(Yahudiler, genellikle bela anında, Allah’ın kendilerine gazap edeceğine inandıklarında, kıtlık zamanlarda oruç tutmuşlardır. Sevinç vesilesiyle de oruç tutulduğu olmuştur)
Oruç, bütün semavî ve bazı beşerî dinlerde ortak ibadettir. Bakara Suresinin 183-
184'üncü ayetleri, semavî dinler açısından bunun delilidir. Nitekim bu ayette;
"Ey iman edenler!. Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı" Duyurulmaktadır. Hristiyanlık, Musevilik ve diğer bütün semavî dinlerde oruç ibadeti vardır.
ESKİ DİNLERDE ORUÇ
Oruç, bilinen ve yaşayan semavî dinler dışındaki eski dinlerde de mevcut: "Eski Hind Dinleri"nde belli gün ve bayramlarda 'Tezkiye-i Nefs" için oruç tutulduğu bilinmektedir. Eski Hind toplumunda kadınların da kendilerine mahsus günlerde oruç tuttuklarına rastlanmıştır.
"Brahmanizm"de her ayın 11 ve 12'nci günlerinde oruç tutulmuştur. Bu dinde oruç konusunda katı hükümler getirilmiş, hasta ve yaşlılar bile oruç tutmaya zorlanmışlardır.
"Eski Çin Dinleri'nden bazılarında (Taoizm vb.) oruç, sağlığı koruduğu ve ölümü geciktirdiği için önemli sayılmıştır.
"Eski İran Dinleri"nden Manilik'te oruç, bir perhiz ve riyazat vesilesi olarak vardır.
"Eski Mısır Dinleri"nde, dinî bayram günlerinde oruç tutulmuştur.
"Eski Kureyş"te, İslâmiyet'ten önce "Receb-ül Esam", "Şehr-i Muder" ve "Aşure Günü"nde oruç tutulduğu tespit edilmiştir.
SEMAVÎ DİNLERDE ORUÇ
"Yahudi'ler, mensup oldukları çeşitli ülkelere göre değişik gün ve şekillerde oruç tutmuşlardır. Genellikle belâ ânında, Allah'ın kendilerine gazap edeceğine inandıklarında, kıtlık zamanlarında oruç tutmuşlardır. Sevinç vesilesiyle de oruç tutulduğu olmuştur.
Yahudilik'te önemli sayılan bir oruç biçimi de "kefaret" orucudur.
"Hristiyanlık"ta oruç genellikle dünya nimetlerinden perhiz olarak tutulmuştur. Perhizden maksat, nefsi terbiyedir.
Birer hak din olarak Hristiyanlık ve Yahudilik'te Ramazan Ayı'nda oruç mevcutken bu dinlerin aslî hüviyetlerinin bozulmaya başlamasından sonra Ramazan orucunun zamanı ve gün sayısı papazların ve hahamların arzularına göre değiştirilmiştir.
"İslâmiyet"te oruç, 2'inci Hicret yılında farz kılınmıştır.
Cahiliye döneminde, belli gün ve dönemlerde farklı şekillerde tutulan oruç, böylece dinî dayanağını bulmuş ve oruç hakkında bir yandan belli disiplin getirilirken diğer yandan teşrî sebebi ve mazeret hükümleri de belirtilmiştir.
Buna dair ayetler şunlardır:
"Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, belli günlerde oruç tutmak size de farz kılındı. Hasta olan ve yolculukta bulunan, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verirler. Kim isteyerek ve gönülden iyilik yapsa, o iyilik kendi lehinedir. Oruç tutmanız bilseniz sizin için ne kadar hayırlıdır!" (Bakara S. 183-184)
İslâmiyet'te, tutulması farz olan oruç dışında "vacip", "sünnet", "müstehap" ve "mendup" olan oruçlar da vardır.
Bundan anlaşıldığına göre, farz olan orucun üzerine Peygamberimiz Efendimiz "Sünnet" ve "Nafile" olarak ilâve oruç tutmuştur.
Görüldüğü gibi oruç, ortak ibadettir. Bu, orucun, insanın ruhî ve bedenî ihtiyaçlarıyla irtibatlı evrensel boyutunu göstermektedir.
Müslümanlıkta oruç, Allah'ın rızasını kazanmak için tutulur. Ancak, insanın beden ve ruh sağlığına, cemiyetin huzuruna yönelik önemli hikmet ve sonuçları da vardır.
Orucun sadece Allah rızası için tutulması; diğer bazı ibâdetlerden farklı olarak "riya" ve gösterişe müsait bulunmaması, yemek, içmek ve nefsi isteklerden fedakârlığı ifade etmesi sebebiyle İslâmiyet'te oruç ibadetine mümtaz bir yer verilmiştir. Şu "hadis-i kutsi" bunu ifade etmektedir.
"Ademoğlunun ibadetlerinin mükâfatı kat kat verilir. Bir iyilik 10 katından 700 katına kadar mükâfatlandırılır. Oruç müstesna. Onun mükâfatını ben Azimüşşan vereceğim. Zira kulum yemesini, içmesini sırf benim için terk etmiştir."
Sadece Allah rızası için tutulan oruca İslâmiyet'te diğer ibadetlerden farklı bir mükâfat vaadedilmiştir, ancak oruçluya külfet yükletilmemiştir.
Hastalar, yolcular, oruç tutamayacak kadar yaşlı ve düşkün olanlar emzikli kadınlar vb. için "kaza", "kefaret", "muafiyet" gibi kolaylıklar getirilmiş, "Allah'ın insanlara güçlük değil, kolaylık dilediği" duyurulmuştur. İnsanın yaratılışına ve ihtiyaçlarına uygun bir ibadet olması sebebiyle "oruç", bütün dinlerde ortak ibadet olmuştur.
MADDÎ / PRATİK FAYDA
Orucun hemen bütün inanç sistemlerinin ortak çizgisi olması, onun sadece ve görünmeyen yönüyle değil, kişi ve toplum hayatına kattığı, gözle görülür pratik fayda sebebiyledir. Oruç, sosyal dengeyi hedef alır. Sadece bedeni dinlenme ve perhiz değil, aynı zamanda sosyal huzur ve ahengi… Oruçla, gün boyunca, her gün alışık olduğu âdetlerinden el çeken mü'min, gönlünün her istediğini her an elinin altında bulamayanları düşünecek; haline şükredecek; yoklular ve yoksullara yardım elini uzatma ihtiyacı duyacaktır. Orucun hayata dönük bir diğer faydası, bedeni tasfiye yanında, ruhî ve nefsî tasfiye amacıdır. Yani kötülüklere engel olması... Nitekim Peygamberimiz Efendimiz, "Oruç kötülüklere kalkandır" buyurmuştur. "Sizden biriniz, oruçlu bulunduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin" hadisi de, bunu ifade etmektedir. Oruç maddî ve dünyevî faydaları için değil, Allah rızası için tutulan ama, mü'min yaptığı ibadetin bu tür faydaları da olduğunu bilir. Orucun inanç sistemlerinde ortak ibadet oluşu bundandır.