Hamdi Mert :: hamdimert.com
Köşe Yazıları
2000’LERE HAZIR MIYIZ? - 18 Eylül 1998

2000'le yeni bir yüzyıla giriyoruz. Bu yeni yüzyılın şartları, yaşadığımız çağın şartlarından daha çetin olacak.

Sayın Namık Kemal Zeybek, Kültür Bakanı olduğu yıllarda "Bilgi Çağı" gerçeğini gündeme getirdiğin­de, bunun farkına çok az kişi varabildi ve bu ikazlara üniversite, bürokrasi, siyaset... kimsecikler aldırmadı...

Aradan uzun yıllar geçmedi ama, bu uyarıların hak­lılığı daha şimdiden bir şamar gibi yüzümüze vurmaya başladı.

NE İDİ BU UYARILAR?

İnsanlık, hızla yeni bir çağa giriyordu; "Bilgi Çağı"na... Bu çağda insangücü kalkınmanın vasıtası olmaktan çıkacak. Onun yerini ucuz hammaddelere da­yalı "bilgisayar"lar alacak. Böylece bugün kalkınma­nın kaçınılmaz vasıtası olan insangücü "boş"ta kala­cak... "Batı" "boş"a çıkacak -ve şüphesiz boşlukta kalacak- "insan" yığınlarını gelecek o çağda nasıl ve ne ile mutlu kılacağını; ne ile "meşgul" edeceğini da­ha o günlerden araştırmaya başlamıştı.

Hatırlatma şu idi: Bati'nın gerçekleştirdiği "Sanayi İnkılâbı"na hazırlıksız yakalanmanın faturasını ağır ödedik. "Bilgi Çağı"na hazırlıksız yakalanmanın faturası daha ağır olabilir. O halde üniversitelerimiz ülkemizi bu yeni döneme hazırlayan projeler üretmeli; politikamız, ülke imkânlarını o çağa hazırlayacak tedbirlere yönlendirmeli; düşünen beyinlerimiz, daha şimdiden üstümüze bir sel gibi akıp gelen o kaçınılmaz gerçeğe yönelmeli idiler...

...VE İNTERNET OLAYI

Hayatımıza bir fırtına gibi giren İnternet olayı, o günkü uyarıları haklı çıkaran bir vakıa olarak işte kar­şımızda... İnsan beyninin en son buluşu bu harika sis­tem, bugüne kadar üretilen bütün bilgileri, isteyenlerin emrine hazır hale getirdi, önce siyah-beyaz, peşinden renkli televizyonların zengin-fakir, köy-şehir bütün ha­nelere girmesi gibi, bu âlet çok kısa zaman içinde ar­zu eden herkesin emrine girince, "Bir bilen" geçinen, bilgi satan (!) bir nice bilgiç, entel/ukalâ "boş"a çıkmayacak mı? Sahi bir yakın zamanda, isteyen her­kesin, arzu ettiği bilgiyi, önündeki düğmeye basar-basmaz hazır bulduğu bir dünyada, o bilgileri edinmek için dirsek çürütenlerin; okullar, üniversiteler bitirenlerin; kitaplar, ansiklopediler üretenlerin kıymet-i harbiyeleri kalacak mı? Dahası yılları alan deneylerle, tecrübeler­le üretilen, ama her an, herkesin önünde ve elinde ha­zır hale gelen o "Bilgi"nin çarpılır, bölünür, çözülür, aranır bir değeri olacak mı?

Cenab-ı Hakkın yarattığı namütenahi kâinatın keş­finin; "Sünnetullah" denilen tabiat ve kâinatın işleyişindeki sayısız kanunların ve eşyanın esrarına vakıf ol­ma arayışının hiç bitmeyeceği bir kurallar aleminde, keşfedilen/bulunan ve adeta somut bir nesne haline gelen "Bilgi", böylesine ucuzlar ve kolaylaşırken şüp­hesiz yeni fikirler üretme ön plâna çıkacak... "İlâhî vahyin" evrensel boyutu diyebileceğimiz "Tefekkür", işte o çağın/bilgi çağının da değişmez, eskimez ışığı, enerjisi, potansiyel gücü olacak.

BİLGİ ÇAĞI VE OSMANLI

"Bilgi Çağı" ile "Osmanlı"nın birarada telaffuzu sizi şaşırtmasın. "Batı"lı Bilgi Asrı'na hazırlıklı girmek üzere Osmanlıyı araştırıyor: Osmanlı Arşivleri, araştır­macıların incelemesine açıldığında, arşivlerde araştır­ma yapan uzmanların büyük çoğunluğu Batılı uzmanlardı. O yıllarda, bu yabancı uzmanların Osmanlı dönemine ait 3 müesseseyi mercek altına aldıkları yazıldı-çizildi.

Bunlardan 1'incisi "Vakıf"; 2'ncisi "Ahilik"; 3'üncüsü "Tevcihat Müessesesi" idi.

Osmanlı, o günün şartlarında "Eğitim" ve "sağ­lık" başta olmak üzere fakirlerin, yaşlıların, kimsesiz­lerin, çevre ve tabiatın, hatta hayvanların, kuşların ko­runmasına yönelik gönüllü kuruluşlar, yani "Vakıf"lar oluşturmuşlardı.

Esnafın kendi-kendine organize olması; "üretici" ve "tüketici"nin böylece gönüllü olarak kendi-kendini denetlemesi demek olan "Ahilik" te bu cümledendi.

"Devlet"in yapması gerekli sosyal hizmetleri halk kendi-kendine oluşturduğu bu gönüllü oluşumlarla üze­rine almıştı. "Sosyal Devlet" böylece halkın katkıla­rıyla oluşuyordu.

"Tevcihat" uygulaması ise devlet hizmetlerinin sü­rekli kadrolar yerine sözleşmeli personel marifetiyle yürütülmesi idi.

"Batı", işte "Bilgi Çağı" şartlarında boşta, boşluk­ta kalacak insan yığınlarını meşgul edecek, mutlu kıla­cak çareler olarak bu 3 Osmanlı müessesesini bizim arşivlerden çıkararak mercek altına yatınyordu.

Bizde ise "Osmanlı" ve geçmişimiz sözkonusu olunca bazılarının akılları tepelerine fırlıyor.

2000'li yıllara ve "Bilgi Çağı"na bu kafalarla mı hazırlanacağız?

Not: 8 gün önceki "Selâm" yazımda ifade etti­ğim gibi, ilk tanışma vesilesiyle 1 hafta boyunca bera­ber olduk. Bugünden sonra –İnşallah- her Cuma bu köşede buluşacağız.