sözünü ettiğim zamanda nüfusumuz 21 milyondu. Bu yıl 13 milyon çocuğumuz okula başlıyor.

Formalı, önlüklü, pırıl-pırıl, cıvıl-cıvıl evlâtlara bir diyeceğim yok. 500 bin öğretmenimizi 500 bin Ali YILMAZ öğretmen saymaya hazırım.

O zamanlar tek kundura, tek ceket yıllarca giyilir­di. Kitap-defterimizi anamızın kollu-dikiş makinasıyla dikip boynumuza astığı bez ya da kumaş torbalar­da taşırdık.

Bugün formalar, önlükler, kundurular mevsimlik alınıyor. El, sırt, beslenme çantaları alınmadan ol­muyor. Okul, öğretmen ve resmi ders kitapları yetmiyor. Fazladan kurslar, özel dersaneler, bunlara ait ilave eğitim ders araç-gereçleri.

Bütün bu fedakârlıklar çocuklarımızın "iyi" yetişmeleri için. Şükür...

Benim içimi burkan; bunca emeğin, bunca masra­fın, bunca ümidin sonunun ne olacağı? Üniversite önünde elenip-beklemeler; elekten geçmişseniz, kılık-kıyafetiniz sebebiyle kapıdan geri çevrilme korku­su; üniversite diploması almayı başarsanız da iş bulamama, işe yaramama endişesi...

Meslek eğitimini, meslek okullarını 8 yıllık zorunlu eğitim hatırına bitirdik. Böylece üniversite öncesin­de hayata atılmayı kaldırdık. "Genel Eğitim" diye daracık bir kulvarda her yıl 1 buçuk milyon gencecik memleket evlâdını100 metrekoşusuna soktuk...

"Batı", "Batılı" dediğimiz elin adamı ilk 6 yıldan itibaren çocuğun, mesleki eğitime geçme kapısını açık tutuyor. Böylece hem onun önüne alternatif koyuyor, hem anne-babayı rahatlatıyor; hem genel eğitime soluk aldırıyor... Ve en önemlisi "milli kimlik", "milli benlik" kazandırmayı herşeyden önde tutuyor.

Bizde ortaöğretimde de, yüksek öğretimde de düdüğü parası olan çalıyor. Hakkaniyet, farsat eşitliği, hele de milli kimlik, milli benlik kimsenin umurunda değil... Eskiyi anmam, eskiyi aramam. Merhum Ali YILMAZ öğretmenimi özlemem bundan.

Yoksa çok da "Eski"ci olduğumdan değil...