"Kanun yapma yetkisine sahip olan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), gelenek ve göreneklerimizin ve dinimizin Türk hukukunun içinde olması gereken değer ve normlarını kanunlara taşımalıdırlar..
Milli toplum olmanın şartlarından birinin, milli kültürü oluşturan kaynakları red ve inkar etmeden, milli hukuk hazırlamak ve uygulamaktan geçtiği unutulmamalıdır".. Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL: Bilgelerin Yolunda, AKM Yayını, 2000, s.367
Eyüp Can, önceki yazımda sözünü ettiğim değerlendirmesinde Türkiye'nin 3 temel problemi içerisinde "Din-Devlet İlişkisi"ni de sayıyor ki doğrudur..
Toplumun iki önemli değerinin karşı-karşıya getirilmesi ve her iki kurum etrafında meydana getirilen kümeleşmelerle ictimai-siyasi gerginlikler ihdası ve dahası fikri/ictihadi asabiyete varan bu gerginliklerin tırmandırılması kanaatım odur ki, Eyüp Can'ın sözünü ettiği diğer iki temel sorunumuzun da, bu sorunların içinde barındırdığı yan problemlerimizin de ana kaynağını oluşturmuştur..
"Devlet'in "Din/ve dini kurumlar"ın üzerine salınması; buna karşılık olarak ise "Din" adına "Devlet"e karşı kırgınlıklar oluş(turul)ması ve bu kutuplaşmaların toplumda meydana getirdiği zihni ve pratik ikilem, her iki kurumun da müfredatına ve varlık sebebine aykırı haksız tezahürlerdir..
Bu yanlış düzeltilmedikçe, sevgili Eyüp Can'ın sözünü ettiği diğer sorunlarımızın temelindeki "İstismar" zemini ve iklimi sürüp gidecektir..
YANLIŞLIK NEREDE BAŞLADI?
Nasıl oldu da, bu milletin bin yıllık değeri olan İslamiyet önce hayatın dışına itildi; sonra da bu sonuca tepki olarak ona kendi fonksiyonunun dışında bir kisve giydirildi ve siyasi/ideolajik huzursuzlukların bahanesi haline getirildi..
İnsanlığın kaderi bu olsa gerek..Museviliğin de, Hristiyanlığın da başına aynı şey gelmedi mi?.
İslamiyet "son" din..Onun inanırlarına göre başka din gelmeyeceğine göre, dünya durdukça insanlığın gönül dünyasını aydınlatacak..Onun bütün çağlara hitabeden varlık sebebini ortadan kaldırmanın ve kendi iç dinamiğini işletmemenin affedilmez vebali işte bu tarihi zaafımızda gizli..
Bizim devlet geleneğimizde de, İslamiyet'in ana öğretilerinde de "Muamelat-ı nas" yani insanlar arası ilişkiler ile "Vahy"in bölgeler/ülkeler/milletler üstü "Êvrensel" hükümlerinin sınırları bellidir..
Bu sınır İslamiyet'e rağmen konulmuş değildir..Kur'an, Sünnet ve sağlıklı ilk dönem uygulamalarının da açık ve tartışmasız gereğidir..
Öyleyse bu tıkanmanın sebebi nedir?
1-Kanaatımızca tıkanmanın ilk sebebi "Tarih"ten ve doktrinden gelmektedir..Hz. Peygamberin "Nebilik" ve "Devlet Reisliği" sıfatları ve bu sıfatları gereğince yaptığı işler kendi hayat-ı saadetlerinde ve kendinden sonraki ilk dönemlerde karıştırılmadığı halde, müteakip dönemlerde –ve siyasi temelli gelişmelerle- yanlışlık doktrine yansımış ve "Din-Devlet ilişkileri"nde oluşan bulanıklık günümüze kadar sürüp-gelmiştir..
2-İkinci sebep "Siyasi"dir..Hayrettin Karaman hocamız, yanlışlığı "Muaviye"ye dayandırır ve yönetimin Muaviye tarafından "Saltanat"a dönüştürülmesine bağlar..
İslam kamu hukukunda ortaya çıkan bu dönüşümden itibaren düşünce, ifade, seçme ve seçilme hak ve hürriyetleri saltanat ve istibdadın bir gereği olarak ortadan kalkmış; baskı ve devlet terörü siyasi yönetim ile yönetilenler arasına kalın duvarlar örmüştür..
Türk toplumunda "Din-Devlet ilişkileri" konusunda Muaviye Emeviliğinde ve "Batı"da yaşanan türden olumsuz tecrübeler bulunmasa da, "Din" ile "Devlet" arasında; daha doğru bir ifadeyle kendilerini "Devlet" ve "Din" adına yetkili görenler arasında –daha çok- son dönemlerde tırmandırılan sertlikler/istismarlar ve olumsuzluklar bu iki ana sebebe dayanmaktadır..
DOĞRU OLAN NEDİR?
"Laiklik" uygulamalarında –bazı Batı ülkeleri örnek alınarak; çok zaman da Batılı uygulamalardan sapılarak- gereksiz sertlikler, yanlışlıklar yapılmıştır..
Bu sertliklere tepki olarak ise "İslamiyet" adına –münezzeh dinin ebediliğine ters- istismarlar üretilmiştir..
Doğru olan ne öteki, ne de berikidir..Doğru olan "İslamiyet"i kendi öğretilerinde belirtilen evrensel yüceliğinde tutmak; "Devlet Yönetimi"ni ise, İslamiyet'in de önerdiği şekilde her toplumun kendi ihtiyaçlarından; şartlarından ve bu ihtiyaç ve şartların ortaya çıkardığı maslahattan süzülüp-gelen kurallarla zenginleştirilen evrensel yönetim normlarına oturtmaktır..
Değerli bilim ve düşünce adamımız Sadık Kemal Tural'ın spot cümle olarak yukarıda sunduğum ifadesinde belirtildiği gibi milli toplum, milli hukukla; milli hukuk, gelenek-görenek, inanç ve değerlerimizin temel hukuk normlarımızın içine sindirilmesiyle sağlanır..
Milli ve resmi değerlerimizi birbiriyle tokuşturmadan, sosyal dokusu sağlam bir mutlu toplum inşası, vahiy ile aklı buluşturan bu evrensel çizgiden geçer..