Türkiye’nin gündemi bugünlerde bütünüyle kısmi Anayasa değişikliği oylamasına kilitlenmiş görünüyor..Konu –kısmi de olsa- Anayasa; başvurulan da “Halk” olunca yadırganacak bir şey yok, doğrudur..
Yeter ki normal -olağanüstü olmayan- bir zamanda ve baskısız, hilesiz doğal şartlar altında olsun..Hiç tereddüdünüz olmasın, o zaman millet ülke için en doğru olanı bulacaktır..Hep öyle olmuştur..
Şimdi size benim de aktör olarak içinde bulunduğum –olağandışı şartlardaki- bir referandum hikayesinden söz edeceğim..Bu yazıyı okuduğunuzda “-Oh, bugünkü halimize şükür!.” diyeceğinizden eminim..
Yıl 1961 yaz ayları..Ağustos, Temmuz’dan biri olmalı..Yer Anamur’un “Çok Oluk” yaylası..O yıllarda Anamur halkı –bütün Akdeniz sahillerinde olduğu gibi- yaz döneminde Torosların üzerindeki yaylalara çıkarlar..Her köyün, hatta geniş ailenin hayvanlarıyla yerleştiği kendilerine ait yaylaları var..Bize de orası düşmüş..Uç Oluk’tan-Çok Oluğa oradan kilometrelerce aşağılardaki Ardıçlı Burun’a ve Pazar Alanı’na kadar buralar bizim geniş “Denizciler” ailesinin yaylakları..
Bir seçim veya Anayasa oylaması için dağınık mı dağınık bir yerleşim yani..
Ben o zamanlar 18 yaşında bir delikanlıyım..Genç, herşeye burnunu sokan, biraz da frapan..Adana İmam-Hatip Okulu’nda okuyorum ve liseli arkadaşlarla her fırsatta memleket meselelerini tartışıyoruz..Buna onlar da istekli..O yıllarda pek alışık olmadıkları bir “İmam-Hatipli” bulmuşlar; fırsat bu fırsat..Bakalım Osmanlıcı mı, Cumhuriyetçi mi?.Atatürk, Kurtuluş Savaşı, medreseler-okullar, Şeriat-Laiklik...bir yığın konu hakkında neler düşünüyor?.
27 Mayıs 1960 ihtilali olmuş..Acaba onun hakkındaki yaklaşımı nicedir?.Hele bir de Anayasa oylaması var..Acaba askerlerin yaptığı/yaptırdığı kul anayasasına karşı ilahi anayasa Kur’anı falan mı savunacak..Olur a!..
Doğrusu ben de “İmam-Hatipli” yani o yıllar için ekstrem biri olmanın yüklediği psikoloji ile tartışa-tartışa tam da bu konuların uzmanı olduğumu sanıyorum..Karşımdaki gençler de benim kadar, benden de ileri frapan ve yaşları gereği bilgiçler..
Çocukluk ve gençlik hali işte, herşeyi biz biliyoruz ve tatilimizi böyle rengarenk geçiriyoruz..
BİR OYLAMA Kİ!.
O günlerin konusu “Referandum”a dönersek: Yayla yeri ya; okul, karakol, cami, sağlık ocağı gibi bir kurulu kamu binası yok..”BaldanEmmi”nin evinin önündeki ulu ardıç ağaçlarının altına bir oy sandığı koydular..Sandık Başkanı Kaza merkezimiz Anamur’dan gelen genç bir kalem efendisi..Nüfus Müdürlüğü’nde memur mu imiş, ne imiş..Yol göstericisi ise ihtilal Muhtarı Ali Rıza Emmi..Köyün büyüklerinden..Üyeler hep tanıdık simalar..Oy atacak olanlar da işte onların yaşları ermiş aile efradı falan..
Benim oy atma hakkım yok ama, gözümü sandığa doğru gelen patikalara dikmiş, gelen-gideni izliyorum; kimin yüzünde hangi işaret var gibilerden..
Bir ara sandıktan usulca uzaklaştım ve “Uç Oluk” dediğimiz en yukarı mahalleden gelmekte olan grubun önünü kestim..Belli ki tutkun bir grup..Bakalım ihtilal anayasasına “Evet” mi diyecekler, “Hayır” mı?.Bunu ben merak etmem de, kim merak eder?.En öndeki Taliha Abla’ya yaklaştım..Yaşı benden büyük Amca kızı..
Oyunun rengini sormaya kalmadı, cebinden bir beyaz kağıt çıkardı..Üzerinde “Evet” yazıyordu..”-A gardaş biz bunu kullanacağız” demesin mi?.
Belli ki, önceden “Evet” yazılı matbu kağıtlar dağıtılmıştı..
ARTIK SÖZ SIRASI BENDE İDİ
Biraz da ölçüsüz şekilde “Sandık Kurulu”na müdahale ettim..Zira “Evet-Hayır” gibi tercihleri belirten propaganda ve baskı yasaktı..Daha beteri olmuş; önceden “Evet” kağıtları dağıtılmıştı.. Oylama durdurulmalı, derhal zabıt tutulmalı ve bunları yapanlar ortaya çıkarılmalıydı..Bunlar yapılmazsa, Kızılca Karakolu’ndan jandarma getirecektim..Kızılca, bizim yaylaya en az 1 saat uzaklıktaki –karakolu da bulunan- yerleşik bir köydü..
Ortalık karıştı..Taliha Abla bu kağıdı dağıtanın adını açıklamak zorunda kaldı: “Ahmet Dayı”mız ev-ev dolaşmış; “Evet” kağıtları dağıtmıştı.. Sonunda O da çözüldü ve bu görevi kendisine Muhtar Alirıza Emmi’nin verdiğini söyledi..Meğer Ahmet Dayı, “Köy İhtiyarHeyeti”ndenmiş..”Ben emir kuluyum” dedi çıktı işin içinden..
Oylama durdu ama, sandık başkanı olan kalem efendisi kağıt-kalem çıkarıp zabıt tutmaya başlayacak yerde Muhtar Emmi’ye bakıyor..Bense ölçüyü kaçırmış; “Zabıt tutulsuun!” diye habire bastırıyorum..Oyunu veren-vermeyen insanlar homurdanıyor: Arada bir “-Vallaha çocuk haklı” diye ürkek ve cılız sesler duyuyorum..
Ahmet Dayı bir kenara çekilmiş somurtuyor..O’na “-Seni Jandarmaya teslim edeceğim” diyorum..”-Savcı’ya ifade vereceksin!.Ellerine kelepçe takılacak..40 kilometrelik yolu Jandarmanın dipçiği altında yürüyeceksin!”
Sonunda Babacığım müdahale etti..Muhtarı azarladı..Ahmet Dayı’yı kakalayarak sandık başından uzaklaştırdı..Sandık Başkanı’na “-Sen bildiğini yap oğlum” diye onu da yönlendirdi..Baba zoru olunca tabii ben de orayı terketmek zorunda kaldım..
Sonuç malum..1961 Anayasası’na hatırladığım kadarıyla umulanın çok üzerinde kabul yani “Evet” oyu çıktı..Nasıl mı, işte bu tür baskı ve kandırmalarla..Bir de makul görünen sebep vardı: Askeri idare son bulsun, bir an evvel sivil idareye geçilsin diye..
Sonradan öğrendik ki, köy ve mahalle muhtarları toplantılarla yönlendirilmiş..Onlar da, ihtilal yönetimine karşı mahcup olmamak ya da aferin almak için var güçleriyle “Evet” için çalışmışlar.. Karşı çıkanlar ise soruşturulup-sorgulanmış..Birçok insan da yargılanmış..
Bugün değiştirilmek istenen işte o 1961 Anayasası..
Beni mi, belli ki her zaman olduğu gibi –buna hep şükrederim- Allah korumuş..Yoksa, jandarma dipçiğinin önünde o 40 kilometreyi yürüyecek olan “Ahmet Dayı” yerine ben olabilirdim..