O, bir yandan "Bayrak" şiirini, diğer yandan Hz. Peygambere Naa't yazmış; millî ve dinî değerleri eserlerinde bütünleştirmişti.
Büyük şair kimdir? Buna bir ölçü konulmuş. Denilir ki, şiirde bir çığır açan; yeni bir tarz geliştiren; yeni bir ekolü temsil eden şair büyük şairdir. Yunus Emre büyük şairdir. Zira en ağır tasavvuf konularını halkın günlük lisanı ile kolayca ifade etmiştir. Türkçe, millî sesi; millî çehresi ve dehası ileYunus'un elinde en güzel şeklini almıştır.
Bütün zahirî ve batini ilimleri ihata eden; san'atını, imanını, aşkını, varlığını insanlığa adayan Mevlâna Celâleddin gazel, rubaî, sema ve tarablarının san'at dalgalarıyla insanlığı kucaklamış; büyük şair olmuştur.
Fuzulî, Nabî, Nef'i her biri başka merdivenlerden san'atın zirvesine tırmanmış büyük şairler… Herbirinde "Evrensel" bir şeyler var.
5 Ocak 1975 günü, yani 25 yıl önce kaybettiğimiz Arif Nihat Asya, Türk-İslâm mefkuresine bağlı bir has ve gerçek şairdir.
"Şekil"de yeni, "Muhtevâ"da millî değerlere sıkı-sıkıya bağlı, nev'i şahsına münhasır bir şiir kişiliği vardır. Çağdaşlarından farkı budur. "Çığır açan şair" olduğu kanaatimiz, bu şahsiyetinin mahsulüdür.
"Aruz", "hece", "serbest vezin", şiirin her çeşidini yazmıştır.
Aruz'un "Rubaî" tarzında, Türk Edebiyatında yanına yaklaşılamayacak bir seviyeye yükselmiştir. Bu sebeple rubaî tarzının gelmiş geçmiş en büyük üstadları arasındadır.
Aruz ve hecenin bu gerçek ustasının "Serbest Stil"de de yazdığını görenler, onu bir süre yadırgamışlardır. Bu onu okumayanların zanlarıdır. Zaman ve mekân kayıtlarından sıyrılan (Tayy-i zaman, Tayy-i mekâna ulaşan) velî gibi, deyişlerinde şiir kalıplarının üzerine çıkan Arif Nihat Asya, gerçek ve büyük bir şairdir.
Şu ifade "aruz" mu, "hece" mi, "Serbest Vezin" mi, yoksa hepsi mi, adeta anlamak güçtür.
"Konsun yine pervazlara güvercinler / Hûhûlara karışsın âminler / Mübarek akşamdır, gelin ey fatihalar, yasinler!.." Arif Nihat Asya "Bayrak şairi" olarak tanınmış; ansiklopedilerimizde de hep bu sıfatla anılmıştır. Onun "Bayrak" şiiri, yazıldığı yıllar itibariyle gerçekten de bir hadise olmuştur. Okullarda, derneklerde, toplantılarda "bayrak" ve vatan sevgisini sembolize eden bir "destan" olarak doya doya, kana kana okunmuş; Türk çocuğunun, Türk gencinin; her yaştan Türk insanının vatanseverlik açlığını gideren bir bayrak, bir âlem olmuştur. Fakat Arif Nihat'ın her şiiri, nesri, hicvi, nüktesi, deyişi bazan "Bayrak" şiiri kadar, bazan ondan da ileri bir şahsiyeti, ruh asaletini, san'at gücünü ifade ve sembolize etmiştir.
Arif Nihat, Türk bayrağına hitaben "-Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım" derken ne ise; "Ben ki ateşle konuşurdum, selle konuşurdum / İtil'le, Tuna'yla, Nil'le konuşurdum / Sangaryos'u Sakarya yapan, İkonyum'u Konya yapan dille konuşurdum" derken de odur.
"Sen hâlâ ne diye kıyımızdan, iskelemizden söz açıyorsun ey yelkenini yırttığımın gemisi!." çıkışı da, aynı coşkulu ruh halinin; taşkın memleket severliğinin meyvesidir.
Arif Nihat, şiirleri nesirleri kadar; nesirleri şiirleri kadar güçlü bir sanatkârdır. Şiirlerinde "aruz"u da "hece"yi de, "serbest vezn" i de aynı ehliyetle kullanmıştır. Öyle şiirleri vardır ki, aruz mu, hece mi, serbest stil mi olduğunu anlamak güçtür. "Şiir vezniyle doğar. Serbest vezinle doğanı aruz adına; aruz veya hece ile doğanı serbest vezin adına zorlamak, hem mânâsız hem gülünçtür" demiştir. Bu onun şiirin bütün şekil şartlarına, dış unsurlarına tam hâkim olmasındandır. Daha doğrusu, o kendisi bir şiirdir, ruhtur. Hicvi nüktesi kadar, nesri şiiri kadar ince, zarif, san'atlı, saltanatlıdır.
Arif Nihat'ın san'atı, san'atkârlığı yanında bir başka yönü de memleket sevgisidir. Şiirlerinde, nesirlerinde, sohbetlerinde, deyişlerinde daima tarihimiz, coğrafyamız, imanımız, san'atımız, insanımız, terennüm edilmiştir. Sade, duru, anlaşılır halk diliyle ve hayatı boyunca bizi biz yapan değerlerimizi yazmış, söylemiştir. "-Şu gördüğün duvarlar ki kimi Taiftir, kimi Hayberdir / Fethedemedik Yâ Muhammed!.. / Senelerdir.." derken, iman coşkunluğu ile millî sıkıntıları, imkânsızlıkları, önümüzdeki aşılmaz duvarları konuşturmaktadır.
Söz ve yazı sanatının bütün inceliklerine hâkim olan Arif Nihat'ta şiir de, san'at da, san'atkâr da amaç değil bir vasıtadır... Dil ve şekil san'ata, san'at ise ulvî insanlık ve İslâmlık dâvasına bir vasıtadır. "-Kimi bulutlar gibi uzak / Kimi yapraklar gibi yalan / Kuşlar sürü sürü / Kuşlar akın akın / Konmaya gittiler başka kıt'aların / Başka dünyaların çatısına..." serzenişinde, bu ulvîliğe layık olamamanın sitemi, serzenişi vardır. Son çeyrek yüzyılların "sağ-sol", "ilerici-gerici" kaosu içerisinde çevremize objektif bir gözle bakamadığımızdan, Arif Nihat Asya'yı yeni yetişenlerin kafasında yerli yerine oturtabilmiş değiliz.
İlimde, san'atta, idarede "Kaht-ı Rical" dönemini yaşadığımız yıllar içerisinde böyle bir güçlü soluk nasıl yetişmiş?!. Bunun cevabını Müslüman-Türk insanın velûd meziyetlerine inananlar verebilir. Yeni yetişenlerimiz, Arif Nihat Asya'yı tanımalıdırlar. Onunla aynı dili konuşmayan, aynı imanı paylaşmayan, ne millî sınırlarda, ne cihanşümul ufuklarda at sürebilir...