Kim, kimden kaçıyor? Müslümanlık mı bizden, biz mi müslümanlıktan?
"Din" hayatın parçası, hatta kendisi... Gerçek din vahye dayanır ama yaşanarak şekillenir ve hayatla bütünleşir. Bu sebeple her milletin kültürünün temelinde o milletin dini vardır.
Batı kültürünün temelinde "Hristiyanlık" vardır. Leonardo de Vinchi'nin tablolarını Hz. İsa, Hz. Meryem ve Teslis esprisinden koparamazsınız. Mikelanj'ın mimarisini de... Batı ve batılının sadece klâsik köy/kır kültürü değil, şehir ve şehirleşme oluşumları da, Hristiyanlığın medenîleşme/ sosyalleşme teklifinin etkisindedir. Doğu toplumlar da öyledir. Müslüman milletlerin resmini, hat ve yazı san'atını, mimarisini, köy ve şehir hayatını, sofra âdabını, düğün-derneğini İslâmiyet'in bu konulardaki tekliflerinden ayıramazsınız. Budist, Musevî, Ateşperest vb. toplumlar için de aynıdır.
Aynı dine mensup toplumların önceki dinlerinden taşıdıkları inanç unsurlarının katılım ve karışımı farklı kültürel tezahürler ortaya koysa da, mevcut/ana dinin sağladığı iç müştereklik, -her türlü kültürel entegrasyona, globalleşme, hatta dinlerarası diyalog gerçekliklerine rağmen-ayrı din/ayrı kültür realitesini en somut şekilde sürdürüyor…
KENDİMİZDEN KAÇAMAYIZ
Türk milleti -bilinen yuvarlak tabirle- bin yıldan buyana müslümandır. İslâmiyet'e girmeden önceki inanç ve yaşayış unsurları "Tek tanrılı din" disiplini ile oluştuğundan, bu yeni dini kabulü ve bu yeni dinle bütünleşmesi kolay olmuştur.
Dahası, Türk milleti "İslâmiyet'in kıt'alar ötesine taşınması ve temsili misyonunu yüklenmiştir. Doğu ve Batı, yüzyıllarca "Türk" deyince Müslümanı/ve Müslümanlığı; "Müslüman" deyince "Türk"ü anlar olmuştur. "Müslümanlık" ve "Türklük" deyince "Et-tırnak" benzetmesi adeta bir özdeyiş haline gelmiştir. "Aile" ve "Cemiyet" hayatımızı; millî bilinçaltımızı artık isteseniz de bu tarihî kaynaşmadan ayıramazsınız. Üstelik, yönümüzü ne kadar "Batı"ya da dönsek Batı nazarında kendimizi ne Süleymaniye ve Sultanahmet imajından, ne de Bizans'ın tenkili suçlamasından kurtarabiliriz.
Öyleyse "Müslümanız", onunla bütünleşmişiz, ondan kaçamayız.
BİR KISIR DÖNGÜ
150 yıl var ki, bir kültür değişimi süreci yaşıyoruz. Buna kültür kargaşası ya da kültür alaborası da diyebilirsiniz. Zira bu alabora içerisinde ne mevcut değerlerimizi devam ettirebildik, ne de modern değerlerin referansını benimseyebildik.
Doğrusu "ya o, ya öteki" değil, her ikisinin de sentezi idi…
Biz "eğrisi"ni yaptık... Tarihimizden, inançlarımızdan kaçmaya çalıştık ama kaçamadık.
Kaçamayız. Doğrusunu isterseniz, kaçmamız da gerekmez.
Bizim dinamizmimiz, İslâmiyet'in çağları kuşatan ve aşan dinamizminde saklıdır, İslâmiyet döneminde imzamızı attığımız medeniyet eserleri ve ulaştığımız küresel onur, bizim bugün de ihtiyaç duyduğumuz onur ve zenginliktir. İslâmiyet, İslâm milletlerinin olduğu kadar, Türk topluluklarının da en temelli kültür paydasıdır. Türk toplulukları ve İslâm milletleri içerisinde Batı kültür ve medeniyetiyle tanışık tek ülke Türkiye'dir. Doğu-Batı kültür sentezini İslâm ülkeleri ve Türk dünyası ile buluşturacak ülke de biziz; bu ülkeleri yeni çağa taşıyacak ülke de.
Tek cümle ile "İslâmiyet" bizim dinamiğimiz... Hem kendi içimizde gelişmek ve bütünleşmek için, hem dışımızda kalanlarla yani Batı değerleriyle tanışmak ve buluşmak için...
Öyleyse şunu bilelim: Müslümanlık bizi değil, biz Müslümanlığı kaçırmayalım... Zira bütün yönelişlerimizde o bize değil, biz ona muhtacız...
KUR'ANLA YÜZYÜZE
"Yüzlerinizi doğuya ya da batıya çevirmeniz gerçek olgunluk değildir. Asıl olgunluk... iman esaslarına inanan; ...akrabalarına, yetimlere, düşkünlere, sefer halinde olan yolculara, yoksullara, esaret altındakilere (elini uzatıp) yardım eden; namaz, zekât (ve benzeri ibadetleri) ifa eden; söz ve sözleşmelerine (riayet ve) vefa gösteren; zorda kaldığında, dara düştüğünde ve savaş esnasında sabreden kimselerin (olgunluk ve kemali)dir. Gerçek sadık (ve doğru) olanlar onlardır. Allah'tan gerçekten sakınanlar da onlardır." Bakara Suresi: 177
SÖZÜN ÖZÜ:
En doğru istikamet, kendimize; özümüze dönmektir.