"Endişemiz din için değil devlet için... Dinin koruyucusu var ve din, onu koruyanın murad ettiği yere kadar gidecektir. Stratejik bir coğrafyada, bir gönül işi olan din üzerine hassasiyetler meydana getirmek, dine değil devlete zarar vermektedir. Kıyıda-köşede üç-beş kız çocuğunun başını örtmesi, binlerce yıllık tecrübe temeline oturan güçlü Türk devletine asla zarar vermez. Ama bir ateş çemberi içerisindeki Türkiye'de, ne kadar müşterek değer varsa hepsini harekete geçirip, o ortak paydalarla bütünlüğümüzü güçlendirmek varken, o bütünlüğü zedeleyecek tutumlara girmek, bizi zayıflatmak isteyen istismar odaklarının işine yaramaktadır. Başörtüsü devlete bühtan değil, duadır. Bugünlere o dualarla geldik. Yapmayın, birliğimize-bütünlüğümüze kıymayın!.."
Bu cümleleri 10 yıl önce 4 Kasım 1988’deTercüman Gazetesi'nde yazmıştık. 9 Aralık 1988’de ise 1 ay 5 gün önceki "Cuma Sohbeti"mize atfen yeniden yayınlamışız.
TARTIŞMAYI SEVİYORUZ
Tartışmayı çok seviyoruz. Ama âdabını bilmeden... Bu "adâb"sız tartışmalardan ise, ne "barika-i hakikat (hakikat şimşeği)" çakıyor, ne de "olumlu sonuç" alınıyor. Ya ne oluyor? Tartışmalar sürüp-gidiyor... Yani havanda su dövüyoruz... Ülkenin "gerçek gündemi" bu "toz-duman" içerisinde kaybolup-gidiyor.
Alın şu "Başörtüsü tartışması"nı!
Şu veya bu üniversitede, "inancımın gereğidir" ya da çok farklı bir gerekçeyle "-bana böyle yakışıyor" diyerek başını örten üç-beş kız çocuğunun saçlarını açtırınca "enflasyon" mu düşecek? Dönmeyen sanayi çarklarımız mı dönecek? Artmayan ihracatımızın önü mü açılacak? Yoksa, aksi olunca, işleyen fabrikalarımız "stop" mu edecek?
Ülkemizi geçmişine lâyık "onurlu" yerine oturtacak asıl gündemimiz nerede Allahaşkına?!. Hani, 2000’lere hazır mıyız?!. Ve "Bilgi Çağı"na!. "Avrupa Topluluğu"nun neresindeyiz?!. Paramız, ekonomimiz, keşiflerimiz, ıcadlarımız nerede?!. Nerede yurdu baştan-başa yeşertme projemiz? Nerede minarelere eş fabrika bacalarımız? Nerede "Türk Malı"nın uluslararası saygınlığı?!. Taa, Uzakdoğu'daki Japonya'ya bakınız!. 5 yaşındaki çocuğu bile güldürecek "komik" geleneklerine: "Ortaçağdan değil, "Eskiçağ"dan kalma kozmik alfabesine, yazısına-çizisine rağmen onlar nerde, biz nerdeyiz?
Biz "şekil" ile gerceksiz-maslahatsız tartışmalarla, ideolojik kavgalarla oyalanırken, dün bizden geride olanlar, bizi geçti; beraber yola çıktıklarımız, bugün bize yukarıdan bakıyorlar.
Farklı dünya görüşü ABD’de, Hollanda'da, Almanya'da, İsviçre'de de var. Orada da bu dünyanın dışında yaşayanlar mevcut. Evine televizyon sokmayanlar. Buzdolabını, çamaşır makinasını, elektriği, musluktan akan suyu kullanmayı inançlarına aykırı bulanlar var!. "Var" da, hiç onlarda bu "ekstrem" inanç, yaşayış ve uygulamalar hakkında "Kanun" çıkaran yok!. "Genelge" yayınlayan yok!. "Üst yargı, alt yargı" diyerek olmayan yargı kararına sığınan yok.
Ama Cezayir'de var! Suriye'de, İran'da var!. Bir de bizde var... Gördünüz mü kendimize biçtiğimiz kisveyi?
DEVLET ADINA YAPICI SESLER
Rahim ER dostumuzun, TGRT'de, Sayın Bülent ECEVİT ile yaptığı bir sohbeti hatırlıyorum. 8 yıllık zorunlu öğretim kesinleşmişti. Sayın Er, Başbakan Yardımcısı sıfatıyla Sayın Ecevit'ten bazı cevaplar almıştı. Bu cevaplarında Başbakan Yardımcımız, İmam-Hatip Liseleri'nde ve üniversitelerde okuyan kız öğrencilerin başlarının açılacağı söylentilerine karşı çıkıyor; "-Bu söylentileri kim çıkarıyor?" diye çıkışıyordu. "Yasakçılık" dediği bu yaklaşımlarla bir yere varılamayacağını kesin, hatta biraz da sıkıntılı ve yasakçılığı savunanlara karşı asabi bir dille ifade ediyordu.
Sayın Agah Oktay GÜNER yine o ve müteakip günlerde kız öğrencilere sesleniyor; başörtüsü problemi diye bir sıkıntı çıkmayacağı konusunda "teminat" veriyordu. Öyle ki, hangi kızımız başörtüsü sıkıntısıyla karşılaşırsa, bana gelsin!" diyordu.
Bunlar "yapıcı" yaklaşımlardı. Bugünlerde Sayın Başbakan da olaya aynı yumuşaklıkla bakıyor; "sühuletle yaklaşalım, esnek davranalım" diyor.
Biz, Türkiye'de aksi iddialara rağmen- hâlâ "akl-ı selim"in öne çıkacağını ümit ediyoruz. Hiç kimse, "Kanun" diye, "Yönetmelik" diye, "Yargı kararı" diye, olmayan mazeretlere sığınmasın!. Öyle şeyler var ya da var sayılıyorsa, selim akıl sahibi herkes el-ele tutuşsun ve "Gerçek Devlet" olmanın önündeki o "engel"ler kaldırılsın. Lütfen kaldırılsın.
...Ve "irtica" denilen, "Devlet"e karsı olumsuzlukların üzerine, "Başörtülü" vatan evlâtlarımızı da yanına alarak, müştereken yürüyelim!
Aklın yolu budur!.