Bir Fethiye hatırası
Bayram DURBİLMEZ’den sözedeceğim..Genç usta, Fethiye’de düzenlenen “Türk Halk Kültürü Kurultayı”nın bize armağanı bir kültür adamı; bir değer..Hani, gökte ararken yerde bulduklarımızdan..Bilen biliyormuş da, doğrusu biz yeni tanıdık..
“Uluslararası Kurultay”ın yorgunluğundan kaçıp-sığındığımız bir akşam şiir dinletisinde yurt içinden-yurt dışından ozanlar, şairler beyin ürünlerini; gönül çiçeklerini bir-bir ortaya koyarken, görünmekten uzak; iddiasız tavrıyla salonun bir kenarında saklı duran Durbilmez’in dinletinin sona erdiğinin duyurulduğu bir anda kendiliğinden sahneye fırlaması –programda bulunmayan- bir sürprizdi..
Genç bilim adamı meğer bizi gerilere; eski şiir ve san’at derinliklerine götüren bir gerçek sürpriz hazırlamış: “Cinas” san’atının biteviye tekrarlandığı bir sevimli, taze, güzel şiir..”Divan” ve eski “Halk” edebiyatımızın unutulmuşları arasında kaybolduğunu sandığımız “Söz san’atımız”ın bu yeni örneğini size sunmadan edemedim..
Nihat Sami BANARLI’nın, önce ders kitaplarından, sonra ise bizzat kendinden öğrendiğimiz edebiyatımızın kadim ve yaygın renkleri “Kafiye”; “Redif”; “Cinas” zenginliklerini “Nerede o eski deyişler?!” diye hayal ederken, Durbilmez’in bir Fethiye gecesinde ve güzelliğinde önümüze koyduğu buket, aşınan umutlarımızı tazeledi..
Öyleyse, “Cinas” nedir diye bir küçük hatırlatmadan sonra o sürprizi size de sunmalıyım..Cinas –malum- anlamı farklı; yazılış veya söylenişleri aynı ya da benzer kelimelerin birarada kullanılması yoluyla inşa edilen söz san’atına deniyor..İster şiir, ister nesir..
“Kararmış kara gözler, dermanım kara gözler
Gemim deryada kaldı, yelkenim kara gözler”
anonim deyişinde olduğu gibi..Sümbülzade Vehbi’nin şu doğal ve sade inşası da “Cinas”a bir güzel örnek:
“Eyleme vaktini zayi, deme kış-yaz; oku, yaz”..
Ünlü Fuad Paşa’nın şu doğallığına ne dersiniz?
“Bir evde dü zen olsa, düzen olmaz o evde”..İki evliler kusura bakmazlarsa..Biz Fuad Paşa’nın yalancısıyız..
Nef’i’nin, dilimizin lise dönemindeki pelesengi şu şaheseri “Cinas” ya da “Tecnis”in en güzel örneklerinden biri olmalı:
“Bize Tahir Efendi kelp demiş,
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim zira;
İtikadımca kelp tahirdir”..
Bayram hocanın “Tecnis” güzellemesi konusunda sabrınızı taşırdığımın farkındayım..Buyurun öyleyse:
SÜRMELİ YARİM
Bakışların mızrap, gönlüm bağlama
Mızrabı tellere sürmeli yarim
Beni bende edip, gönlüm bağlama
Sevginin izini sürmeli yarim
Sevda kopuzunu çal, Korkut Ata!
Nağmeler kederi gönülden ata
Ak duvaklı gelin binince ata
Mutluluk bağına sürmeli yarim
Sürmemeli atın, sürmeli yara
Gönül kuşu vurgun, sürmeli yara
Açtı yüreğime sürmeli yara
Merhemi de kendi sürmeli yarim
Sevmez sevdalı kalp sefa sürmeyi
Bilir mi sürmelim, sürme sürmeyi
Sürmeli gözlerin, neyler sürmeyi
Dillerde bir türkü “Sürmeli” yarim
Sürgün gönlüm açar sürgü sürsen de
Vazgeçmem sevdandan, beni sürsen de
Gönül bahçesini aşkla sür sen de
Bu aşktan fidanlar sürmeli yarim!.
Cemalin dolunay, gülüşün bir gün...
Neylerim can tenden, ayrılsa bir gün?.
Dur/bilmez sevgimiz olur mu bir gün?
Bu aşk sonsuza dek, sürmeli yarim!.
Bu kadar kelime oyunu sizi şaşırtmışsa, Bayram hocamıza soralım: Bu san’at zenginliğini bir tahlil ile bize de açıklar mısınız?.
Nerede “Cinas-ı Tam ( basit, mürekkep; müteşabih, mefruk, merfu)”; nerede “Cinas-ı Gayr-ı Tam (lahik, nakıs, muharref, kalp)”?.
Nerede “Cinas-ı Lafzi”; nerede “Cinas-ı Manevi (izmar, işaret)”?.
Hani, bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp demişler sevgili hocam!.Biz sizi tanıdık diye boşuna mı sevindik..
Müteakip yazımda Durbilmez’in arşivleyeceğiniz bir şaheserini daha sunacağım..