(Ramazan; kandil, Cuma bayram gibi cemiyet hayatının bütün kesimlerini etkileyen, sürükleyen dini ve sosyal bir hadisedir.)
Bütün beşeri sistem ve oluşumlar gibi. Din / ve ibadetin odağı da insandır. Kollektif ya da ferdiyetçi ayırımına girmeden, tartışmasız bütün beşerî ve "ilahî" sistemler aynıdır; merkez "insan"dır.
Tarih, bu olayı çok tartıştı. Komünizm gibi, Nasyonal Sosyalizm gibi, Faşizm gibi kollektif-devletçi sistemler "Önce devlet" dediler ama ihmal ettikleri kitlelerin göz yaşları o sistemleri çok geçmeden ortadan kaldırdı. Bunların alternatifi olan ve "Önce servet" diyen; servet biriktirmek için herşeyi mubah sayan katı kapitalizm ise, kendini yumuşatmak zorunda kaldı.
Bugün siyasette kanunsuzluk ya da "Kanun Devleti"nden - "Hukuk Devleti"ne kayış; ekonomide kollektivist / devletçilikten serbest ve liberal ekonomiye akış, aynı amaca yönelik…
Dinler ise zaten "İnsan" merkezli… İslamiyet'in itikat, ibadet, ahlâk, muamelat bütün hükümleri "insan"ı esas alır, insana hitabeden "insan"ın kendi içinde ve dışında olgunlaşmasını; cemiyetin mutluluk ve huzurunu…
Ülkemizde biz "Din"in rol ve fonksiyonunu çok tartıştık, hâlâ da tartışıyoruz. Din bir "vicdan" işi midir, evet… Ama aynı zamanda ve kâmil manada bir içtimaî gerçekliktir de… Bir alış-veriş, bir münâsebet kuracağımız insanın "dini bütün" olmasını isteriz. Böyle olursa daha güvenilir olacağını biliriz. İşte "Din"in sosyal bir gerçeklik oluşu, bu pratikten başlar ve "dini bütün" insanları öne çıkaran toplum, dinin saygınlık ve pratikliğini de böylece sosyal bilinçaltına kendiliğinden yerleştirir.
Ramazan’ın konusu, vesilesi ve mazrufu "Oruç"tur. Oruç, şartları tutan kişilere farz bir şahsî ibadettir. Ama işte görüyorsunuz, bu kişisel ibadetin zarfı ve süresi olan "Ramazan" tam bir içtimaî hadisedir.
Bakınız, din / ve ibadet hassasiyeti bulunmayanlar bile "Ramazan'ın sosyal hayatı sürükleyen akışına kendilerini kaptırdılar. Gazeteler, istisnasız ramazan sayfaları / köşeleri açtılar... Bazıları bununla yetinmedi, aylarca önceden hazırlattığı dinî kitapların kuponlarını ve dağıtım plânlarını ilân etmekle meşguller.
Televizyon kanalları hergün "iftar" ve "sahur" programları yayınlıyorlar. Yakışıyor da... Evlerimiz Kur’an-ı Kerim, mevlid, ilâhi kıraatı, dinî sohbet bereketi ve feyzi ile dopdolu oldu... Ekranlar daha terbiyevî, daha millî ve milletin istediği programlarla daha temiz, daha munîs hale geldi. Hepimiz ve cümlemiz, "Oh be, dünya varmış" dedik…
GÖNÜLLER VE ÇEHRELER YUMUŞUYOR
Fırınlar, esnaf, Ramazan pideleri, çörekleri, paketleri hazırladılar. Otobüs firmaları, uçaklar ikramlarını Oruç ve sahur vakitlerine göre yeniden ayarladılar…
Resmî-özel işyerleri, -bölge şartları gerektiriyorsa- mesaî saatlerini iftar vaktine uyarladılar.
Firmalar çalışanlarına, vakıflar ve dernekler fakir semtlere Ramazan hediyeleri dağıttılar…
Trafik düzenine kadar hayatı etkileyen ve sürükleyen bu değişim, şüphesiz orucun "insan" ve "toplum" odaklı yani sosyal bir hadise oluşundandır. Zira sair gün ve aylarda ibadetlerine çok düşkün olmayan insanımız bile ramazan, cuma ve kandillerde ibadetlerine daha bir özenli oluyorlar.
"Din"in müşterekliği, ortak değer, ortak payda oluşu bugünlerde daha bariz olarak ortaya çıkıyor. Gönüller, yüzler, çehreler daha bir yumuşuyor; davranışlar, adımlar daha bir ölçülü oluyor, düşünceler daha bir duruluyor: hırslar ve nefisler daha bir dizginleniyor, bütün bunlara bağlı olarak ta sosyal doku, içtimaî bünye daha sıkı, daha sağlam hale geliyor.
İşte dinlerin, ibadetlerin amacı da bu!. Kalıcı, gönülden, gönüllü müştereklerle insanları birbirine daha çok yaklaştırmak; zihinleri-gönülleri yumuşatmak; ihtirasları dizginlemek; insanları birbirinin kurdu olmaktan çıkarıp, dünyayı daha yaşanır hale getirmek...
Bu açıdan "Ramazan" adeta bir mucize!. Bir baksanıza gecenin karanlığında teravih cemaatıyla camiler nasıl dolup-taşıyor?. Gecenin ikinci yarısında ve sabahın köründe sahur ışıklarının düğmeleri tek-tek nasıl yanıyor?. İftar yaklaştıkça gönüller, zihinler yani insanı insan yapan tertemiz duygular nasıl kabarıyor?
FAKİR VE ZENGİN YAKLAŞIYOR
Camiler, ibadetler, dinî öğreti ve yönelişler işte bunun için lâzım... Hedefi ve konusu "insan" olduğu için! Amacı, maksadı, maslahatı insan eliyle biteviye bozulan cemiyet hayatını; toplum aklını ve ahlâkını dikenlerden temizlemek için... Gündelik hayatın gerginlikleri ile katılaşan aile içi münasebetleri iftar sofrasında saygıya, sevgiye, şefkate dönüştürmek için... Fitresi, zekâtı, gönüllü yardımlarıyla zengini-fakire: karşılığında da fakiri-zengine yaklaştırmak; yakınlaştırmak için...
Cuma bunun içindir... Kandil, ramazan ve bayram bunun için... Amacı bu olan “Din”i gündelik siyasete, ticarete nefsi ve dünyevi çıkar hesaplarına vasıta yapmadığımız zaman sosyal doku, milli bünye onunla daha sağlam hale gelecektir. Politikacı, bürokrat, devlet gücünü elinde tutanlar, kendi inançsızlıklarını devletin görüş ve tercihi imiş gibi dinin üzerine salmadıkça, millet devletinin etrafında daha çok bütünleşecek; devlet ve ülke daha güçlü hale gelecektir. Zira “Din”in de, “Devlet”in de mazrufu insan, toplum ve onun huzurudur.