Genç İstidat Necip Karakaya’ya dualarla..
TRT-Müzik kanalını kutluyorum..Bize, bugüne kadar görmediğimiz bir kandil yaşattı..San’atlı, saltanatlı bir “Mevlid Kandili”..
Bildiğim kadarıyla “Tasavvuf Mısikisi”nde bu bir “İlk” idi: Orkestrada klasik “Batı Müziği” ve “Türk Musikisi” estrümanları birarada kullanılarak “İcra”da “Çok seslilik” elde edilmişti..Alışık olmadığımız bir tür..Hem de naat, mevlid, ilahi, şarkı armonisiyle..
Süleyman Çelebi’den-Yaman Dede’ye, Necip Fazıl’dan-Sezai Karakoç’a, Arif Nihat Asya’dan-Nurullah Genç’e eski ile yeniyi; klasik ile çağdaşı harmanlayan bir zenginlik..Naatlar, ilahiler, şarkılarla dillendirilen Peygamber aşkı..Hacı Arif Bey’in, Münir Nurettin’in, Yesari Asım Arsoy’un, Saadettin Kaynak ve bu çizginin yaşayan takipçisi sevgili Amir Ateş’in seslendirdiği şarkılar meğer hangi kaynaklardan geliyor; hangi pınarlardan şakıyor; hangi gönüllere akıyormuş!?.Genç san’atçı Necip Karakaya’nın deyimi ve öğretisiyle ”Neyin, ne için yapıldığı”nı böylece öğrendik..Meğer ne cahilmişiz?.O ilahiler, o naatlar, o şarkılar...hayır güfte değil sadece; o besteler, o nağmeler, o sesler hangi duyguların; hangi rüyaların; hangi hasret ve tutkuların renk ve kokuları imiş!.
Hayır, bunları öğrenmedik sadece TRT MÜZİK’in kandil proğramından..Bazılarımızın ”Din” adına uzak durduğumuz o iklimden meğer “Rahmet” ve bereket yağmurları da yağarmış.. Bunu, gecenin hem “Solist”i, hem “Sunucu”su olan Necip Karakaya’nın icra ettiği musikinin nağmelerinden değil sadece, O’nun bilgece sunumlarından da anladık..
“Sözün asıl anlamı, söyleyenin zihninden yüreğine iner; anlamak için dile değil, gönle bakmak gerekir” atasözünü hatırlatan Karakaya, bakınız gönül dilini hangi irtibatlarla seslendirdi:
“-Bugüne kadar Hz. Peygamber için nice güzel söz söylendi..Bu güzellikler, asırlar boyu insanların gönüllerinde yoğrularak, hayatlara yön veren kutlu bir yol haritası oldu..Bazan bir hattatın hattında; bazan bir minyatür san’atçısının şekillerinde; bazan bir ebruzenin ebrularında; bazan bir müzehhibin tezhibinde; bazan bir şairin şiirinde; Bazan da bir bestekarın bestesinde”
Söylediği çok şey içerisinde, işte bir gönül sözü daha Karakaya’nın:
“-Amacımız sevginin, muhabbetin ve aşkın farkında olmak”..Doğrusu, bugüne kadar farkedemediklerimizi Necib’in bu halisane duruşunda ve duyuşunda gördük..Zira söylediklerini “Lisan”ı ile değil, “Gönül dili” ile terennüm ediyordu..
TRT bize Hz. Peygamberi bir de müzik, şiir ve san’atla hatırlattı diye düşünürken, ekrandan; hayır hayır Necip Karakaya’nın hatiften gelir gibi gelen sesinden kurşun gibi bir ikaz gelmesin mi? Buyurun:
“-Hatırlamak; aslında aşk, muhabbet ve sevgi üçgeninde olmaması gereken bir düşünsel fiildir..Çünkü hatırından çıkardığı şeydir insan için hatırlanan..Hatırlamanın gerek olmadığı bir iklimin insanıdır aşık..Ve aşk, istidadı olanların işidir”..
Sevgili Necip, bestesi de, güftesi de Saadettin Kaynak üstada ait “Muhabbet bağına girdim bu gece” şarkısının doğuş hikayesini, yani rüyasını, daha doğrusu o duygu selinin arka planını anlatırken; münevver Medine’nin güller serilmiş sokaklarında Hz. Peygamberle kolkola dolaşan üstadın heyecanını biz de hissettik evlerimizde.. Artık bundan sonra bir şarkıyı/nağmeyi, bir şiiri/deyişi dinlerken onu bize kazandıran duygu selini de görmek-duymak-hissetmek zorunda kalacağız..
Yazının başlığına dönüyor ve diyorum ki, sevgili Necip Karakaya ile san’at dünyamıza yeni bir Ahmet Özhan doğuyor..
Osmanlı zenginliğimizden sonra şiirde, musıkide, mimaride, hat ve yazıda...san’at pınarlarımızın giderek kurumaya yüz tuttuğundan şikayet edip-durmaz mıyız?.Münir Nureddin’den-Zeki Müren’e; Müzeyyen Senar’dan-Emel Sayın’a Türk san’at musikisinin bir dizi profesyoneli bir yana..Dede Efendi-Saadettin Kaynak çizgisinin çoraklaşan ikliminde git-gel Ahmet Özhan’la teselli bulmaya çalışmıyor muyuz?.
İşte o sahada bir yeni teselli kaynağı doğuyor: Necip Karakaya..
TRT Müzik kanalını yeniden ve bir daha kutluyorum..Bu “Kandil” programı için değil sadece..Aynı zamanda genç istidat Necip Karakaya ile bizi tanıştırdığı; bizi buluşturduğu için..
..ve bu sıradışı projeyi üretenleri; sahneye koyanları; otorite ve ciddiyet ile nezaket-nezahet ve beğefendiliği kişiliğinde buluşturan o sabırlı, o kahraman “Şef”i; naat ve şiirleri bir mü’min dinginliği ile sunan temiz yüzlü, temiz sesli Mesut Baran’ı; sahnenin görünmeyen bir köşesinde sevgili Necib’in sesini zenginleştirmek için kendilerini karanlığa mahkum eden genç vokalistler Görkem ve Tolga’yı; gönüllerini Peygamber sevgisiyle ortaya koyan; bizi söz-saz ve musiki tarihimizle yeniden buluşturan tepeden-tırnağa herkesi gönül dualarımla selamlıyorum..
Bu tür zenginliklerimizi unutmayalım diyorum..